Cumhurbaşkanı Erdoğan, Taksim’de bulunan Atatürk Kültür Merkezi’nin (AKM) açılış konuşmasında bir kez daha Gezi’yi andı. Sivil toplum kuruluşları, meşru siyasi parti ve gençlerin talep, itiraz ve eleştirilerini dile getirdikleri pankartların asıldığı AKM’nin o günlerde nasıl da ‘terör’ örgütlerinin gövde gösterisi yerine dönüştürüldüğünü unutmadığını söyledi. Kültür sanatın nabzının attığı yer olarak tarif ettiği AKM’nin yeni Türkiye’nin fotoğrafı olduğunu söyleyince benim de hafızamda bir elektriklenme oldu. Heykeltraş Mehmet Aksoy’un 2006 yılında Kars’ta yaptığı İnsanlık Anıtı, 2011 yılında şehri ziyaret eden dönemim Başbakanı Erdoğan tarafından ‘ucube’ olarak görülmüş ve talebi doğrultusunda yıkılmıştı. Böyle karşılıklı hafıza çalışmaları kıymetlidir. Kim kimin zihninde nasıl yer etmiş, kim kimin anısında hangi rolü üstlenmiş görünür olur.

***

Geçmiş, aslında hep bugünün saniyeleri arasında dolanır. O yüzden yıkılıp yerine yenisi inşa edildiğinde bile, eski kendinden bahsettirir. Zamanın ileriye doğru, tek bir yöne aktığı, geçmişin giderek silikleşen, hafızadan kopan, dolayısıyla bugünden yorumlanarak yeniden şekillendirilebileceğine inanmak muktedirlerin en heyecanlı düşü olsa gerek. Her şeyi şimdiki andan başlatan, geçmişin deneyim belleğini yok sayan ve nihayetinde mevsimsiz, verimsiz toprağa dönüşen zihinler… ‘Yeni’ AKM binasının içinden, ‘eski’ Gezi sayıklamaları olarak çıkıverir ansızın.

***

Gezi, bugün tek nefeste sayabileceğimiz daha niceleri gibi, hafızamıza işlemiş önemli bir kırılma noktası. Sağlıklı bir çevrede yaşam hakkından, fikir özgürlüğüne kadar geniş bir alanı kapsayan taleplerinin karşılanması için sabrı tükenmiş milyonların isyanı bugün kimileri tarafından ister bir felaket, ister bir sevinç olarak algılansın, ortak nokta unutulmuyor oluşu. Bizden önce Türkiye’de buzdolabı yoktu diyecek kadar tarihin kendilerinden önceki bölümünü eğip bükmeye hevesli yirmi yıllık iktidarın lideri olan Erdoğan’ın da bugün en çok unutmak ve unutturmak istediği, Gezi ve Gezi’yle görünür olan yeni dünya düzeni talepleridir. Bunlar adalet, özgürlük, eşitlik gibi temel başlıklar altında toplanabilir.

***

UNICEF’in raporuna göre, dünyadaki 2.2 milyar çocuğun yarısı iklim krizinin etkilerinden dolayı yüksek risk altında. Bugün kırk yaşın altındaki insanları anne babalarına oranla yedi kat daha sıcak, daha kurak, gıdası ve suyu daha kıt bir hayat bekliyor. Dünyada da hızla arttığı gibi Türkiye, OECD ülkeleri içinde, eğitim ve istihdamda kendine yer bulamayan genç sayısında ilk sırada. Kira ve yurt ücretlerini ödeyemiyorlar, barınamıyorlar. Sağlıklı bir çevrede yaşam hakları ellerinden alındığı için daha sağlıksız, kaynakları izansızca tüketildiğinden daha fakirler. Baskıcı ve yasakçı yönetimlerin sebep olduğu demokratik gerileme, sosyal adaletsizlik, ekonomik yoksulluk ve yoksunlukla, cinsiyet eşitsizliğiyle mücadele ediyorlar. Gezi’deki itirazın şahsından ötesini işaret ettiğini anlamakta zorlanan Erdoğan ve Erdoğan tarzı iktidarlar için, unutmak ve unutturmak istedikleri tarihin daha çok dile geleceği günler kapıda.

***

Walter Benjamin, Tarih Kavramı Üzerine Tezler’de Klee’nin ‘Angelus Novus’ adlı tablosundan söz eder. Klee’nin, bakışlarını ayıramadığı bir şeyden sanki uzaklaşıp gitmek üzere olan, gözleri, ağzı açık, kanatları gerilmiş bir meleği tasvir ettiğini yazar. Benjamin’e göre tarih meleğinin görünüşü de ancak böyle olabilir; yüzü geçmişe çevrilmiş. Çünkü sadece geçmişe sahip olabilir, onu bilebilir, geleceği ise ancak düşleyebiliriz. Bize olaylar zinciri gibi görünenleri, melek tek bir felaket olarak görür. Kırık parçaları yeniden birleştirmek için her ne kadar daha fazla kalmak istese de, cennetten kopup gelen bir fırtına kanatları öyle şiddetle yakalamıştır ki, bir daha kapayamaz onları. Yıkıntılar gözlerinin önünde göğe doğru yükselirken, fırtınayla birlikte çaresiz, sırtını döndüğü geleceğe sürüklenir. Gezi, sıkça dile gelmeye devam edecek, çünkü tarih meleğinin gördüğü son şey.