Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Türkiye halkının Kıbrıs konusundaki bilgileri genellikle kulaktan dolma. Daha çok siyasetçilerin hamasi nutuklarından duyarız adını. Coğrafi açıdan bu denli yakın olduğumuz Kuzey Kıbrıs’la aramızda nasıl bir duygudaşlık bağı var? ‘Casino cenneti’ Kuzey Kıbrıs’ın en büyük gelir kaynaklarından birini kumarhaneler oluşturuyor. Özal döneminde Türkiye’deki kumarhaneler kapatılınca, bu sektörün baronları mekânlarını Kuzey Kıbrıs’a taşıdı.

Akdeniz’deki küçük Türkiye

HAZIRLAYAN: ATTİLA AŞUT

Kıbrıs, Türkiye’nin burnunun dibinde bir ada. Ankara’dan Lefkoşa’ya uçakla bir saatte gidiyorsunuz. Coğrafi açıdan bu denli yakın olduğumuz ve de soydaşlarımızın yaşadığı Kuzey Kıbrıs’la aramızda nasıl bir duygudaşlık bağı var acaba?

Türkiye halkının Kıbrıs konusundaki bilgileri genellikle çok sığ ve kulaktan dolmadır. Bizim insanımız Kıbrıslının kimliği, kültürü, düşünceleri, acıları, geleceğe ilişkin kaygıları, umutları, beklentileri konusunda son derece ilgisiz ve duyarsızdır. Basın yayın organlarımız da magazin haberleri dışında pek ilgi göstermez komşumuzda olup bitenlere. Daha çok siyasetçilerin hamasi nutuklarında duyarız ülkenin adını. Onlar da ister iktidarda ister muhalefette olsunlar, Kıbrıs’ın kuzeyine “kurtarılmış bölge” gözüyle baktıklarından, Kıbrıs halkıyla duygudaşlık kurmayı önemsemezler.

Sosyalist partilerin de Kıbrıs’a ilgisi fazla değildir. Ada’daki sol partilerle yakın işbirliği içinde olması gereken Türkiyeli sosyalistlerin gündeminde nedense böyle bir konu yer almıyor. “Kıbrıs sorunu”na ilişkin tutum oluşturmaktan ve görüş açıklamaktan kaçınır bir görüntüleri var. Bu yalnızlık ve ilgisizlik karşısında çözümü daha çok Avrupa Birliği’nde ve Birleşmiş Milletler’de arıyor Kıbrıslı Türkler. İşte bu yüzden “Yakınımızdaki uzak ülke” diyorum Kıbrıs için… Oysa 1960’lardaki Türkiye İşçi Partisi, Kıbrıs sorunuyla çok yakından ilgiliydi. Meclis konuşmalarının ve güncel basın açıklamalarının yanı sıra hemen her seçim döneminde yayımlanan “Seçim Bildirgeleri”nde Kıbrıs konusu ağırlıklı yer tutardı. Örneğin 1968 Seçim Bildirisi’nde TİP’in Kıbrıs konusundaki görüşü şöyle özetlenmişti:

TİP’in Kıbrıs davamızın çözümü için öteden beri savunduğu tez şudur: Kıbrıs, askeri üslerden arınmış, milletlerarası garanti altında askersizleştirilmiş, tarafsız, her iki cemaatin eşit haklarına dayanan federatif, bağımsız bir devlet olmalıdır.” (Bkz. Türkiye İşçi Partisi Radyoda / Proletaryanın Büyülü Kutusu. Haz. Attila Aşut, Gökhan Atılgan, Yordam Kitap, Nisan 2021, s. 406)

akdeniz-deki-kucuk-turkiye-951273-1.
Ankara’nın seçime müdahalesi protesto edilmişti

Bugün Kuzey Kıbrıs’taki sol partiler de TİP’in 1960’lardaki “Kıbrıs tezi”ne yakın görüşleri savunuyor. Ama Türkiye solundan beklenen desteği gördükleri söylenemez.

Oysa KKTC’nin, “Türkiye’nin arka bahçesi” ve “AKP’nin oyun alanı” olmasını istemiyor Kıbrıslı yurtseverler.

