Akışlar Mekânı ve Matrix

İlayda Çağla Koçoğlu

Matrix serisi hayatımıza 1999 yılında girdi. Matrix temelde Antik Yunan’a kadar dayanan bir düşünce sistemine sahiptir. Platon’un Mağara Benzetmesi, Wachowski kardeşlerin Matrix dünyasında beyaz perdede hayat buldu. Matrix'in 'Varlık Felsefesi' (Ontoloji), 'Varoluşçuluk' (Egzistansiyalizm) ve 'Bilgi Felsefesi' (Epistemoloji) açısından bizlere katkıları çok büyük. Hayatı, hayatın anlamını sorgulamak, yaşam amacımızı, hayat felsefemizi, misyonumuzu, vizyonumuzu belirlemek adına birçok alt mesajla dolu bir seri.

Sokrates "Sorgulanmamış hayat yaşanmamış hayattır" sloganıyla her birimizi hayatı sorgulamaya davet ediyor. Bizleri aydınlatmak uğruna canını bile hiçe sayan bu yüce gönüllü filozof, kullanmadığımız gözlerimizi ve zihnimizi karanlık kuyulardan çıkarmak adına sokak sokak dolaşıp bıkmadan usanmadan basit bir dille sorular soruyor.

Serinin kilit karakterlerinden Kâhin, Sokrates’i temsil ederken; Neo’da Platon’dan esintiler bulmak mümkündür. Mağara Alegorisi Platon’un önce mağaradan çıkıp gerçeği keşfetmesini, sonra da mağaraya geri dönüp başkalarını da esaretten kurtarması gerektiğini konu alır. Mağaraya geri dönüp de diğer esirleri kurtarmak isteyen filozof Platon’un aktarımına göre, ya öldürülür ya da deli olarak algılanır. İlk film, filozofun mağaradan çıkışını, Neo’nun yolculuğunu izleterek aktarır.

Matrix, Antik Yunan ve Aydınlanma Çağı felsefesi açısından çokça kez tartışıldı. Bu yazıda, Matrix’in modern dünyada enformasyon çağı açısından temsil ettikleri ayrıca Matrix’i şehirleşme ve Manuel Castells’in 1996 yılında geliştirdiği akışlar mekanı teorisi üzerinden incelemek istiyorum.

Matrix aynı zamanda, insanların kontrolü üzerine kurulu bilgisayar tabanlı bir hayal dünyasıdır. Film, teknolojinin mantıksallığına eleştirel bir yaklaşım getirirken aynı zamanda Yapay Zeka’nın ürettiği Matrix içinde sürdürdükleri sanal yaşamın çözümlenmesi üzerine kuruludur. Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte insanlar, her türlü işlerini yaptırabilecekleri robotlar üretmeye başladılar. Bu robotlar, inşaatlardan ev işlerine, restoranlardan hastanelere kadar birçok yerde insanlara hizmet ediyorlardı. Yapay zekaya sahip robotlar, artık kendi kendilerine de yeni şeyler öğrenebiliyordu ve yaptıkları işlerin kalitesi bu oranda yükseliyordu. İş yükleri ortadan kalktığı ve istedikleri şeylere daha fazla vakit ayırabildikleri için insanlar da bu durumdan memnundu.

Manuel Castells, yeni ekonominin enformasyonelizm üzerine kurulu olduğunu söyler. Enformasyonelizm; mikroelektronik, yazılım, genetik mühendisliğindeki gelişmelere bağlıdır ve insanların bu bilgileri işleyebilme kapasitesi sistemi tanımlar. Önceki dönemde de gazete, radyo ve televizyon gibi iletişim araçları vardı fakat endüstriyel ekonominin gelişiminde ana rol onlara ait değildi. Oysaki yeni enformasyon ekonomisi ağların kapasitesine bağlıdır. Nasıl ki sanayi toplumu elektrik veya kömür olmadan gelişimini sağlayamıyorsa, yeni teknolojilerin sağladığı imkânlar olmadan yeni ekonomi de işleyemez (Büyükbingöl, 2019).

Manuel Castells, enformasyonelizm kuramını anlatırken iki önemli terminoloji kullanır: Akışlar uzamı ve zamansız zaman. Castells, uzam ve zamanın bir arada bulunduğunu, birbirleriyle etkileşim içerisinde olduğunu belirtir ve klasik sosyal bilimler kuramlarının aksine ağ toplumlarında uzamın zamanı organize ettiğini savunur.

