Goya’nın gravürlerinden en çok “Aklın uykusu canavarlar üretir” diye kodladığı resmini sevmiştim. En önemli, en ikonik yapıtıdır bu resim. Resimde uyuyan Goya’dır aslında. Başını kavuşturmuş kollarına dayamış uyuyan bir adam var. Baykuşlar ve yarasalar onu tehdit ederek başının çevresinde dolanıyor.

Aklın uykusu canavarlar üretir

İbrahim Karaoğlu

Ren Nehri’nin doğu yakasında, gün ışığı geçirmeyen Kara Ormanlar’ın dinmeyen yağmurlarının içinden geçip ulaşmıştık Ehingen’deki Galeri Schlop Mochental’e. 18. yüzyıldan kalma, 2500 metrekare, 365 pencereli bir mekân. Bir zamanlar başrahiplerin yazlık sarayıymış. Barok bir mimariyle yapılmış. Bugün, modern sanatın ve barok ambiyansın heyecan verici kontrasıyla yaşayan bir galeri. Yıllar önce ilk gittiğimizde, müthiş bir sürprizle karşılaşmıştım; giriş kapısının iki yanında heykeltıraş dostum Yunus Tonkuş’un iki büyük nü heykeli duruyordu ve içeride de birkaç gün sonra açılacak çok büyük bir Salvador Dali sergisinin hazırlıkları sürüyordu. Yüzlerce litografi, desen ve resim galerinin duvarlarının dibine yaslanmış, asılmayı bekliyordu. Saatlerce izlemiştim bu resimleri. Ve en çok da “Les Caprices de Goya” süitini sevmiştim Dali’nin. 80 orjinal litografiden oluşan çok özel bir konseptti bu resimler.

Francisco Goya, 18. yüzyılın sonlarında, içinde yaşadığı toplumun sosyal ve politik bağlamına uygun bir hiciv diliyle; çirkin, gülünç, yanlış adetleri, olayları, çarpıklıkları, aksaklıkları, haksızlıkları, ince bir ironiyle yansıtmış resimlerinde. Aslında, o dönemdeki yüksek enflasyon, salgın hastalıklar, yozlaşmış yönetim, liderlerin açgözlülüğü, engizisyon korkusu, yalanlar ve yöneticilerin körlüğünün etkisiyle yaşanan drama karşı duyduğu öfkenin tercümesidir Goya’nın “Les Caprices” resimleri. Yaşadığı yüzyılın aptalca hurafelerini de ortaya çıkaran, yansıtan, eleştiren yapıtlardan oluşuyor. Goya, bu resimlerini “herhangi bir uygar toplumda olabilecek sayısız zaaf ve aptallık ile gelenek, cehalet veya kişisel çıkarların olağan hale getirdiği yaygın önyargılar ve aldatıcı uygulamalar”ı betimleyen dizi resimler olarak tanımlamış. Hint mürekkebiyle yaptığı çizimlerin anlamlarını daha ironik bir biçimde vurgulamak İçin resimlerinin altına başlıklar koymuş. Başlangıçta Hint mürekkebiyle çizdiği çoğu resminin üzerini kalemle, sepya mürekkebiyle rötuşlandırmış. Kimi resimlerinde de rokoko dünyasını betimlemiş. Ancak ruh hali değiştiğinde; cadılar ayiniyle, maskelerle ve karikatürlerle betimlemeler yapmış. İnsana ilişkin büyük düş kırıklıkları yaşamış Goya. Yaşadıklarını da yansıtmış hep resminde. Ve “Düşler” adlı resimlerinde oluşturduğu alaycı ve satirik dil, aslında kendi içinde bütünlük arzeden konseptin en baskın yansıması.

Salvador Dali, 18. yüzyıl aristokrasisini, din adamlarını, geleneksel cehaleti eleştirel bir bakışla irdeleyip ironiyle yorumlayan ve sanat tarihinin en önemli gravür serilerini yapan Goya’nın “Les Caprices”ini, bir başka adıyla kapriçyolar’ı okuduktan sonra, 80 resmin her birini yeniden yorumlamış. Goya’nın monokram resimlerini, sürrealist durumlara ve karakterlere dönüştürmüş. Kendi karakteristik biçeminin motifleriyle önemli bir metamorfoz yaratmış.
Salvador Dali, Goya’nın “Les Caprices”ini kendi resim diline dönüştürürken, onun siyah beyaz süitini renklendirmesi ve sürrealist bir biçemle sunması daha bir güncelleştirmiş de “Les Caprices”i.

