Önce şunu söyleyelim: Hem yüzde 10 barajının en büyük korucusu olup hem de ‘barış’tan, ‘çözüm’den söz eden, yeryüzünün en büyük sahtekârı, bu sahtekârlarla bir çözüme ulaşılabileceğini düşünenler de yeryüzünün en büyük eblehleridir

Önce şunu söyleyelim: Hem yüzde 10 barajının en büyük korucusu olup hem de ‘barış’tan, ‘çözüm’den söz eden, yeryüzünün en büyük sahtekârı, bu sahtekârlarla bir çözüme ulaşılabileceğini düşünenler de yeryüzünün en büyük eblehleridir.
Şunu da söyleyelim: Sandığa gitmemek, gidip de geçersiz oy vermek Erdoğan’a  çalışmak, bu ise IŞİD’i desteklemek, IŞİD’i desteklemek de eline Ezidi, Şii Arap ve Türkmen, Rojavalı Kürt ve bilumum gayri Müslim’in kanını bulaştırmak, testereyle kafa kesen, kadınları kızları cariye olarak esir alan, sonra da satan alçak, ruh hastası, Yeni Dünya Düzeni oyuncağı mezhepçi, dinci enternasyonal canilerle suç ortağı olmaktır.
Musul başkonsolosluğunu içindeki diplomat, memur, sivilleri ve bebekleriyle kendi adamlarına, yani IŞİDcilere teslim etti, Erdoğan-Davutoğlu ikilisi. Bu ne haddini bilmezliktir ki, bizim insanlarımızı ve toprağımızı kelle kesen yoldaşlarına teslim etmişler; sonra da bu konuda konuşmamızı bile yasaklıyorlar: Önce özür dile; istifa, sonra da tarihi,  coğrafyası, kültürü, sanatı, medeniyeti, en önemlisi de insanlığı ve ahlâkıyla her şeyi sıfır rakımlı Amerikan uşağı Arap şeyhliklerinden birine iltica et, bu ülkenin insanlarının yüzüne bakamazlığının bilincine varıp.
Bazıları bayağı iyimser; diyorlar ki, “IŞİD bizim müttefikimiz, o yüzden bizim konsolosluğa bir şey yapmazlar sanıp, gerekli tedbirleri almadılar, personeli tahliye etmediler”. Bu şekilde düşünenler, gerçekten hem saf, hem de fazla iyimser: Erdoğan-Davutoğlu takımı, mahsustan 49 insanımızı rehin verdi ki, “aman onların başına bir şey gelir” bahanesinin arkasına saklanıp IŞİD canilerine karşı hiçbir şey yapmasınlar, onları desteklemeye ve onların isteklerini yerine getirmeye devam etsinler, başkalarını da onlara karşı bir şeyler yapmaktan/söylemekten vazgeçirsinler, “rehinelerin hayatını tehlikeye atıyorsun” şantajıyla eli kolu bağlı hâle getirsinler.
Davutoğlu, evvelsi gün konuştu; kelle kesmeyi Sünnî’nin Şiî baskısına karşı meşrû müdafaası, haklı tepkisi gibi göstererek. Bunların din alimleri de var: Cariyelik,  Şer’en caizmiş.
Şer’en caiz ya da değil; ulan edepsiz, benim anamı, karımı, kızımı, kadın/kız konumu- komşumu-arkadaşımı  ‘tam insan’ saymamak, hayvan/nesne  konumuna indirgemek senin ne haddine; daha doğrusu ister senin, ister peygamberinin, isterse (tabiî, varsa ve de var olsa bile) tanrının ne haddine..
IŞİD, tam bir sıvı-canlı; aynı anda hem Irak’ta, hem Suriye’de, -daha başka bir sürü yerin yanı sıra-  hem de burada; zira, bunlarda vatan kavramı yok; dolayısıyla soykırımcı El Beşir’in Sudan’ı ve de Hamas’ın Gazze’si bunların ‘bizim eller’i(dar-ül islam) iken, bizim Taksim, Güven parkı veya güzelim Çamlıca, fethedilip insanlarının ırzına geçilecek ‘dar-ül harp’.
Bu arada şunu da unutmayalım: IŞİD caniliklerinden kaçan Türkmenlere “git Bağdat’tan pasaport al da öyle gel” diyerek sınırları kapatıp, sınıra yaklaşan Rojavalıyı katletmeyi kahramanlık bilen kansızların, neredeyse zorla getirdikleri bir buçuk milyon Suriye’liyi, madenlere köle, seks ticaretinde sermaye yapmanın yanı sıra çok daha sofistike bir projeleri daha olduğundan da eminim. Kendi maskaraca sultanlık/halifelik hülyaları uğruna yerinden, yurdundan ve geleceğinden ettikleri bu insanların, kafası ve vücudu müsait olanlarını eli sopalı/satırlı ‘Tayyip Kıtaları’ olarak devşirmek; kadınları sünnet kontrolünden geçirtip, Ali İsmailleri/Apocanları/Ethemleri/Medenileri sokak arasında öldürtmek üzere.
Yurtsever her Türkiyeli için Erdoğan yönetimi; Filistinli Arap için Siyonist devlet ne ise, işte tam tamına odur: İster ‘Selocan’, ister ‘Ekmel Hoca’ için; ama mutlaka oyunuzu kullanın, Roboski/ Reyhanlı/Soma/Suriye/Telafer/Şengal/Berkin vb…  katliamcılarının suç ortağı olarak elinizin kanlanmasını, ruhunuzun pislenmesini istemiyorsanız.