Döndük dolaştık yine liyakat konusuna geldik. Bahsedilen üniversiteler olunca bu konu daha da kıymet kazanıyor. Çünkü bugün birkaç üniversitemizin Dünya çapında olmalarının en önemli sebebi, kadrolarını liyakati esas alarak doldurmaya çalışmaları

Akademisyen şekerleme

İLKER BİRBİL - Sabancı Üniversitesi ve BolBilim.com

İkinci el araba satan bir galerici, yeni aldığı külüstürü önce güzelce bir temizler. Döşemeleri, camları parlatır. Üstüne bir de gıcır gıcır boya atar. Öyle ki önünüzdeki kendi arabanız olsa tanıyamazsınız. Hâlâ kullanıyorlar mı bilmiyorum ama eskiden bu işe “arabayı şekerleme” derlerdi. Allanmış pullanmış ama külüstür aynı külüstür.

Bu aralar ortalığı çok bilenler kapladı. Kimdir bu insanlar, neyi biliyorlar ben anlamadım. Allah için kartvizitleri dolu dolu: bölüm başkanı, danışman, her şeyin ve daha fazlasının uzmanı. Hepsinden önemlisi profesör ve tabii bilim insanı. Yani akademisyenler. Ya da kendilerini öyle tanıtıyorlar. Madem öyle ben de yayınlarına, bilimsel çalışmalarına veya yetiştirdikleri öğrencilerine bakıyorum. O taraf tın tın; bomboş. Buyurun size akademisyen şekerleme! Birini seçip, boyasını biraz kazısam altından 80 model Toros çıkıyor.

Bu insanlar o mevkilere nasıl geliyorlar peki? Bir kere sistem çürük mü çürük, arka kapılar gevşek mi gevşek. Boşluklar desen gırla. Allem edip, kallem edip en kısa yolu buluyorlar. Sonra o üniversiteden, olmadı şu üniversiteden en cafcaflı unvanları kapıyorlar.

Döndük dolaştık yine liyakat konusuna geldik. Bahsedilen üniversiteler olunca bu konu daha da kıymet kazanıyor. Çünkü bugün birkaç üniversitemizin Dünya çapında olmalarının en önemli sebebi, kadrolarını liyakati esas alarak doldurmaya çalışmaları. Yani arada tek tük kaynayanlar olsa da başvuranları, o insanların başarılarına göre bölümlerine kabul ediyorlar.

Neyse ki akademisyen olmanın evrensel ölçütleri var. Bir bölüme işe alım süreci aşağı yukarı şöyle işliyor: Başvuran her arkadaşın bir dosya hazırlaması isteniyor. O da uluslararası platformlarda yayımlanan çalışmalarını, tamamladığı projeleri, yetiştirdiği öğrencileri dosyaya ekliyor. Daha da önemlisi, ilerde nasıl bir araştırma yapmayı planladığını ve üniversitedeki eğitime nasıl katkı sağlayacağını anlatıyor. Bölüm ise bir komisyon kuruyor. Bu komisyon başvuru dosyalarını inceliyor. Açık pozisyona en uygun olanları listeliyor. Ardından listeye giren her arkadaş üniversiteye davet ediliyor ve çalışmalarını anlatmaları isteniyor. Ziyaret esnasında da bölümdeki diğer insanlarla tanışıyorlar. Ve bölüm, tüm bu adaylar arasında en yetkin bulduğunu bölüme almaya çalışıyor.

Zorluymuş değil mi? Neticede burası bir üniversite. İnsanı kaşına gözüne göre alacak değil ya. Kısa yol yok. Canını dişine takıp çalışmak var. Haliyle böyle bir sistemde şekerlenmiş akademisyenler yer bulamıyorlar. Çünkü pul pul dökülen boyaları ayan beyan görülüyor. Onun için ülkenin kalburüstü üniversitelerine saldırıyorlar. Oralar da kendilerine benzeyen insanlarla dolsun istiyorlar. Bunun için de her yolu mübah görüyorlar.

Her nasıl olduysa, bu insanları ülkenin yüz akı akademisyenleri ile bir tutmam bekleniyor. Aksi halde kendini beğenmiş, elitist ve hatta faşist, bir insan oluveriyorum. Hadi canım! Öğrencilerini eğitmek için yırtınan, uluslararası bilim camiasına bizi dahil etmiş arkadaşlarla bu insanları niye karşılaştırayım? Akademisyen şekerlemenin neresinden tutsam yapış yapış elimde kalıyor. En basit akademik kıyaslamalarda bile yerlerde sürünüyorlar diye neden ben kötü oluyorum? Konuşulsa, tartışılsa desem sadece laf kalabalığı ve itham ile karşılaşıyorum. Baksanıza sayelerinde ekran mobbingini de öğrendik. Boyuna bağırış çağırış.

Belirli bir seviyeyi tutturmak da nedense hep bize düşüyor. Politik doğruculuk diye cehaleti kutsamalarına ön ayak oluyoruz. Ağzından salyalar saçan bu şişme profesörler birkaç nesli tükettiler zaten. Herkese, her yere çamur atıyorlar.

İstiyorlar ki muhatap olmayalım, onlar da meydanı boş görüp at koştursunlar. Yok öyle yağma. Madem bu insanlar baş tacı yapıldılar, ben de bilimsel olarak ne kadar boş olduklarını her fırsatta söyleyeceğim. Tevazuu, kibarlık bir kenarda dursunlar. Dedim ya evrensel ölçütler ortada. Ortaya döksünler bakalım makalelerini, çalışmalarını, bilimsel etkilerini, ve en önemlisi, bilgilerini. Hodri meydan!