Afrika’ya yönelik “Şefkat Politikası”nın altında İran’la rekabet de var, Gülen cemaatinin etkisini kırmak da

AKP hükümetinin Afrika sevgisi nereden geliyor?

MUSTAFA K. ERDEMOL kemalerdemol@yahoo.co.uk

Türkiye’nin Afrika’ya açılması AKP ile birlikte başlamış değil. Bu politika 1998 yılında kabul edilen Afrika’ya Açılım Planı’yla uygulanmaya başlandı. Yani AKP iktidarından çok önce. Aslında 90’lı yılların dış politikasında Orta Asya’ya açılmak önceliklidir. Turgut Özal’ın “Türki Cumhuriyetlere” “ağabeylik” yapma politikası 90’lı yılların sonuna doğru azalarak sürse de bu genel olarak böyleydi.

Afrika’ya Açılım Planı’ndan sekiz yıl sonra bu planın gerektirdiği girişimlerde bulundu Türkiye. 2005’ten başlayarak kıtaya hemen hemen her anlamda, kültürel, ekonomik, siyasal alanlarda bir yönelme görüldü. Bunun siyasal sonucu Türkiye’nin Afrika Birliği örgütü içinde gözlemci olarak yer alması oldu.

Özellikle şu son yıllarda Afrika Türkiye için neredeyse bir “kapı komşusu.” Recep Tayyip Erdoğan, bir Somali’de, bir Etiyopya’da, Cibuti’de. Şu günlerde önce Gana’yı, ardından da Nijerya’yı ziyaret etti.

Şefkat politikası
Vaktiyle oralara kadar gidebilmiş Osmanlı’dan arta kalanlara dayanarak söz sahibi olma gerekçesi fetihçi geçmişe hayranlık duyanların ruhunu okşayan bir gerekçe. Ama tek başına bu değil ilginin nedeni. Türkiye’de her ülke gibi hâlâ birçok alanda yatırıma açık bu kıtada pay kapma peşinde. Bunun için önce büyük miktarlarda yardımlarla, karşılıksız yatırımlarla Müslüman nüfusun yoğun olduğu kimi Afrika ülkelerine “seferberliğe” çıktı Türkiye.

AKP iktidarının Afrika stratejisinde merkez ülke ise Somali tabii. Birkaç yıl önce Erdoğan başkanlığında hükümet üyelerinden, AKP yöneticilerinden, işadamlarından, sanatçılardan oluşan heyet topluca “şefkat yolculuğu”na çıkmıştı.
90’larda oluşturulan bir politika olsa da son zamanlarda başlayan bu Afrika ilgisinin nedeni nedir peki? Türkiye, çıkarlarını, artık iyice çıkmaza giren Ortadoğu’nun dışında arıyor. İlk neden bu tabii. Afrika bu açıdan bir hayli uygun. Çünkü hatırı sayılır bir Müslüman nüfus var kıtada.

Sahra Altı Afrika’ya (SAA) bu nedenle yardımlarını arttırdı. Çoğunlukla Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) aracılığıyla yapıldı bu yardımlar. AKP iktidarının Afrika açılımında en büyük destekçisi şimdi kapışma halinde olduğu Fethullah Gülen cemaati idi. Gülen’in Afrika dahil 160 ülkede 2000’den fazla okulunun olduğu biliniyor. Bu okullar açıldıkları ülkede AKP’li bakanların referanslarıyla, tavsiye mektuplarıyla faaliyet gösterme izni alabildiler.

Gülen’in kurumlarının yanı sıra TUSKON, IHH, Yeryüzü Doktorları gibi mali açıdan güçlü İslamcı örgütler de bu yayılmada önemli roller oynadı. Ama başından beri Türkiye’nin bu kurumları denetleyip denetleyemediği sorusu hep vardı.
Şu iyice anlaşılmalı: Afrika’daki Türkiye, Gülen hareketinin çerçevesini çizdiği bir Türkiye’dir. AKP iktidarı şimdi o “Türkiye”ye uygun davranmak zorunda. Ama, gittiği her Afrika ülkesinin yetkililerine Gülen okullarının kapatılması isteğinde bulunması durumu zorlaştırıyor. Tüm bu Afrika seferberlikleri aynı zamanda Gülen kurumlarının etkisini kırmaya da yönelik.

İran’la rekabet
İran’ın başta Erite olmak üzere Afrika’daki faaliyetleri de Türkiye için bir rekabet gerekçesi. Afrika’da var olan su krizinde karşı karşıya gelen İsrail ile İran’ı hesaba katmadan durumu anlamak kolay olmaz. Türkiye Afrika’da, İran’ın mı yoksa İsrail’in mi yanında duracak bu da ayrı bir merak konusu. “One Minute” ile “Mavi Marmara” kaynaklı krizlere rağmen Türkiye’nin İsrail’le ilişkileri her zaman var oldu. Türkiye, İran için İsrail’i asla karşısına alacak bir ülke değil. Türkiye’nin Şii karşıtlığı üzerine kurulu mezhepçi politikası İran’ı daha tehlikeli görmesine yol açıyor çünkü.

Türkiye’nin, hakkında uluslararası yakalama kararı bulunan Devlet Başkanı Ömer el Beşir’e rağmen Sudan’la “yakın” ilişkiler kurmasının nedenleri arasında İran da var. Malum, İran, Sudan’da mevcut. Bu mevcudiyetiyle Bab’ül Mendep Boğazı’nı kontrol da edebiliyor. İsrail’in de hevesini kabartan Süveyş Kanalı’nı Kızıl Deniz’e bağlayan bir boğaz bu. İran için önemi tartışılmaz. Türkiye, Sudan’da etkisini İran faktörü yüzünden arttırmak isteyen bir ülke.
Türkiye’nin bir süre önce İran’la her türlü diplomatik ilişkisini kesen Cibuti’de üs açması da ilginç. Üssü açmanın amacı “küresel terörizmle mücadele.” Afrika’da”merkez ülke” haline getirdiği Somali’de üs kuruyor Türkiye.
Üç nedeni var bu Afrika sevdasının: 1) “Şefkat kılıklı” açılma politikasıyla, büyük emperyal güçlerle birlikte ekonomik yatırım fırsatı yaratmak, 2) Afrika’ya Türkiye’den çok çok önce açılmış olan İran’la rekabet etmek, 3) Gülen cemaatinin Afrika’da neredeyse yirmi yılı bulan etkisini kırmak.