18 Ekim’de Türkiye’de bulunan 10 ülkenin Büyükelçileri, diplomatik geleneklerde pek görülmeyen bir açıklama yaptılar. Açıklamada şu ifadeler yer almıştı: "Bugün, Osman Kavala’nın tutukluluğunun başlamasının 4. yılı. Daha önce verilen beraat kararının ardından farklı davaların birleştirilmesi ve yeni davaların açılması yoluyla davasında süregelen gecikmeler, demokrasiye, hukukun üstünlüğüne ve Türk yargı sisteminin şeffaflığına gölge düşürüyor. Kanada, Fransa, Finlandiya, Danimarka, Almanya, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç, İsveç ve Amerika Birleşik Devletleri büyükelçilikleri olarak birlikte, Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleri ve iç hukukuyla uyumlu şekilde, bu davanın adil ve hızlı biçimde sonuçlandırılması gerektiği kanısındayız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bu husustaki kararları doğrultusunda Osman Kavala’nın derhal serbest bırakılmasının sağlanması için Türkiye’ye çağrıda bulunuyoruz."

***

Açıklamanın ardından, 10 ülkenin Ankara büyükelçileri, Dışişleri Bakanlığı’na çağrılmış, açıklama yapan bu büyükelçiler “uyarılmıştı!” 21 Ekim’de Osman Kavala’nın serbest bırakılması isteyen büyükelçilerin açıklamaları Erdoğan’a sorulduğunda, "Bizim bunları ülkemizde ağırlamak gibi bir lüksümüz olamaz" demiş ve büyükelçilerin ‘istenmeyen kişi’ ilan edilmesi için Dışişleri Bakanı’na talimat verdiğini söylemişti.

***

Böylece, çöken ekonomi, hayat pahalılığı, çarşı pazarda her gün artan fiyatlar, yükselen enflasyon, değeri pul olan Türk Lirası, 3 gün içinde benzine, mazota, doğalgaza peşi sıra gelen zamlar, işsizlik ve açlık korkusunun üzerine, yeni ve geleceğimizi de tehdit eden kahredici bir sorun daha eklenmiş oldu!

***

Türkiye’nin dış dünyada yok olan itibarını daha da perişan hale sokacak olan “Erdoğan’ın talebi gerçekleşir mi” sorusu hayati önem taşır hale geldi.

***

Önce, bu 10 ülkenin çoğunluğunun NATO ülkesi ve AB’nin etkili ve yetkili ülkeleri olduklarını bilelim. Sonra, Türkiye’de en fazla yatırım yapan bu ülkelerin üretimleriyle ekonomiyi ayakta tutan tesislerin sahipleri olduğunu da hatırlayalım. Sanayideki teknolojiyi, tarımdaki girdileri sağlayan ve bazı sektörlerde tekel olan işletmelerinin bulunduğunu da unutmayalım! İmalat, tarım, bankacılık, turizm, pazarlama ve lojistik sektörlerinde yoğunlaştıklarını ve bir anda bizi yoklukla karşı karşıya bırakabilecek güçleri olduğunun da farkına varalım!

***

İhracatımızın yüzde 64’ü AB ülkelerine yapılıyor. 16 milyar dolarla Almanya birinci sırada… Yani, ekonomik, siyasal ve sosyal ilişkilerin kurulduğu bu ülkelerle tüm bağımızı koparmaya niyetlenmek, en hafif değimle çılgınlıktır! Çılgın olanının da artık aklı dengesi kalmamış demektir!

***

Şu gerçek bilinmeli ki; 10 büyükelçinin açıklaması kendi adlarına değil, ülkeleri ve devletleri adına yapılmıştır. Adı geçen devletlerin içinde bulunduğu tüm uluslararası kuruluşlar, Türkiye’de demokrasinin askıya alındığını, hukuk devleti olmaktan çıkarıldığını, insan hak ve özgürlüklerinin yok edildiğini, taraflı ve bağımlı yargının adaleti oluşturamadığını defalarca dile getirmişlerdir.

***

Hatırlayın! Daha 17 Eylül 2021’de 47 üyeli Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, “Türkiye’nin Osman Kavala ve eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’la ilgili AİHM kararlarını uygulamadığını, Kavala’nın serbest bırakılmaması halinde 30 Kasım-02 Aralık 2021 tarihleri arasında gerçekleştirilecek olan toplantıda Türkiye hakkında yasal süreç başlatılacağını duyurmuştu…” Arkasından 19 Ekim’de yayınlanan AB Komisyonu’nun hazırladığı dönem raporunda ise, “Türkiye’de demokratik kurumların işleyişinde ‘ciddi eksiklikler’ olduğunu, ‘demokrasi ve insan hakları alanlarında gerilemenin devam ettiğini’ saptanmıştı!

***

Bu raporlara ek olarak, “Türkiye, kara para aklama ve terörizmin finansmanının engellenmesinde yetersiz kaldığı gerekçesiyle, Mali Eylem Görev Gücü (FATF) tarafından gri listeye alındı. Bilinmeli ki; Türkiye’nin gri listeye alınması çok ciddi bir itibar kaybıdır! Yani büyükelçilerin açıklaması kadar “vahimdir!” Yukarıda saydığım birkaç rapor, Türkiye’nin sonunda kafasını duvara çarpacağının bilmem kaçıncı” mesajıdır.

***

Dış politika belirlenmesi sürecinde Dışişleri Bakanlığı’nın rolü ve fonksiyonu kalmadı! Erdoğan, liyakat sahibi diplomatları dışlayarak, önünü sonunu düşünmeden hamleler yapıyor, olan Türkiye Cumhuriyeti devleti ve yurttaşlarına oluyor…

***

Kaybetmekte olduğu koltuğu bırakmamak için bizi dünyada gerçek yalnızlığa sürükleyen, tehlikeli bir dış politika oyunu oynuyor… Aklınca bu yanlış oyunlarla iç politikada güç kazanacağını hesaplıyor... Hamasetin ve milli duyguların köpürtülmesiyle oy alacağını zannediyor! Oysa kurduğu tuzaklara kendi düşüyor! İktidarı bırakmamak için öyle hırsla dolu ki, çocuklarımızın geleceğini yok edecek savaşı bile göze alabilecek durumda!

***

Elinizdeki yazıyı yazdığım saatlerde Bakanlar Kurulu, 10 Büyükelçi’nin “istenmeyen kişi” olduklarına dair henüz karar vermemişti. Dışişleri’nden durumun vahametini bilen bir uyarı geleceğini düşünmüyorum. Çünkü Dışişleri, tüm bakanlar gibi işlevsiz! Türkiye’nin kaderini daha da kötü hale sokacak asıl karar, tek adamdan gelecek! Böylece ülkenin kara bahtının sorumlusu yalnızca Erdoğan, ona çıkar için destek verenler ve AKP iktidarı olacak!