“15 Temmuz öncesi gibi davranamayız” sözleri (R.T.Erdoğan, AKP 15. Kuruluş yıldönümü), üç kesime yönelik: AK Parti ve Hükümeti, kendisi ve muhalefet partileri.

-Muhalefet partileri, adı üstünde, iktidar partisinin uygulamalarına karşı çıkan, eleştiren ve gerekirse doğru yolu gösteren siyasal örgütler. Eğer sürekli iktidara uyum sağlama çabası içine girerse, çok partili yaşamın hiçbir anlamı ve gereği kalmaz.

-Cumhurbaşkanı, özeleştirisini de açıkça yaptı; özellikle, 17-25 Aralık 2013 öncesi dönem için. Tersi düşünülemezdi zaten. Aslında selefi Gül, Başbakanlık İnsan Hakları Başkanından Anayasa Mahkemesi başkan vekiline kadar uzanan yelpazede, Fetö’cülere hep kol kanat germemiş miydi? Halefi döneminden farklı olarak, “verilen-yapılan” ifşa edilmiyordu sadece (…)

-AK Parti, iktidar partisi ve haliyle Hükümet olarak “ana muhatap”. Üstelik, Fetö terör örgütü üyeleri ve sempatizanlarını en iyi tanıyan da onlar. Dolayısıyla, bu örgüte karşı en etkili mücadeleyi verecek konumda olan yine AK Parti ve Hükümeti.

“Kaçınılması ve olmaması gereken” üzerinde mutabakat kolay; fakat asıl sorun, ne yapılması gerektiğine ilişkin.

Hukuk ve liyakat, adil yargılama, sivil-asker ilişkisi, insan hakları mirası

Bunlar, 15 Temmuz sonrası bu köşedeki yazılarımın özet başlıkları; yapılması gerekenlerin de anahtar kavramları.

Demokrasi ve hukuka dönüş:

Şu iki büyük çelişki giderilebilecek mi? Anayasa ve yasa kurallarını tek başına kotarmaya çalışan da, yürürlükteki hukuk kurallarına meydan okuyan da çoğunluk partisi ve iktidarı.

Muhalefetin hiçbir yasa teklifini dikkate alınmadığı gibi, çoğunluk partisi veya Hükümet inisyatifi olarak gündeme alınan metinlere yönelik hiçbir değişiklik önerisi de kabul görmedi. Dahası, muhalefet eleştirilerini bastırmak için fiil güç kullanımı, istisna değil.

Şu halde, yasama düzleminde öncelikli iş: “Müzakereci demokrasi”nin asgari gereklerine uymak.

İkincisi ise, Anayasa ve yasalara asgari saygı…

“Görevin gerektirdiği nitelik”

Anayasa ve hukuka saygı, en başta, kamu hizmetlerine girmede “görevin gerektirdiği nitelikler”in ölçüt alınmasını emreder.

“Liyakat” ilkesine uyulması ölçüsünde, kamu yönetiminde “cemaatler metastazı” önüne geçilebilir ve “işe elverişli görevli” dönemi başlatılabilir. Yine, bu anlayış ışığında ancak, “adil yargı” mümkün olabilir.

“Çağdaş bilimsel eğitim”

Kamu hizmeti gereklerine saygının önkoşulu da, “çağdaş bilimsel eğitim”dir. Bunun için, din öğretimi yerine “dinsel eğitim” zorlamasından kesinlikle vazgeçilmeli.

Olağanüstü yönetim

-Tabii afet ve ağır ekonomik bunalım (m.119),
-Şiddet olayları ve kamu düzeninin ciddi bozulması (md.120),
-Sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hali (md.122).

Hükümet, üç ayrı OHAL anayasal kategorisinden 2.sini yürürlüğe koydu. Şu halde, yapacağı düzenlemeler ve alacağı önlemler, “şiddet olayları ve kamu düzeni” çerçevesinde yer almalı.

Bu rejimin, çevre düzenlemeleriyle ilgisi olmadığı gibi, iktisadi sektör ve ordunun yeniden yapılandırılması da, md.120 kapsamının dışında. Kaldı ki, TSK’nın yeni baştan düzenlenmesi, kanun hükmünde kararnameler ile kotarılacak sınırlı bir alan değil.

Anayasal açıdan mümkün olmadığı gibi, yerindelik açısından da, bu kadar kısa zaman diliminde ivedilikle alınan kararlar, şu anda öngörülemeyen ve sonradan geri dönülmesi çok zor olabilecek sakıncaları beraberinde getirir.

Kısacası, “demokrasi ve hukuk”, olağanüstü hal kaldırılmadan önce de, yani şimdi gerekli…

Demokratik toplum

Bu nedenle, OHAL dönemi için geçerli olan Anayasa md. 15 uygulaması, ancak md.120 kapsamında haklı görülebilir. Öte yandan, hak ve özgürlüklerin genel rejimini belirleyen md.13 yürürlükte olup, md. 120 kapsamı dışında kalan bütün alanlar için geçerli.

Bu ön ve asgari gereklerin gözetilmesi, “15 Temmuz sonrası” davranış kılavuzunun ana çerçevesi olarak düşünülmeli. Aksi durumda, “yangından mal kaçırma” tarzı, daha büyük yangınları körükleyebilir.

Bir düzeltme: “AK Parti, insan hakları mirasına ihanet eder mi?” başlıklı önceki yazımda sözünü ettiğim, “Ölüm cezasının Kaldırılmasına Dair Ek 6 No.lu Protokol”un onay tarihi, 15/8/2003.