Oyuncu Pınar Öğün, İngiltere’de çektiği kısa filmi “Exhibit” ile Cannes Film Festivali’ne katılacak. Film; mum ışığıyla karanlıkta ilerleyen, erkeğini seçmek için bu sergiye gelmiş iki kadının belirsiz ve zamanda kayıp serüveni... Ailesi Osetyalı olan Pınar Öğün, “Başka bir ülkede yaşamak aslında her şeye yeniden başlamak demek” diyor

Ait olduğumuz tek bir yer var; o da: AŞK

ÖZLEM ÖZDEMİR info@ozlemozdemir.net
@ozlemozdemir


“Kanadı kırılmadıysa bir kadının, her yerde uçabilir"diye yazmış biri sosyal medyada Pınar'a bu haber için, çok sevdim. Müsadesiyle alıntılayarak başlamak istedim. Oyuncu Pınar Öğün, İngiltere'de çektiği kısa filmi "Exhibit" ile Cannes Film Festivali'ne katılacak. Hem bir kadın olarak bu başarısı hem arkadaşım olması sebebiyle iki kat sevindim. Ve hemen Pınar ile detayları ve ilk yönetmenlik heyecanını konuşmak istedim. Ayrıca bilmeyenler için Londra'daki diğer çalışmalarını da söyleşiye ekledim.

Kısa filmin ilk fragmanı da yayınlandı.
https://vimeo.com/157061151

>> Sevindirici bir haber aldık senden. Yönetmenlik yaptığın ilk kısa film Cannes Kısa Film Yarışması'na kabul edildi, doğru mu? Heyecanlı mısın diye sormuyorum bile.
Yarışma için kabul edilip edilmediğimiz henüz belli değil. Ön elemeyi geçenler Nisan sonu açıklanacak, ancak güzel olan haber; "Short Film Corner" adı altında Cannes Film Festivali'nde filme gösterim hakkı kazandık. Bu benim için çok kıymetli, çünkü birincisi asla beklemiyordum seçileceğimizi. İkincisi ise; çekmek istediğim uzun metraj filmi için bir sunum şansım olacak. Bir açıdan da uluslararası bir ortamda bulunmak ve insanlarla tanışıp görüş almak için müthiş bir olanak. Bu anlamda çok heyecanlıyım ve çok mutluyum.

>> Başvuru süreci nasıldı?
Cannes Film Festivali'nde Kısa Film Yarışması'na da katıldık. Sonuçlar belli olana kadar o konuya çok bakmıyorum şahsen çünkü binlerce film yarışıyor ve ön elemeye kadar her şey belirsiz. Ancak "Short Film Corner" Festival süresince devam eden bir organizasyon ve herkese açık. Buraya ayrıca başvuru yapıyorsunuz ve bu başvuru sonrası filmi bir ön jüri izliyor. Eğer film, aradıkları standartlara uygunsa, orada ilk gösterim yapılıyor.

>> Kaç film arasından seçildiniz ve kaç film ile yarışacaksınız?
Yarışmada ön elemeyi geçersek 10 film arasında yarışacağız. Ama "Short Film Corner" gösteriminde ise 2000’e yakın seçilmiş film var.

>> Sonuçlar ne zaman belli olacak?
Mayıs ayı itibariyle ilk eleme sonuçları belli olacak. Sonrasında Festival sürecinde kazanan belli olacak. Bakalım...

İKİ KADININ ZAMANDA KAYIP SERÜVENİ

ait-oldugumuz-tek-bir-yer-var-o-da-ask-117751-1.


>> Adı "Exhibit". Film bir sergi alanında geçiyor değil mi? Nedir filmin derdi?
Şimdi zifiri karanlığın ortasında, aydınlatılmış, havada asılı bir barok çerçeve düşün. Ve çırılçıplak bir adam Venedik maskesiyle duruyor. İki kadın bu sergiyi geziyor ve bu şekilde farklı yerlerde konumlandırılmış, üç ayrı adamla sırasıyla konuşmaya başlıyorlar. Bir kadına bir adamı seçme şansı verilse, bir adam seçmenin sorumluluğunu alır mı, yoksa eski bildiğini mi yapmayı tercih eder yani yine bir erkek tarafından seçilmeye mi çalışır? Kadın seçim yapmayı biliyor mu? Çerçevelerin arkasında, kendini bildiği şekilde sunmayı bilen kadın, çerçevenin dışında kalınca nasıl davranır? Film; mum ışığıyla karanlıkta ilerleyen, erkeğini seçmek için bu sergiye gelmiş iki kadının belirsiz ve zamanda kayıp serüveni...

