Gerçekliğin yeniden inşa edildiği günlerden geçiyoruz. Adamın biri Almanya'da bir televizyon kanalının önünden yayın yapıyor: "Almanya'da basın özgürlüğünün geldiği durumu görüyorsunuz" diyor. Biz ekrana bakıyoruz başka şey görüyoruz AK Matrix başka şey gösteriyor

AK Matrix

KEMAL CAN KAYAR / kemalkyr@gmail.com

“Bak postacı geliyor selam veriyor
Herkes ona bakıyor merak ediyor”

Neden postacıyı dört gözle bekleriz? Postacılar güzel insanlardır tabii ki ama onların yolunu gözleten taşıdıkları haberdir. Postacı sadece basit bir haber taşımaz. Postacı gerçeği taşır. Duyguları gerçek sahibine götürür. Acıyı pay eder. Sevince ortak eder. Haber vermek önemli bir iştir. İnsanların peşinden gittiği koskoca peygamberleri bizim için önemli kılan Tanrı’dan bize haber getirmeleridir. Evet postacıyla peygamber arasında bir ilişki kuruyorum. Bu iki kişi arasındaki yakınlık, gerçeği ve içindeki anlamı taşımalarından gelir. Postacının gerçeği yeniden düzenlemek gibi bir iddiası yoktur ama peygamber Tanrı’dan aldığı mesajlarla gerçeği yeniden düzenler. Elindeki mesajlar ve bunların taşıdığı anlam gerçeğin yeniden inşasını sağlar.

Gerçek tektir ama tarih boyunca sürekli paralel gerçeklikler yaratılmıştır. Bunu söylerken gerçeğin ne olduğunu kesin olarak bilebiliriz demiyorum fakat birden fazla gerçeğin içinde yaşadığımızı anlayabiliriz. Bizim ülkemizde de iki tane gerçeklik var ve bu gerçeklikler savaş halinde. Gerçek ve gerçeği taklit eden simülasyon gerçek.

Can Dündar’a adliye önünde saldıran adam bana Matrix filmindeki ajanları hatırlattı. Bu ajanlar herhangi bir tehlikeye karşı Matrix’i korumak için, Matrix’in komutlarıyla hareket eden programlardır. Matrix gerçek değildir. Aynı zamanda gerçeğin yerine koyulabilecek kadar gerçektir. Jean Baudrillard’ın simülasyon kuramından etkilendiği söylenen Matrix filminde unutulmaz bir sahne vardır. Ajanlara karşı savaşan Morpheus’un ekibinden Cypher, Morpheus’u satarak ajanlarla iş birliği yapar. Hain olduğunu gördüğümüz yemek sahnesinde, Cypher bir ajanla karşılıklı oturmaktadır. Cypher işbirliği yaptığı kişilerin gerçek olmadığını sadece Matrix’in yarattığı bir program olduğunu bilir ve şöyle der: “Bu yediğim etin gerçek olmadığını biliyorum. Fakat Matrix beynime bunun lezzetli ve sulu bir şey olduğunu gönderiyor. Olsun... Cehalet saadettir.”

Cypher aslında cahil bir adam değildi. Sadece kendi iradesiyle gerçekliği reddediyordu. Yine de söylediği son derece doğruydu. Cehalet mutluluk getirebilirdi. Fakat film, üretilen bir cehaletten bahsediyor. Mutluluğun tüketilmesi için birilerinin cehaleti üretmesi ve yayması lazım. Yani kendi Matrix’ini yaratması ve birilerinin de bu sahte dünyaya inanması.

Biz de gerçekliğin yeniden inşa edildiği günlerden geçiyoruz. Adamın biri Almanya'da bir televizyon kanalının önünden yayın yapıyor: "Almanya'da basın özgürlüğünün geldiği durumu görüyorsunuz" diyor. Biz ekrana bakıyoruz başka şey görüyoruz AK Matrix başka şey gösteriyor. Kendi gerçekliğini yaratırken eğer elinizde Matrix gibi bir program yoksa daha konvansiyonel yollara başvurmanız lazım. Baudrillard’ın dediği gibi bunu simülasyonu kurmanın en büyük aracı medyadır. AK Matrix’in kendini ayakta tutabilmesi için en çok ihtiyaç duyduğu şey de medya. Bilmediğimiz bir fabrika, havuz denilen medyayı da aşan bir sistem sürekli gerçek olmayan bilgiler üretiyor. Bununla da kalmıyor gazetecilere saldırarak gerçeğe diz çöktürmeye çalışıyor. Herkes ona bakarken postacıyı öldürmeye çalışanlar gerçekten korkuyor. Bunlar Matrix tarafından programlanmış robotlar. Matrix’in kablosu da Ankara’da füzelerle korunan bir saraya uzanıyor.