Alkol insana zarar veren bir alışkanlıktır. İnsanı kendine zarar verici alışkanlıklar, davranışlar konusunda uyarma

Alkol insana zarar veren bir alışkanlıktır. İnsanı kendine zarar verici alışkanlıklar, davranışlar konusunda uyarma, koruyucu (eleştirel gözle bakanlara göre müdaheleci veya vesayetçi) sağlık anlayışının temel ilkelerinden birisi sayılabilir. Özellikle kendi hayatı üzerinde karar verme anlamında tam gelişkin sayılmayan çocuk ve ergenlere ilişkin konularda, koruyuculuk 'yasakçılık' düzeyine ulaşsa bile birçok durumda güçsüz ve yetkin olmayanı esirgeme olarak görüldüğünden yadırganmaz. Çocuklarımızın zarar görmesini, zararlı alışkanlıklar edinmesini ya da geleceklerini bu alışkanlıklarının sonuçlarıyla karartmalarını istemeyiz. O sebeple, örneğin, eğitimi zorunlu kılarken, eğitim görmemeyi yasaklarız. Eğitimin zararlarının yararlarından daha az olduğu varsayımıyla... Örnekler çoğaltılabilir.

Toplumun üyelerini kötü alışkanlıklardan korunma ya da iyi alışkanlıklara teşvik için topluma ya da toplumu temsil eden otoriteye düşen görev nedir? Nereye kadardır? Hayatımızı 'doğru' yaşamak konusunda kılavuzluğun bir sınırı olabilir mi? Neyi, nasıl yapacağımızı gösteren otorite nerede durmalıdır? Binlerce yıldır değişik disiplinlerden düşünürlerin cevap bulmaya çalıştığı bu soruların yanıtını bendenizin bulması beklenmez, ama bir düşünce alıştırmasını sizlerle paylaşmak olarak görebilirsiniz.

Toplum politikaları açısından bakınca; zarar, kişinin kendisi dışına taştığında önlenmesi için çaba göstermek, kamu kaynaklarını bu yönde harcamak daha anlamlı olabilir. Alkollü otomobil kullanarak başkaları için risk oluşturmak, alkollüyken birisine zarar vermek (komşusunu ya da karısını dövmek vs) herhalde daha akla uygun bir yaklaşım olur. Örneğin, birisine zarar verdiğinde alkollü olmayı hafifletici değil, ağırlaştırıcı olarak düşünen hukuki düzenlemelere ağırlık vermeye ne denebilir?

Peki, kişinin kendisiyle ilgili, ancak sonuçları ile başkasına zarar verici davranışlarını nasıl önleyeceğiz? Örneğin, trafikte tehlikeli araç kullanmak sebebiyle kaybedilen hayatlar, zarar gören insanlar, yan masada rakı içildiği için görülebileceği varsayılan zararla kıyaslanırsa, ortaya nasıl bir istatistik çıkmakta? Rahatsız olmak ile zarar görmek arasındaki farkın yaklaşımlarımıza etkisi nedir?

Ömür kısaltmayı önlemek iyi olur, bir koruyucu sağlık adımı olarak esirgeyicilik kabul edilse bile, hedeflerin önceliğini sağlıkla ilgili veriler belirlemeli. Toplumsal olarak gelecek kaygısı içinde yaşamak, hayatta kalma stresini olması gerekenin üstünde yaşamak, rahatsız edici bulunan birçok alışkanlıktan daha fazla ömrü kısaltıyor. Bizim sağlığımızı korumak isteyen iktidar sahipleri, hayatın ihtiyacımız olmayan, gelişimimiz açısından bir katkı getirmeyen (yöneticilerin keyfi ihmallerine veya önemsememelerine bağlı olarak ortaya çıkan) gündelik hayat stresinin etkilerini azaltmakla, işe başlamayı düşünebilirler. Demokrasiyi özgürlüklerin başkalarının özgürlüklerini kısıtlamadan (kendilerinden başka kimseye zarar vermeksizin) sağlandığı bir biçimde oluşturmaları yetebilir.

Esirgeme ve korumanın insancıl ve toplumu düşünen bir refleksin parçası olduğunu varsayalım.Bir önkoşul olarak, ancak, gençleri korumak isteyenlerden korunma hakkını da gençlere tanıdığımızda, 'demokratik bir esirgeyicilik' modelinden söz edebiliriz. Bu bir hayal mi? O zaman, demokrasiyi hayatımıza yerleştirmeye hayal kurma özgürlüğüyle başlayabiliriz. Hayatlarımızda hayale yer bırakmayanların, doğruyu kendilerinden başkasının bileceğine inanmayanların elinden hayatlarımızı nasıl kurtaracağımızı düşünmek serbest olmalı. Görün bakın, stres düzeyimiz nasıl 'gerekli ve yeterli' düzeye gerileyecektir.