>> Filmin senaryosunu yazan Meltem Arıkan ile işbirliğiniz sürüyor. Aynı dili konuşunca yaratım süreci de kolay olmalı?
Meltem Arıkan ile yolculuğumuz çok önce başladı. Kendisi benim ilham kaynağım. Şahsen ben her seferinde onun dünyaya bakışından, yaratıcılığından, özgürlük ve tutsaklık kavramlarını sorgulamasından çok etkileniyorum. Onun yaratıcılığı beni kışkırtıyor ve üretken hale getiriyor. Aslında "Exhibit" onun yazdığı bir kısa oyundu. Fakat benim içimdeki sinema yönetmenini ortaya çıkardı. Bundan dolayı çok heyecanlıyım.

>> İlk yönetmenlik deneyimin, nasıl bir tecrübeydi, sevdin mi? Sonraki adım uzun metrajlı bir film olabilir mi?
İlk yönetmenlik deneyimim ama öyle bir coşku ve iştahla çalıştım ki, sanki yıllardır bunu beklermişim gibi bir hazırlık ve çekim süreci yaşadık... Oyuncu olarak da aynı zamanda filmde yer alıyorum. Ve aslında yapmak istediğim, kendi yönettiğim filmler çekmek. Oyuncu olarak bir yaratıcılığın parçasıyken, yönetmen olarak yazılı metnin dünyasını kuran bir göz oluyorsunuz. Hem teknik olarak hem de hikâyenin duygusuna ulaşmaya çalışan bir doktor gibi, sorular sorarak ve keşfederek...

>> Filmin Türkiye'de de gösterilmesini ister misin?
Tabii ki, neden olmasın...

BBC'DE 2 DİZİDE OYNADIM
>> 3 yıldır Londra'da yaşıyorsun. Bu süreç içindeki çalışmalarından okurlarımızı haberdar edelim mi? BBC'de oynadığını biliyorum ki, bu önemli bir şey.

Başka bir ülkede yaşamak aslında her şeye yeniden başlamak demek. Sıfırdan... Ama bu kez edindiklerin, tecrübelerinle birlikte başlıyorsun. Bu inşaat sürecinde oyuncu olarak mesleğime devam ederken, aynı zamanda hayallerim ve yapmak istediklerim yavaş yavaş ortaya çıktı. BBC’de 2 ayrı dizide rol aldım. Bunlardan birinin adı "New Tricks". Diğeri ise "Partners in Crime". Onlarca oyuncu seçmelerine gittim. Her seferinde biraz daha kendime güvenimi kazandım, biraz daha farklılaştım. Galler'de birkaç farklı oyunda oynama şansım oldu. Özellikle "Crowds and Power" isimli bir oyunda, bir diktatörü oynamak çok heyecan vericiydi benim için. Ama en önemlisi; bu yeniden başlama sürecinde, bu kısa filme hazırlık ve çekim süreci bir dönüm noktası oldu benim için. Çok ama çok keyif aldım... Bundan sonrası için serüvenim, daha çok hikâye anlatmaya yönelik olacak gibi hissediyorum. İçimde müthiş bir kamera arkasında olma isteği var.

Ayrıca Mart ayında Londra’da yeni bir oyun için provalara başlıyorum. Nisan boyunca "Arcola" isimli tiyatroda sahnede olacağım. Ayrıca yine Meltem Arıkan’ın yazdığı ve eşim Memet Ali Alabora’nın yöneteceği "Enough is Enough" isimli bir oyun yapıyoruz. Bütün İngiltere'yi gezeceğiz. Heyecanlıyız. Çok işimiz var...