ÇARPIK KENTLEŞME

Türkiye’de önemli bir kesim, TC’nin KKTC’ye yaptığı ekonomik yardımların ülke için yük oluşturduğu görüşünde. Kıbrıslı Türkler ise, Türkiye’nin vesayetçi tutumundan ve ülke yönetimine sürekli müdahalesinden yakınıyor. Onlar yardımların Kıbrıs’ı ekonomik olarak ayağa kaldırmak için değil, bağımlılık ilişkisini sürdürmek amacıyla yapıldığına inanıyorlar. “Ekonomik bağımsızlık olmadan siyasal bağımsızlık olmaz” gerçeği, KKTC örneğinde bir kez daha somutluk kazanmış bulunuyor.


Kıbrıs’taki dostlarımız her ne kadar “Yavruvatan” sözünden hoşlanmasalar da Türkiye’nin gündemindeki konularla orada tartışılan sorunlara bakıldığında, KKTC için “Küçük Türkiye” benzetmesi yapmak çok da yanlış olmaz! İki ülkedeki bütçe görüşmelerini eşzamanlı olarak izlemeye çalışırken, bu benzerliği daha yakından gözlemledim. “Kendi kendine yeterli bir ekonomi” vurgusu iki kesimde de ağırlıklı biçimde dile getirilirken; dışa bağımlılığın azaltılması, enerji kaynaklarının verimli kullanılması, üreticilerin desteklenmesi, yolsuzlukların önlenmesi, bürokraside liyakate önem verilmesi, adalet kurumunun güçlendirilmesi, insan haklarına saygı gösterilmesi dilekleri, değişik partilerin sözcülerince aynı ölçüde seslendiriliyor.

KKTC’de plansız yapılaşma ve çarpık kentleşme hız kazanmış durumda. Özellikle turistik liman kenti Girne, bu yüzden ciddi sorunlarla karşı karşıya. Kıbrıs’ın yerlileri bu güzel kıyı kentinin son yıllarda çok bozulduğu görüşünde. Hatta bu durumu betimlemek için “Girne Girne, içine girme!” diye bir özdeyiş bile üretmişler. Ama yine de Girne’nin görülesi bir yer olduğunu söylemeliyim. Özellikle akşamları labirenti andıran dar sokaklarından limana inip kıyı şeridinde dolaşmanın; birbirinden çekici kafe ve lokantalarda denizi seyrederek içkinizi yudumlamanın keyfi çok başka!

Kuzey Kıbrıs’ta ulaşım ciddi bir sorun. “Toplutaşım” kavramı neredeyse unutulmuş. Her yere taksiyle gitmek zorundasınız. İnsanlar bu yüzden araba sahibi olmayı önemsiyor. Her kapının önünde birkaç otomobil görüyorsunuz. Ne var ki taşıt bolluğu, kaçınılmaz olarak trafik yoğunluğuna ve kazalara yol açıyor. Lefkoşa-Girne yolunda hemen her gün ölümlü kazalar yaşanıyor.

KİMLİKLE GİREBİLİYOR

Kuzey Kıbrıs’ta yaşayanların sayısı tam olarak bilinmiyor. Çünkü uzun zamandır nüfus sayımı tapılmamış ülkede. Muhalefet partileri bu durumdan yakınıyor ve “Ülkeyi dingonun ahırına çevirdiler. Giren çıkan belli değil!” diye eleştiriyorlar sağcı iktidarları.

Kuzey Kıbrıs’a Türkiye’den gelenler için pasaport zorunluluğu yok. Ülkeye girerken nüfus cüzdanınızı göstermeniz yeterli. Genellikle bir aylık geçici oturma izni veriyorlar. İki yıl öncesine değin 65 yaş üstündeki TC yurttaşları için süre sınırlaması yoktu; insanlar istedikleri kadar kalabiliyordu ülkede. Ama şimdi durum değişti. İkamet İzinleri Tüzüğü’nde yapılan değişikliğe göre, Kuzey Kıbrıs’ta oturma izinlerini uzatmak isteyenler, artık belirli sürelerle İçişleri Bakanlığı’nın Muhaceret Dairesi’ne başvurmak zorundalar. Ancak KKTC’de bürokratik işlerin çok yavaş yürüdüğünü de belirtmemiz gerekiyor. Oturma izin belgesini alabilmeniz için bazen aylarca bekleyebiliyorsunuz.

