AKP darbenin öz çocuğudur
44 yıl önce sol-sosyalist hareketlerin bastırılmasıyla tamamlanan 12 Eylül Darbesi, rejimin de önünü açtı. Mafyaların, tarikatların ve sömürücü zorbaların altında birleştiği tek adam rejimi 12 Eylül’ün güncel görünümü.
POLİTİKA SERVİSİ
Türkiye'nin içinde sürüklendiği derin karanlığın en önemli nedeni hiç kuşku yok ki 12 Eylül 1980'de gerçekleşen askeri darbedir. Üzerinden 44 yıl geçti. Bırakın etkisinin geçmesi zihniyet ve uygulamalarıyla derinleşerek devam ettiğini söylemek mümkün.
12 Eylül 1980 darbesi iki önemli sonuç üretti. İlki özellikle 60'lı yılların ikinci yarısından itibaren yükselişe geçen ve hayatın her alanında kendini hissettiren sol-sosyalist hareketlerin bastırılmasıydı. Başı ezilmesi gereken düşman olarak görüldü. Diğer sonuç ise Cumhuriyet'in bir anlamda mirası alınan kurumların tasfiyesiyle başlayan liberal dönemin inşasıdır.
Bugün yaşanan tek adam rejimine götüren süreci hazırlayan şey ise halkın siyaset dışına itilmesidir. Meclis dahil tüm kurular ve devlet yapısı bu amaçla yeniden inşa edildi.
EVREN'DEN ERDOĞAN'A 'BİZİM ÇOCUKLAR'
Darbe toplumun siyasetle kurduğu tüm bağları yok etti. 1980 öncesi ülkenin birçok noktasında yeşeren halkın katılımını esas alan yönetim modelleri yok edilirken yerine tek adam diktatörlükleri konuldu. Kooperatiften siyasi partiye kadar her alanda aynı anlayış egemen oldu.
İşçilerin Yeni Çeltek'i TARIŞ'ı, öğrencilerin ODTÜ ÖTK'sı, halkın Fatsa'sıyla yeni bir hayatın ipuçları filizlenirken yerini asker postalı ve Evren'in sesi aldı. Halkın siyaset yapabildiği örgütlerin yasaklanması, partilerdeki lider sultası, seçim barajları siyaset alanın daralttı.
Evren başlattığı bu yolda Özal, Demirel, Çiller gibi figürler büyük bir iştahla yürüdü. Ama bu isimlerin yanında Erdoğan'a ayrı bir sayfa açmak gerekiyor. 12 Eylül’ün baskı ve şiddeti politikasıyla Özal liberalizmi bugünkü AKP iktidarını yarattı. Cumhur İttifakı aynı zamanda darbecilerin emperyalizmle kurduğu kopmaz ilişkinin de devamcısı oldu. NATO'ya bağlıkları, her koşulda ABD'nin çıkarının yanında yer almaları ve karşılığında da koltuklarını sağlama aldıkları siyaset 44 yıldır ülkeyi yöneten sağ siyasetin amentüsü oldu.
İKİNCİ 12 EYLÜL
Saray rejiminin kök salmasında hiç kuşku yok ki 12 Eylül 2010 referandumuna ayrı bir başlık açmak lazım. Erdoğan-Gülen işbirliğinin zirve yaptığı referandum süreci ve sonrasında yargı eliyle devleti bütünüyle ele geçirmesi bugünkü tek adam rejimine açılan kapı oldu.
Fetullah Gülen’in “mezardakileri bile kaldırarak evet oyu vermeye” çağırdığı 2010 referandumu seçim gecesi ardından yaptığı balkon konuşmasında Erdoğan bu desteğe “Okyanus ötesinden bu sürece destek veren tüm kardeşlerimi de kutluyorum” şeklinde cevap verecekti.
AKP'nin uyguladığı bakıcı politikalarının mimarı darbeci general Evren ise bugün Şimşek eliyle uygulanan IMF ve Dünya Bankası merkezli ekonomik politikalarının ağababası da Turgut Özal'dır. Bu iki isimle birlikte 12 Eylül rejimiyle AKP’nin kuruduğu rejimin ortaklığı çok net olarak görülebilir.
Solun ezildiği, demokrasinin rafa kaldırıldığı, halkın bütün örgütlülüklerinin dağıtıldığı, sendikaların güçsüzleştirildiği bir ortam sermaye için bir cennet emekçi kitleler için bir cehennem getirdi. 12 Eylül ve AKP bu temel politikada bir sebep sonuç ilişkisi olarak görülmelidir. Hem 12 Eylül darbesi, hem 12 Eylül referandumu AKP ve Saray rejiminin içinde yaşamaya devam ediyor.
ABD İLE ÖRGÜTLENEN İSLAMCILIK
12 Eylül dabesi siyasal İslamcılığı devlet politikası haline getirdi. Ortadoğu’dan başlayarak dünyanın farklı coğrafyalarında ABD eliyle İslamcı örgütler desteklendi. Atatürkçülük kisvesi altında darbeci generallerin en önemli görevi ülkenin baştan aşağıya ABD emperyaizmiyle uyumlu bir İslam ülkesi haline gelmesiydi. Başta Gülen cemaati olmak üzere tüm dinci yapılar desteklendi, önü açıldı.