>> Nisan'da başlayacağın oyun, 1948'den bugüne Filistin'i anlatan bir oyun. Rolün nedir ve nasıl bir oyun olacak?
Hannah Khalil’in yazdığı ve Chris White’ın yönettiği ‘Scenes from 68 Years’ oyununda herhalde en az 40 karakter var. Henüz provalar başlamadığı için tam olarak nasıl olacağı konusunda fikrim yok. Ancak oynayacağım sadece bir rol olmayacak. Sanırım her sahnede farklı bir rol oynayarak, Gazze’nin 1948 yılından bu yana yaşadıklarını, orada sıkışmış insanlar üzerinden kimi zaman komik, kimi zaman kalp kıran, can yakan ama son derece gerçek; hatta hiçbir zaman anlamadığım savaş denen sürecin ortasında kalmış insanların yaşamına inerek anlatacağız...

ait-oldugumuz-tek-bir-yer-var-o-da-ask-117750-1.

>> Ne yazık ki, savaş pek çok ülkede acılar yaratmaya devam ediyor. Böyle bir hikâyenin anlatıcısı olarak da bakınca neler hissediyorsun?
Savaş artık hayır dediğin anda, gözlerin sana çevrildiği bir konu oldu. Belki sadece hayır demek yerine hikâyeleri anlatmak gerekli... Korku içinde yaşamak, belirsizlikte bir soru işareti gibi savrulmak zorunda bırakılıyoruz. İster dibinde savaş olsun ister öte yanında. -Ki ilişki kurmak için çok uzağa gitmeye gerek yok- Hikâyeleri duyunca, okuyunca, ilişki kurmayı seçince; bir anda din, dil, ırk, kültür farklılıkları ortadan kalkıyor ve geriye sadece acı, gözyaşı, korku ve çaresizlik kalıyor... Bu duygular hepimizin ortak noktası. Belki bu hikâyeler anlatıldıkça, biraz daha hepimizin aslında ve özünde insan olduğunu ve hepimizin canının aynı şekilde yandığını duyumsarız... Ve yaşama sahip çıkmak için, barış içinde bir dünya için mücadele ederiz...

>> Oyunda sınırlardaki hayatları da anlatacağınızı düşününce, ülke sınırları belki de insan yaşamından daha kıymetli değildir? Belki değişen çağ gibi bu da değişecektir? Düşündürttü mü sana bunları?
Ben ne düşünürsem düşüneyim... Ne dilersem dileyeyim... Hiçbir şey değişmiyor. Sadece yeni dengeler kuruluyor. Ve yine aynı çark aynı hızla dönüyor. İnsanın içindeki nefret devam ettikçe, doğayı katletmeye devam ettikçe, insan öldürmek çekirdek çıtlamak kadar kolay oldukça, bu böyle devam edip gidecek... Silah denen bir şey var ve insan öldürmek için kullanılıyor. İnsan yaşamının daha kıymetli olduğunu anlatmak için değil.

***

ait-oldugumuz-tek-bir-yer-var-o-da-ask-117630-1.

'DÜNYADA EN ZOR ŞEY MUTLU OLMAK'
>> Global anlamda değişim sürecinin sancıları olabiliyor. Sen de yaşadığın ülkeyi değiştirmek zorunda kalarak, bundan payını alanlardansın. Ait olmak; içinde bulunduğun ülke sınırlarından öte bir şey olabilir mi, düşündün mü hiç?
Bilmiyorum. Benim ailem Osetyalı. Yani ben Türkiye’de doğup büyümüş 4. jenerasyon bir Asetinim. Hayatımda iki kez Osetya’ya gittim. Aynı dili konuşmadığım kuzenlerim var orada. Birçok akrabam var aynı soydan geldiğim. Kendimi oraya ait hissediyor muyum? Gerçekten bilmiyorum... Ankara’da doğup büyüdüm. Ankara’ya gittiğimde oraya ait hissediyor muyum? Bilmiyorum. Londra’da? Bilmiyorum. Ama âşık olduğum adamla evliyim. Ve onun göğsünde uyumak, onunla kadınlığımı keşfetmek, onunla ayak izlerimizin olduğu her yer benim yuvam. Beraber oldukça zor günler yaşadık. Birbirimizin gözyaşlarını beraber sildik, acısını dindirdik üfleye üfleye. Artık onca yaşanan şeyden sonra ait olduğumuz tek bir yer var; o da aşk...

>> Eğitimini Londra’da almıştın, o nedenle adapte olma sürecin belki daha kolay. Mutlu musun Londra’da?
Sık sık mutlu olmak için uğraşıyorum. Dünyanın en zor şeyi mutlu olmak. Ve seninle mutluluğu paylaşan dostlar bulmak. Nerede olduğunun bir önemi yok. Bir katkısı da yok.