İbretlik “Cumhuriyet Davası” sürüyor. Sadece hapiste uzun süredir yatan gazeteciler için değil, tüm ülke için tarihe not düşülen ve belki de acı acı tebessüm ettiren oturumlar görülmeye devam ediyor. Gazeteciliğinden, etik ilkelerinden ve insanlığından kuşku duymadığım Kadri Gürsel tahliye edildi. Buna sevinecek halimiz yok, hele hak teslimi diyecek halimiz hiç yok, mahpusta tutulması suçtu ve gün gelince elbet sorular muhataplarına sorulur.

“Cumhuriyet Davası”nın ibretlik ilk maddesi, gazetenin yayın politikasının tartışma konusu haline gelmesi, bunun üzerinden yargılama yapılmasıdır. Dünyanın neresinde, hangi mahkeme bu tür bir davayı görür, sanırım örneği yok. Yalnız Aziz Nesin’lik olan taraf sadece bu değil, “Gazete neden Atatürkçü çizgiden saptı?” sorusunu siyasal İslamcı bir iktidarın yöneltmesidir. Neresinden tutsanız elinizde kalıyor anlayacağınız. Anımsayın; o davanın görüldüğü salonlarda İlhan Selçuk’a kendi gazetesi Cumhuriyet’i bombalama suçlaması yöneltilmişti. Muhtemelen yaşından dolayı salıverildi İlhan Abi, lâkin ölüm hızla çaldı kapısını bu sürecin ardından…

Hüseyin Gülerce denen FETÖ üyesinin tanık, Ahmet Şık adlı sosyalist gazetecinin sanık olduğu bir davayı, eğer gülmece bir oyun olarak yazsanız, kimse tebessüm bile etmez, saçma bulurdu kuşkusuz! Gelgelelim yurttaşlarımız bu yaşananların kaçta kaçıyla ilgili kestirmek güç. İnsanlık, gazetecilik yargılanırken; havuz basınından olayları takip edenler sadece mesleğini yapan bu insanları ‘vatan haini’ sayarak konforlu yaşamlarını sürdürüyor. Hakikat mahpusta çürümeye bırakılıyor, yalan dünyanın iktidarı sürüyor. Bu da sanırım Ortadoğu kolaycılığı olsa gerek! Memleket cehalet bataklığında sürünürken, yaşamını sürdüren milyonlar var, bundan büyük zenginlik mi olur?

Bir diğer ibretlik durum, tarihe ‘Rıza Zelyut Vakası’ olarak geçecek utanç tablosudur. Zelyut, mahkemede FETÖ güzellemesi adlı makaleyi patron baskısıyla yazdığını itiraf etti veya uydurdu, bilemiyorum. Düne dek önüne geleni PKK’lı olmakla, FETÖ’cü olmakla suçlayan Zelyut da tarihteki yerini aldı. Yıllardır basından bildiğimiz kimi yazıların sansürlendiğidir. Hatta buna direnmeyen arkadaşlara da sitem eder, gerekirse kalemi bırakmak gerektiğini söyler dururuz. Durumdan vazife çıkarıp yalakalık yapana çok rastladım da, baskıyla sipariş yazı yazana ilk kez denk geliyorum. Kim mahpusta artık dersiniz? Zelyut vicdan zindanından kurtulabilir mi?

Uzatmayacağım, konuyu Akın Atalay’a getireceğim. Kendisiyle tanışmadım, avukatlığını ve İlhan Selçuk’ın güvendiği biri olduğunu bilirim. Cumhuriyet tarihinde uzun yeri vardır. Dünya görüşümüzün pek uzlaştığını tahmin etmiyorum, çok eleştiri yazdım liberaller ya da kendini özgürlükçü sol olarak tarif edenler hakkında. Sözlerimin arkasındayım, başımıza gelen tüm belalarda payı vardır bu çevrelerin. Lâkin Akın Atalay için şu cümleyi kurmak gerekir; az kişinin yapacağı bir mertlikle, zindana tıkılacağını bile bile Almanya’dan kalkıp yurduna dönmüştür. Gazeteci yoldaşlarını yalnız bırakmamış, kendini OHAL mahkemesine teslim etmiştir. Dilese ömrünün sonuna dek konforlu biçimde Avrupa’da yaşardı. Üstelik her tür siyasal olanak da sunulurdu kendisine…

Eğri oturup, doğru konuşalım bu az kişinin takınabileceği bir aydın tavrıdır. İlhan Selçuk’la etik birlikteliğin somut göstergesidir ve en önemlisi bir insana yapılan FETÖ’cü suçlamasına verilecek en net yanıttır. FETÖ’cüler bir bir tüyerken bu adam kalktı geldi memleketine! Soruyorum bundan değerli kanıt mı olur? Kendinden emin olan, yazdığından çizdiğinden sorumlu olan kişi korkmaz çıkar hâkim karşısına. Adil olup olmamak artık yargılayan kişinin sorunudur. Akın Atalay mert davranmış, dostlarını yalnız bırakmamış ve en değerli delili mahkemeye sunmuş, davanın düşmesini sağlamıştır! O da tarihe kayıt düşmüştür bu anlamda.

Kimse şunu unutmamalı; bir gazeteyi yöneticileri, çalışanları ve okuyucusu biçimlendirir. Eğer sahiden gazeteyse orası! Yok, eğer havuza dahilse ya da patronun iş takipçiliği için kurulan bir yerse söz ettiğimiz, bu söylediğim geçerli değildir. Defalarca eleştirdiğim Aydın Engin’den de söz etmek isterim. Bence siyasal, düşünsel suçları yaşı kadardır. O “yetmez ama evetçi değil babalar gibi evetçidir” doğru! Ancak bizim onunla giriştiğimiz fikir tartışmasıdır. Darbeci, FETÖ’cü olduğuna inanamam! Cumhuriyet nerden baksanız aydınlanmanın gazetesidir, dalgalı dönemleri olmuştur ama bu ilkelerden sapmaz, sapamaz! Okur izin vermez…

İbretlik günlerden geçiyoruz. Kalemin namusuna, onuruna sahip çıkmaya devam edeceğiz. Liberal tezleriyle mücadeleyi bulandıranları ortaya koyacağız. Ancak bunu yaparken kinle davranmak, siyasal İslamcılara hizmet etmek ahmaklığına kimse düşmemelidir! Dün cemaatle kol kola girip, vesayeti kaldırıyoruz diyenlerin çoğu kandırılmıştır ya da kullanışlı aptaldır. Böyle tarif edilmekten öte büyük ceza mı olur… Cumhuriyet yazarları, çalışanları ilk kez yargılanmıyor, bu da bir gelenektir orda!
Kadri hoş geldin, diğer gazeteciler için de yakında aynı cümleyi kurmak dileğiyle!