Dün Merkez Bankası faiz kararı bize bir kez daha göstermiştir ki iktidarın ekonomik gerçeklik ile bağı iyice kopmuştur. Faizlerin 200 puan indirilerek %16 seviyesine çekilmesine dayanak oluşturacak hiçbir veri bulunmamaktadır. Buna rağmen indirime gidilmiş olması, açıklanması mümkün olmayan bir durumdur. Özellikle rasyonel davranıştan hareketle analiz yapanlar, dün açıklanan faiz indirim kararı karşısında içine düştükleri hayret verici durumu anlayamamaktadır. Ama kabahat onlarda; hala bu ülkede, ender de olsa, bazı kararların rasyonel bir biçimde alınacağına yönelik inançlarını nasıl koruyabiliyorlar anlayamıyorum. Tabi hemen “acaba bizim kaçırdığımız bir şey mi var” diyerek açıklama metnine de bakmışlardır. Belki burada inandırıcı bir gerekçe sunulmuş olabilir.

Ama metin de tutarsızlıklarla dolu. Mesela “enflasyonda kalıcı düşüşe işaret eden güçlü göstergeler oluşana… kadar” diyen cümlenin devamında “tüm araçları kararlılıkla kullanacaktır” ifadesi yer alıyor. Bir taraftan enflasyonun düştüğünü görmüyoruz derken, diğer taraftan faiz indirimine giden MB’nin temel görevi hala “fiyat istikrarı” olarak tanımlanıyor. Demek ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “ faiz sebep, enflasyon sonuçtur teorisi” MB’de karşılık bulmuş, onlar da enflasyonun ancak faiz indirimi ile sağlanabileceğine “inanmışlar.” Aslında bu da bize gösteriyor ki MB de MB olmayı çoktan bırakmış. “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası” isminde kastedilen “hükümetlerin değil halkın çıkarlarını gözeterek karar alan banka” imasının artık bir karşılığı ya da anlamı yoktur. Bloomberg’in faiz kararına ilişkin haberi duyururken kullandığı başlığı buraya bırakalım: “Erdoğan’ın Merkez Bankası.”
Faiz indirimi kararının açıklanması ile birlikte dolar 9,50’yi, avro 11 lirayı geçerken, borsa da çakıldı. Ama ilginç bir biçimde piyasada oluşan faizler arttı; 10 yıllık Hazine tahvil faizi %20,40 yükseldi. Faiz indirerek faizleri artırmayı başaran bir para politikamız olduğunu da görmüş olduk. Ama zaten önemli olan niyet değil mi? Sonuç kimin umurunda.

Tamam, her şey burada kalsa “idare ederiz” de burada kalmayacak ki! Hani şu sık duyduğunuz “bu kış zor geçecek” ifadesi bile önümüzdeki ekonomik süreci tanımlamak için oldukça iyimser bir ifade olarak kalacak. Enerji fiyatlarındaki artışı hemen göreceğiz, diğer fiyatlar ise kademeli olarak artacaktır.

Yoksulluk derinleşiyor

Zaten hali hazırda oldukça yoksullaşmış olan geniş halk kesimleri, bu faiz kararının ardından artan kurlar ve hızlı aratacak enflasyon ile daha fazla fakirleşecek. En temel ihtiyaçların bile karşılanması mevcut gelir seviyesi ile zor olacak. Acaba diyorum, istedikleri de bu mu? Hani “rekabetçi kur” dedikleri şey ile emekçilerin daha fazla yoksullaşması, bekledikleri sonucu verir diye mi düşünüyorlar. Malum, dolar bazında asgari ücret seviyesi Çin’in uyguladığı asgari ücretin %21 daha düşük seviyede bulunuyor. Eğer hedefledikleri bu ise, yoksullukta yarışan bir ülke olmayı “rekabetçi avantaj” olarak gören bir iktidara sahibiz demektir. Şimdi Çinliler bizimle nasıl “rekabet” edeceklerini kara kara düşünsünler.

Erken seçim yok demektir

Sık sık erken seçime gidilme olasılığı konuşuluyor. Dünkü faiz kararı ardından yükselen kurlar ve diğer veriler bize gösteriyor ki yakın zamanda bir seçim olmayacak. Hiçbir iktidar yoksulluğun bu kadar derinleştiği bir dönemde seçime giderek vatandaşa “nasıl, sayemizde daha iyi misiniz” anlamına gelecek soruyu soramaz. Çünkü bu sorunun yanıtını biliyordur. Aslında imkânları olsa seçimleri daha ileri bir tarihe de almak isterler ama bu imkânları yok. Eninde sonunda vatandaş son sözü söyleyecek: bizi yoksullaştırdınız!