KKTC nüfusunun günümüzde 400 bin dolayında olduğu varsayılıyor. Bunun en az dörtte birini yabancılar oluşturuyor. “Kök Kıbrıslılar” (Kıbrıs’ın yerlileri), Türkiye’den gelen insanlara sürekli “yurttaşlık hakkı” verilerek nüfus yapısının değiştirilmesinden yakınıyor. Aynı çevreler, yakın bir gelecekte Kuzey Kıbrıs’taki Türkiyelilerin Kıbrıslı Türk sayısını geçmesinden ve Türkiye’nin bu yolla KKTC’de kendisine yakın partileri iktidarda tutmasından kaygı duyuyor.

Güney Kıbrıs’ta (Kıbrıs’ın Rum kesimi) 20 bin kadar Kıbrıslı Türk yaşıyor. Kuzey’de yaşamayı seçen Rumların sayısı ise çok daha az. Güney’de sürekli oturan Kıbrıslı Türkler olduğu gibi Kuzey’de oturup Güney’e çalışmaya giden Türkler de var.

EĞİTİM TİCARETİ

Bu küçücük ada yarısında 30’dan fazla üniversite var. Bunlardan 20’si YÖDAK’tan (bizdeki YÖK’ün eşiti) denklik izni almış. Pandemi öncesi üniversitelerdeki yabancı uyruklu öğrenci sayısı 100 bine yaklaşmıştı ama Covid-19 salgını yüzünden öğrencilerin çoğu ülkelerine döndü. Üniversitelerde eğitim uzunca bir süredir çevrimiçi yapılıyor.

Türkiye’den başka en çok Afrika ülkelerinden öğrenci geliyor Ada’ya. Onların arasında da Nijeryalılar başı çekiyor. Ayrıca Arap ülkelerinden ve Pakistan’dan okumaya gelen öğrenciler var. KKTC’de “eğitim ticareti” çok kârlı bir alan; o yüzden durmadan yeni üniversiteler açılıyor. Ancak bu kurumlarda verilen eğitimin niteliği, akademisyenler arasında ve medyada tartışılmaya başladı.

Çalışmak amacıyla gelen yabancılar da var Kuzey Kıbrıs’a. Kıbrıslı patronlar, yerli halkın aşçılık, garsonluk, bulaşıkçılık gibi işlere burun kıvırdıkları için dışarıdan işçi getirdiklerini söylüyor. KKTC’de çalışan yabancı işçiler arasında Türkler, Pakistanlılar, Afrikalılar çoğunluğu oluşturuyor. Ama Lefkoşa’daki bir restoranda Çinli bir gencin garson olarak çalıştığına bile tanık oldum.

KUMAR TURİZMİ

Kuzey Kıbrıs’ın en büyük gelir kaynaklarından birini de kumarhanelerden oluşturuyor. Turgut Özal döneminde Türkiye’deki kumarhaneler kapatılınca, bu sektörün baronları Kuzey Kıbrıs’a taşıdılar mekânlarını. Kıbrıs’ta her lüks otelin içinde “casino” dedikleri kumar salonları var. Özellikle hafta sonları Türkiye’den giden çok sayıda insan kumar oynuyor oralarda.

Yerli halkın casinolara girmesi kâğıt üzerinde “yasak” ama kimsenin bu yasağı dinlediği yok! Kumar gelirinin önemli bir bölümü “vergi” olarak devlet bütçesine aktarıldığı için hükümetler de de göz yumuyor bu duruma.

Tabii, kumarın olduğu yerde uyuşturucu ve kara para da vardır! Son yıllarda Kuzey Kıbrıs’ın, “Akdeniz’in kara para aklama cenneti” olduğu yolunda haberler çıkıyor basında. Ayrıca Türkiye bağlantılı mafya gruplarının ülkede cirit attığı söylentileri de yaygın. Düşünsenize, Türkiye’de on binlerce kişiyi dolandıran “Tosuncuk” lakaplı uyanık çocuk bile KKTC’de kurduğu şirket üzerinden yürütmüş işlerini! Son günlerde KKTC’de hükümet değişikliğine yol açan “seks kaseti skandalı”nda da adı geçen kumarhane patronlarından Halil Falyalı, hakkındaki bu tür suçlamalar nedeniyle şu anda Lefkoşa’da tutuklu bulunuyor.