Sovyetler’e karşı Yeşil Kuşak ve Ortadoğu’da ABD hegemonyasını genişletmek üzere Afganistan ve Irak işgalleriyle başlayan BOP çerçevesinde siyasal İslamcı hareket hem Türkiye’de hem de Ortadoğu’nun çeşitli ülkelerinde ABD emperyalizminin “stratejik ortağı” olurken AKP de hem piyasayla uyumlu, neoliberal dönüşümü gerçekleştirebilecek hem de bölgeyle uyumlu ılımlı İslamcı bir model olarak gösterildi.
Bu politika Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada iflas etti. İslamcılıkla demokrasinin birlikte yürüyemeyeceği deneyimlendi. Bununla birlikte ABD’nin İslamcıları kendi politikası için kullanma çabası bitmedi. AKP ve yanına eklemlenen MHP bu görevi iştahla sürdürüyor. Gülen cemaati ile yollar ayrılsa da onun yerine Menzil’den HÜDAPAR’a uzanan geniş bir gerici ittifakla yol yürümeye devam ediyor.
BU SORULARIN İŞARET ETTİĞİ YER
12 Eylül öncesinde ülkeyi bir iç savaşa ve giderek bir askerî darbeye sürükleyen süreçlerde emperyalizmin rolü nedir? Onlarca katliamın ve cinayetin sorumlusu kimlerdir? Komünizme karşı siyasal İslam’ın örgütlenmesine yönelik stratejilerin uygulayıcılarının bu süreçlerde üstlendikleri misyon nedir? Bu soruların yanıtları verildiğinde 12 Eylül’ün bugünkü mevcut rejimin egemen güçleriyle; AKP ve MHP’ ile olan bağları çok net olarak ortaya çıkacaktır.
***
DARBENİN BİLANÇOSU
Darbe yönetimi döneminde 'resmi rakamlara' göre 650 bin kişi gözaltına alınmış, 1 milyon 683 bin kişi fişlenmiş, 14 kişi cezaevlerindeki açlık grevlerinde ölmüş, 171 kişi sorgularda ve cezaevi işkencelerinde can vermiş, 49 kişi idam edilmişti.
Darbenin geride bıraktığı tablo 'resmi rakamlara’ göre şöyle:
• Gözaltına alınanlar: 650.000
• Fişlenenler: 1.683.000
• Açılan dava sayısı: 210.000
• Sıkıyönetim mahkemelerinde yargılananlar: 230.000
• Vatandaşlıktan çıkarılanlar: 14.000
• Toplam 644 cezaevindeki hükümlü-tutuklu : 52.000 (1990'da kalanlar)
• Açlık grevinde ölenler: 14
• Kaçarken vurulanlar: 16
• Çatışmada öldürülenler: 74
• Doğal ölüm raporu verilenler: 73
• ‘İntihar' ettiği bildirilenler: 43
• İşkence sonucu öldürülenler: 171
• Cezaevlerindeki gazetecilerin aldığı ceza toplamı: 3.315 yıl 3 ay
• İstanbul gazetelerinin yayın yapamadığı gün sayısı: 300 gün
• Silahlı saldırıda öldürülen gazeteciler: 3
• Basın özgürlüğünü kısıtlayan yasa sayısı: 151
• Yasaklanan yayın sayısı: 927
• Yasaklanan film sayısı: 927
• Haklarında idam cezası istenenler: 7.000
• Ölüm cezası verilenler: 517
• Askeri Yargıtay'ın onayladığı idam cezası: 124
• Dosyası Meclis'te bulunan idam hükümlüsü: 259
• İnfaz edilen idam cezası: 50
***
44 YILDIR ‘OUR BOYS’ GÖREVDE!
SOL Parti, 12 Eylül darbesinin 44. Yıl dönümüne ilişkin bir açıklama yaptı. Açıklamada şu ifadeler yer aldı:
Ülkemiz, Narin’lerin karanlığın pençesinde boğulduğu; yağmacıların Reşit Kibar’lara kurşun yağdırdığı eşitsiz, adaletsiz, acımasız karanlık bir rejim altında inim inim inliyor. AKP, Amerika eliyle kurdurularak, Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanlığı göreviyle iktidara getirildi. AKP, 12 Eylül politikasının doğrudan bir sonucu olarak, onun içinden doğdu. Mafyaların, tarikatların ve tüm sömürücü zorbaların altında birleştiği tek adam rejimi 12 Eylül’ün güncel görünümüdür. Ülkemizin Amerikancı siyasal İslam hâkimiyeti altına sokulmamasında, önemli bir başka eşik de ikinci 12 Eylül, 12 Eylül 2010 referandumu oldu. Siyasal İslamcı faşist güçler 2010 referandumu ile devleti ele geçirerek, tek adam rejimine uzanacak bir güce elde ederek bugünlere geldiler. Bugün direnen işçileriyle, haklarını arayan köylüleriyle, Narin için sokağa çıkan vicdanlı insanlarıyla, doğasını ve yaşamını savunan Reşit Kibar için direnenlerle, gençlerle, kadınlarla ülkemizin tüm yürekli insanlarıyla birleşerek bunu başaracağız. Söz, CIA tezgahlarında yetişmiş kanlı katillere, cuntacılara karşı direnmenin onurunu taşıyan devrimcilere söz. Fikri Sönmez’lere, Behçet’lere, Veysel’lere, Özenç’lere, Hıdır’lara, Necdet’lere, Soner’lere, İlyas’lara, Erdal’lara, Mine’lere söz! Yıldızınız yeniden kuracağımız ülkenin gökyüzünde parlayacak!
Darbeyi CIA Türkiye Masası İstasyon Şefi Paul Henze’ye ulaştıran diplomat, “Our boys have done it”, yani “Bizim çocuklar başardı” ifadelerini kullanmıştı.