Akışlar uzamının anlaşılması için Castells, üç maddi destek katmanını bir araya getirmektedir: İlk katman, elektronik bağlantılar devresinden müteşekkildir. Mekânlar ortadan kaybolmazlar, ama mantıkları ve anlamları ağ tarafından hazmedilir. Ağı oluşturan teknolojik altyapı yeni uzamı tanımlar, tıpkı demiryollarının sınaî ekonomisinde “ekonomik bölgeleri” ve “ulusal piyasaları” tanımlaması ya da yurttaşlığa ilişkin, sınırlara dayalı kurumsal kuralların kapitalizm ve demokrasinin ticarete dayalı kökenlerinde “kentleri” tanımlaması gibi (Büyükbingöl, 2019).

Akışların uzamının ikinci katmanını, düğüm noktaları, merkezleri, limanları oluşturur. Akışların uzamı mekânsız değildir, ama yapısal mantığı mekânsızdır. Akışlar uzamı, gayet iyi tanımlanmış sosyal, kültürel, fiziksel ve işlevsel özelliklere sahip belli mekânları bağlar. Bazı mekânlar değiş tokuş yapan, ağ dâhilindeki bütün unsurların rahat iletişimi için bir tür iletişim limanı rolü üstlenmektedir.

Akışların uzamının üçüncü önemli katmanı, bu uzamın çevresinde örgütlendiği yönetsel işlevleri icra eden hâkim, yönetici seçkinlerin uzamsal örgütlenmesiyle ilgilidir.

Castells, enformasyon teknolojisi, küreselleşme ve bunların toplumsal örgütlenme ve kültüre ilişkin sonuçlarına göndermelerde bulunarak, günümüz dünyası hakkında oldukça ayrıntılı bir değerlendirme yapmaktadır. Castells ortaya koymuş olduğu enfermasyonel kapitalizm ile bir yandan ağ toplumunu tahlil ederken, diğer yandan bütüncül bir enformasyon çağı görüşünü ortaya koymaktadır.

Castells’in 1996 yılında işaret ettiği birçok şey 2020’li yıllarda gerçekleşmeye başlamıştır. Mega kentlerde çalışma hayatı pandemiyle birlikte çevirimiçi düzleme geçmiş kentlerin büyümesiyle birlikte kent merkezleri ve çeperleri arasındaki hayatlar birbirinden uzaklaşmış, sınıflar arasındaki uçurum büyümüş ve kentsel gerilim yükselmiştir.

Kentler büyüdükçe kentte yaşayanlar için ekonomik kriz büyümektedir ve bireyler ağ toplumunun gelişmesiyle yalnızlaşmaktadır.

Castells’in 1996 yılında teorize ettiği akışlar mekânı sinema gözüyle 1999 yılında Matrix’te yer bulmuştur.

Matrix tüm felsefik alt yapısının yanında bize iki dünya sunar; yer toplumu ve ağ toplumu. Ağ toplumunda Thomas Anderson, yazılım firmasında çalışıp, oyun tasarlarken yalnız bir yaşama kodlardan oluşan bir hayata sahiptir. Yer toplumunda ise Zion’da Neo’dur.

Ağ toplumu modern dünyanın kaçınılmaz bir gerçeğidir ancak beraberinde pek çok soruyu getirir. Bu sorulardan en önemlileri; mega kentlerde oluşan ekonomik uçurumun nasıl kapanacağı ve bireyin yalnızlaşmasının toplumdan koparılışının önüne nasıl geçileceği. Her ne kadar artık akışkan bir zaman içinde yaşasak da kendi hayatlarımızda yer toplumunun bir parçasıyız.

Ağ toplumunda ve dolayısıyla akışlar mekânında Matrix’le eşdeğer olan iki kavram bulunmaktadır: Eşzamanlılık ve zamansızlık. Zamansız zaman, akışlar uzamına aittir; Akışlar zamansız zamanı tetikler, mekânlar ise zamana bağlıdır. Matrix’te insanlar akışkan bir mekan içinde zamansız zamanda yaşamaktadır. Bugün mega kentlerde de kent merkezlerinde insanlar aynı duruma sahipler. Ancak önemli olan yer toplumuyla, ağ toplumunun birlikte hareket edebildiği bir düzlem yaratmaktadır.