Birlikte yaşama kültürü eğitim yoluyla öğrenilen bir beceri. Eğitimin zorunlu kısmının özellikle başarması gereken bu… Eğitim Bakanlığı ile üniversitelerin ticaret kültürüne odaklanması, toplumun da bunu benimsemesi asıl amacı insan dediğimiz varlığı insanlaştırma olan eğitimin bu boyutunun görmezden gelinmesine yol açtı. Ticaret kültürünün çıkar sağlamak ve maksimum faydayı elde etmek için başvurduğu yöntem hiledir. Bunu kişiliğinin […]
Birlikte yaşama kültürü eğitim yoluyla öğrenilen bir beceri. Eğitimin zorunlu kısmının özellikle başarması gereken bu… Eğitim
Bakanlığı ile üniversitelerin ticaret kültürüne odaklanması, toplumun
da bunu benimsemesi asıl amacı insan dediğimiz varlığı insanlaştırma
olan eğitimin bu boyutunun görmezden gelinmesine yol açtı.
Ticaret kültürünün çıkar sağlamak ve maksimum faydayı elde etmek için başvurduğu yöntem hiledir.
Bunu kişiliğinin özelliği haline getiren insanlardan sadece ticarette
değil, siyasette de samimiyet beklenmez. Çünkü onun için ister bireysel
ister toplumsal olsun her türden sosyal ilişki araçsaldır.
İşi gücü bırakmış bu araçsal aklın Kemal
Kılıçdaroğlu’na neden ‘geçmiş olsun’ demediğini tartışıyoruz. Velev ki
dedi(ler), samimi bulacak mıyız? Hem geçmiş olsun demek zorundalar mı?
Oh oldu demeleri bize neden garip geliyor?
Saldırıya uğramış insanlara üzüntü bildirmek saldırganı kınama anlamına gelir. Herkes,
saldırganlar dahil azmettiricinin geçmiş olsun mesajı beklenen kişiler
olduğunu biliyor. O halde bunlardan saldırganı kınamasını beklemek
saflık olur.
İnsanlık bunu gerektirir diye düşünüyorsak bu boş bir beklenti olur. Eğer
devleti temsil eden saldırıyı kınarsa benzer saldırı girişimlerinin
önüne geçilir, saldırganları caydırır diye düşünülüyorsa bu da o kadar
gereksiz beklenti olur. Nitekim devlet denen kurumun bir başka aygıtı, saldırıya bizzat katılmış olduğunu inkâr etmeyen kişiyi de korumasına aldı.
Türkiye, sonunda konuşma becerisini kaybetmiş, birbirini dinlemeyen, anlamayan topluluklar ülkesine dönüştü. Dediğim gibi insanların ağzından çıkardığı sesi konuşmaya dönüştürmek de beceri gerektirir. Bu da eğitimin işi… Beceriyi alet kullanmaktan ibaret sayan anlayış bunu başaramaz.
“Saldırıdan memnuniyet duymuyoruz. O halde
geçmiş olsun dememe gerek yok!” beceri gerektirmeyen sözcük yığınıdır.
Çünkü içeriği bir tarafa söz bile değil. Bunu sadece adı değil, aynı
zamanda devleti temsil eden kelli felli iktidar temsilcisi söylüyorsa
vay halimize.
Kavramları
bir araya getirip iki cümleyi birbirini tamamlayacak şekilde
söyleyememe ‘Akıl tutulması’nın yani düşünememenin sonucudur. Düşünce de insana özgü üst düzey beceridir. Çünkü Max Horkheimer’ın dediği gibi düşünce aklın eylemidir. Lakin düşünmeyi sağlayacak aklın nereden edinildiği önemli.
Karşı karşıya olduğumuz durum bence akılla, aklı nereden aldığımız, hangi akla hizmet ettiğimizle ilgili. Tabi konuya bu kadar derinden bakınca
zekâyı ihmal etmemek lazım. Zekâ, az çok her hayvanda vardır. Önemli
olan zekânın akıl edinme kapasitesidir. Akıl bilgiden edinilir. Demek ki
akıl geliştirilebilir bir şey. Düşünce aklın dışarıdan aldığı bilgileri
sentezlemesi sonucu ortaya çıkan eylem planı ise aklın nereden
edinildiği önemli oluyor.
Bir insanda zekâ var ve düşünememe sorunu yaşıyorsa mutlaka onda akıl kıtlığı vardır. Bu da onun aklını aldığı yerin sorunlu olduğunu gösterir. Konuyu eğitimle ilişkilendirmemin nedeni, az çok herkeste var olduğunu düşündüğümüz zekâyı besleyecek, toplumu güruh olmaktan kurtaracak olanın eğitim olmasındandır.