Kuzey Kıbrıs’taki lüks otellerde ve casinolarda yalnızca kumar oynanmıyor. Her türlü “kirli iş” de buralarda kotarılıyor. KKTC’nin uluslararası hukukun dışında bir yer olması, yasadışı iş çevirenlere arayıp da bulamadıkları olanakları sağlıyor. Bundan dolayı Kuzey Kıbrıs, özellikle fuhuş ve uyuşturucu sektörü için “ideal bir ada” sayılıyor.

TÜRKİYE’DEN İKİ KAT DAHA PAHALI

KKTC’de halk, ekonomik sıkıntı içinde. Ama orada zengin bir toplum kesimi de var. Bunlar daha çok, 1974’teki “Kıbrıs Harekâtı” sırasında Kuzey’den Güney’e göç etmek zorunda kalan Rumların mallarına “çöken” savaş zenginleri. Kıbrıs’ta “ganimetçi” diye anılıyor bu kesim. Salgın döneminde halk sefilleri oynarken bunların keyfi yerindeydi!

Kuzey Kıbrıs, genelde pahalı bir ülke. Para birimi olarak Türk Lirası kullanılıyor. Ekonomisi Türkiye’ye bağımlı olduğu için de döviz yükseldikçe Kıbrıslılar daha çok yoksullaşıyor. O yüzden sterline ya da avroya geçilmesini isteyen Kıbrıslı Türklerin sayısı az değil.

KKTC’de her şeyin fiyatı Türkiye’nin iki katı. Yerel gazeteler bile 5 TL’ye satılıyor. Narenciye ülkesi olarak bilinen Kıbrıs’ta mandalina, portakal, limon gibi ürünlerin yanına yaklaşılmıyor! Ama içki fiyatları Türkiye’ye göre daha ucuz.

Yöneticiler, KKTC’deki pahalılığı, Türkiye’den satın alınan ürünlere uygulanan yüksek gümrük vergilerine ve TL’nin sürekli değer yitirmesine bağlıyor. Kimi politikacılar ise ‘Anavatan’ın ‘Yavruvatan’dan gümrük vergisi almasını yadırgadığını söylüyor.

‘YURDUNU SEVMELİ İNSAN’

Bölünmüş bir ülkede yurttaş olmanın tüm sıkıntılarını yaşıyor Kıbrıs halkı. 1974 müdahalesinden sonra Ada ikiye bölününce geçişler yasaklanmıştı. Yıllar sonra bu konuda bir yumuşama oldu. Müdahaleden önceki Kıbrıs Cumhuriyeti”nin yurttaşı olanlar, artık belli kapılardan denetimli olarak Ada’nın iki yanına geçebiliyor.

Bölünmüşlük duygusu ağır bir travma Kıbrıs’ın iki yakası için de. Kıbrıslı ozan Neşe Yaşın’ın şiirinde en yalın biçimiyle duyumsuyoruz bu derin hüznü:

“Yurdunu sevmeliymiş insan / Öyle diyor hep babam / Benim yurdum ikiye bölünmüş ortasından / Hangi yarısını sevmeli insan?”

“Kıbrıs sorunu”nun altmış yıldır çözülememiş ve iki halkın güven içinde yaşayacağı “Birleşik Kıbrıs”ın kurulamamış olması, özellikle Kıbrıslı gençler arasında umutsuzluğa, gelecek kaygısına yol açıyor. Ayrıca belirgin bir kimlik bunalımı da yaşıyor bu gençler. Kendilerine “Kıbrıslı Türk” diyenler çoğunlukta. Kimileri ise etnik vurgu yapmadan “Kıbrıslılık” kimliğini öne çıkararak “Kıbrıslı” demeyi yeğliyor. Ulusal kimliklerini “Kıbrıslıtürk” biçiminde yazan aydınlar da var. Rumlar için de benzer biçimde “Kıbrıslırum” diye yazıyorlar.

YARIN: KUZEY KIBRIS’IN MEDYASIVE SİYASAL YAŞAMI