Geçenlerde internette dolaşan bir televizyon röportajı vardı; derin bilgili bir arkadaş, ‘beyin göçü nedir’ sorusuna kadın evde çok dırdır ederse beyin göçü kaçınılmazdır kıvamında bir yanıt veriyordu. Cahiliye toplumlarında genel durumun beyin göçünü farkedemeyecek kadar vahim olduğunu gösteren iyi bir örnek diye düşünmüştüm.

Türkiye’de de ‘ileri demokrasi’ ilerledikçe farkında olunmayan beyin göçünün arttığını biliyoruz. Daha önce de yazıp çizdik başkaları da tekrarladı, darbe girişimini takip eden operasyonlar ile Türkiye’den kaçış hızlandı. Özellikle bilim, sanat ve teknoloji alanında çalışanların katlanarak artan Türkiyeli mülteci akınları içinde ve diğer göçmen kategorileri içinde orantısız olarak çok sayıda yer aldığını biliyoruz.

Ancak bu Türk işi bir durum da değil. İngiltere’de akademisyenler sendikasının açıkladığı bir anket çalışmasının sonuçları, bizim akademide bireysel olarak da hissettiğimiz ve gördüğümüz Brexit referandumu etkisinin tahmin edilenden daha büyük olduğunu gösterdi.

Biliyorsunuz yaz başında Birleşik Krallık Avrupa Birliği’nde kalmak veya üyelik çıkmak arasında bir referandum yapmış ve tercihini çıkmaktan yana kullanmıştı. Bu çıkış işinin nasıl olacağı ve hatta olup olmayacağını henüz bilmiyoruz ancak pek çok alanda çıkmışız gibisinden olumsuz etkilerini görmeye başladık.

İngiliz demokrasisi Türkiye’deki kadar ileri olmadığı için henüz Kraliçe’nin emriyle Jean Monet, Erasmus gibi AB programlarını iptal etmedik ama gidişat iyi değil.

Sendikanın araştırmasına göre tüm akademisyenlerin yüzde 42’si ve İngiltere’deki AB vatandaşı akademisyenlerin yüzde 76’sı ülkeyi terketmeye daha meyilli olduklarını söylemiş. Yüzde 90’ı da Brexit’in akademiye olumsuz etkisi olacağında hemfikir.

Bu oranları yorumlarken mutlaka ankete katılanların yüzde 81’inin, referandumda, AB’de kalmaktan yana oy verdiğini belirtmeliyiz. Ancak kararın olumsuz etki yapacağını ifade edenlerin yüzde 90 olduğunu düşünürsek, AB’den çıkalım diyenlerin de ciddi bir kesiminin kaygılı olduğunu görebiliriz.

İşin siyasi yanına baktığımızda yüzde 52 ile alınmış bir çıkış kararına karşı büyük partilerin AB’de kalalım deme ihtimalleri yok. Sadece boyu iyice kısalmış olan Liberal Demokratlar ve Yeşiller bunu söyleyebiliyor. Sendikalar da bölünmüş durumda. Ancak Üniversite Çalışanları Sendikası da pek çok başka çevre gibi en azından ülkedeki AB vatandaşlarının oturma ve çalışma durumlarına Brexit sonrası bir zarar verilmemesini talep ediyorlar.

Sanırım bu sağdan sola tüm parti ve çıkar gruplarının istemeyerek de olsa anlaşacakları bir taviz olacak. Buradaki sıkıntılı yan, Birleşik Krallık’ta yaşayan AB vatandaşlarının AB ülkelerindeki İngiliz vatandaşlarına karşı bir koz olarak kullanılacak olması. Bu pek çok insanın hayatını çekilmez hale getirebilir. Makro düzeyde ise halihazırda olumsuz olan etkiyi kriz düzeyinde derinleştirebilir. Üniversitelerin AB’den öğrenci almaları muhakkak zorlaşacak ve AB’den gelen öğrenci sayıları zaten düşme eğiliminde ve bu eğilimin değişmesini beklemiyoruz şimdilik.

Asıl tehlike ise bu ay törenle görevi devralan ve hemen gerici politikalarını önümüze sürmeye başlayan Trump’ın Amerikası’nda. Küresel akademik dünyanın bir nevi amiral gemisi olan ABD, en çok yabancı öğrenci alan ve bir o kadar da yabancı akademisyeni barındırıyor. Orada yaşanacak birkaç göç durumu dünyanın pek çok başka ülkesinde bilimsel sıçramalara yol açabilir. Ancak Trump’ın ilk günlerinden aldığımız sinyaller göçmen akademisyen ve öğrenciler için hiç hoş olunmayacak deneyimlerin habercisi.

İyi haftalar ve bol şanslar.