“Bunun hakkında konuştuğuma bile inanamıyorum!” diyor, eski astronot Scott Kelly. Hakkında konuşması için Behind the Curve (2018) adlı belgeselde kamera karşısına oturtulduğu konu, ‘düz dünya inanışı’. 21. yüzyılda hâlâ dünyanın düz olduğuna inanan insanlar var. Sayıları ortaçağdaki kadar çok değil ama internetteki etkinliklerine bakınca böyle bir belgesele konu olacak kadar yaygınlaştıklarını görebilirsiniz. Bu insanlara göre […]

Aklın gücü: Şaşırmak

“Bunun hakkında konuştuğuma bile inanamıyorum!” diyor, eski astronot Scott Kelly. Hakkında konuşması için Behind the Curve (2018) adlı belgeselde kamera karşısına oturtulduğu konu, ‘düz dünya inanışı’.

21. yüzyılda hâlâ dünyanın düz olduğuna inanan insanlar var. Sayıları ortaçağdaki kadar çok değil ama internetteki etkinliklerine bakınca böyle bir belgesele konu olacak kadar yaygınlaştıklarını görebilirsiniz. Bu insanlara göre Dünya aslında düz, ama bu gerçeğin bilinmesini istemeyen bazı güçler -listenin başında Yahudiler, hükümetler, Hollywood ve Vatikan var. Eğitim sistemini, tüm ülkelerin uzay araştırma merkezlerini, fizik ve astronomi başta olmak üzere bilim dünyasını ele geçirmişler, Dünya’nın yuvarlak olduğuna inanmamız için ellerinden geleni yapıyorlar. Peki bu güçlerin amacı ne? Düz dünyacılar da bilmiyor, ama böyle düşünmekten çılgınca bir zevk aldıklarını anlayabiliyorsunuz.

Düz dünyacıların da fraksiyonları ve bu düz olma durumu hakkında farklı düşünceleri var. Kimi dümdüz olduğunu, kimi biraz içeriye doğru oyuk olduğunu vs. söylüyor. Filmin esas oğlanı Mark Sargent, Dünya’nın The Truman Show (1998) filmindeki devasa stüdyo gibi olduğuna, kutupların tıpkı Game of Thrones dizisindeki buzdan duvara benzediğine ve Dünya’yı bir fırın tepsisinin kenarı gibi tamamen kuşattığına inanıyor. Aslında bu sinemasal referanslardan sıyrılıp deniz ya da hava yoluyla iddianın doğruluğunu test etmek bugün 500 yıl önce olduğunun binde biri kadar bile zor değil. Lakin düz dünyacıların bilimsel düşünceyle ilişkisi o kadar kısıtlı ki, inançlarının doğruluğunu youtube’daki tıklanma sayısı ile test etmeyi yeğliyorlar.

Bilime diğerlerinden bir adım daha yakınmış gibi görünen düz dünyacılar da var, deney yapıyorlar. Ama bunların durumu daha da vahim: Mesela, Dünya iddia edildiği gibi Güneş’in çevresinde dönüyorsa, bu hareket sırasında ortaya çıkan yalpalamanın jiroskoplarla yapılacak deneylerde görülebilmesi lazım. Düz dünyacılar jiroskop deneyini yapıyor ve bu sapmayı tespit ediyorlar. Yani Dünya, yuvarlak olduğunu iddia eden dış güçlerin dediklerine uygun biçimde gerçekten de yalpalıyor. Peki sonuç? Düz dünyacılar “İlginç, çok ilginç…” deyip yeni bir deney üzerinde düşünmeye başlıyor.

Bir diğer grup, düz bir dünyada A noktasında çalıştırdıkları çok güçlü bir lazer ışığının kilometrelerce uzaktaki B noktasında tamamen aynı doğrultuda görüneceğini düşünüyor ve deniyor. Sonuç bekledikleri gibi çıkmayınca da “Yoksa dünya yuvarlak mı?” diye düşünmek yerine “Allah Allah, niye böyle oldu ki?!” diye tepki verip başka bir deney bulmaya çalışıyorlar.

Behind the Curve adlı belgesel film çoğunlukla ‘konuşan kafalar’dan oluşuyor. Belgesel sinema estetiği açısından biraz sıkıntılı bir durum bu, ama konu o kadar şaşırtıcı ki, bilim insanlarının kamera karşısında konuşmayı kabul etmiş olması bile filmi güçlü kılıyor.

Ben de bu yazıyı yazarken sürekli “Bunun hakkında yazdığıma bile inanamıyorum!” diye düşündüm. “İki şey sonsuzdur:” demiş Einstein, “evren ve insanın ahmaklığı.” Sonra eklemiş: “İlkinden çok da emin değilim.” İşte bu sonsuz ahmaklık karşısında yaşanan şaşkınlığı hiç yitirmemek gerek. Çünkü akıl sağlığımızla şaşırma yetimizin gücü arasında doğru orantı var.

Gerçi en önemli bilimsel araştırma kuruluşu artık sadece ‘dua ile büyüyen fasulye’ ve ‘namazar’ (artırılmış gerçeklik teknolojisiyle namaz öğretimi) gibi projelerle ilgilenen, ‘reyiz’i “uzaya belki biz de astronot vesaire göndereceğiz” diyen bir ülkede şaşırma yetisini kaybetmek neredeyse imkansız gibi, ama yine de bu avantaja kanıp aklı boş bırakmamak lazım…