Goya, ilk modernistlerden biri aslında. Resimlerindeki gerçeküstücü unsurlar, semboller, imgeler yüz yıl sonra ortaya çıkacak sürrealizmin de habercisi. Kapriçyolar bir anlamda geleneksel sanatın sona erişi ve modern sanatın başlangıcıdır Goya için. Dali’nin, Goya’ya gönderme yaparak oluşturduğu bu büyük sanat şölenini doyasıya izleyip, hem Goya’nın “Les Caprices”inin hem de sürrealist yansımanın tadını yakalamıştım Ehingen’de. Ve dönüşte, Goya üzerine okumaya başladığımda, en çok “Les Caprices”inin/kapriçolarının peşine düştüm. Yöneticileri tarafından aptallaştırılmış bir toplumu sorgulayan büyük ustanın çağına olan tanıklığını ve eleştirisin çok sevdim.

Günümüzde de benzer anlamlarla yüklü toplumsal kaprisler. Geçici, değişken isteklerle örülü toplumsal tutarsızlıkların toplamı. Toplumsal bir huysuzluk hali. Kaprise dair bir ruh hali aslında huysuzluk: Nazlanmayla cilve arası bir dengesizlik. Güçlerine giden her şeyi ruhlarındaki dalgalanmanın etkisi kadar kaprise dönüştürenler, tutarsızlıklarını tutarlı bir biçimde sürdürüyorlar. Doyumsuzluklarının oluşturduğu mutsuzluğu kaprisle sunuyorlar. Sürekli mağduriyet üzerinden, ukalalık, doyumsuzluk, komplekslilik, saldırganlık, dengesizlik, korkaklık, geçimsizlik, sevgisizlik, saygın olamama ve kimseye güvenmeyen bir tutarsızlıkla çiziyorlar varoluşlarının sınırlarını.

Goya, toplumsal kaprisleri sorgulayıcı bir paradigma oluşturmuş resimlerinde. Eleştirmen Robert Hughes, sanatçının “Les Caprices”ini, “Genel etkisi, sosyal, politik ve dini ikiyüzlülük üzerine acımasız bir yorum” diye değerlendiriyor. Ne ilginçtir, Goya bu resimleri ilk kez satmak istediğinde satacak yer bulamaz ve dairesinin yakınındaki bir parfüm ve likör dükkanı olan sıra dışı bir mekanda satmaya başlar.

Zaragoza San Luis Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi üyesi Ricardo Centellas Salamero’ya göre; “Goya, eleştirisinde, cehalet ve tutkuları hedef aldığını belirtir. Kapriçyolar, İspanya dışında büyük şöhret kazandı. ‘Goyaesk’ üslubun ve gerçekliğe yeni bir yaklaşımın ilk simgesi oldu; gerçeği yakından ve etkileyici biçimde sunan bu baskılarda kullanılan yenilikçi ve cüretkâr dil 19. yüzyıl ressamları tarafından da benimsendi. Kapriçyolar’la birlikte soğuk ve yapmacık neoklasik gravür sona erdi.”

Pek çok sanat eleştirmeni Goya’yı derin izler yaratmış bir öncü olarak değerlendirmiştir. Robert Flynn Johnson da bunlardan biri, “ Los Caprichos , yüz elli yılı aşkın bir süre önce Cervantes'in yazılarından ve Velázquez'in tablolarından bu yana İspanya'da yaratılmış en büyük sanat eseridir. Bu şaşırtıcı baskılar, yaratıldıklarından bu yana nesiller boyu sanatçıların üzerine koyu bir ilham gölgesi bıraktı. Eugene Delacroix, seksen levhanın tamamının bir kopyasına sahipti..."

Goya’nın gravürlerinden en çok “Aklın uykusu canavarlar üretir” diye kodladığı resmini sevmiştim. En önemli, en ikonik yapıtıdır bu resim. Resimde uyuyan Goya’dır aslında; başını kavuşturmuş kollarına dayamış uyuyan bir adam. Baykuşlar ve yarasalar onu tehdit ederek başının çevresinde dolanıyor. Ayaklarının dibinde, bir vaşak hareketsiz oturuyor, tetikte duruyor. Gecenin kan emici yaratıkları yarasalar, şeytani çağrışımlar uyandırıyor. Baykuşlar ve bitkin bir adam. Ona musallat olan, ona saldıran iblisler tarafından kuşatılmış; bilgelik arayan ama çevresinde dönen bir aptallık ve kötülük girdabına maruz kalan bir adam…

Bu resimlerle, kendisinden sonra gelen sanatçıların yaratıcı ruhlarını özgürce dışa vurmalarını tetikledi Goya. Romantizm akımının önde gelen sanatçılardan biriyken “Kapriçolar”la büyük bir değişimi yaşadı; halkının yanına durdu. Onları bilinçlendiren, düşündüren, kendi gerçekliklerini sorgulatan bir süreci başlattı. Salvador Dali mi? O da bir büyük ustaya, Goya’ya gönderme yaparak kendini onurlandırdı ancak ömrü boyunca ruhunu krallara adamanın onursuzluğunu yaşayarak geçti bu dünyadan.