Birkaç hafta önce gittim ziyaretlerine, destek olmaya Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya. Başka arkadaşları da eylemdeydi, ancak bu isimler kararlı biçimde açlık grevindeydiler. Sonu meçhul ve tehlikeli bir yolculuk bu!

Güleryüzleriyle, yaşam sevinciyle karşıladılar beni. Bir davanın haklılığına duyulan güven ve inatla dimdik duruyorlardı. Zamanın aleyhlerine işleyeceğini de gayet iyi bilmekteydiler. Üstelik hangi ülkede, ne tür koşullarda adalet aradıklarının da farkındaydılar.

Bizim tarihimizde pek çok açlık grevi örneği var. Bir insan bile isteye neden canını ortaya koyar, diye düşündünüz mü hiç? Yanıt gayet açık aslında; elinde başka bir olanak, seçenek olmadığı için, toplumdan karşılık bulmak adına, ses vermek arzusuyla, son çare olarak ölüm yolculuğuna çıkmayı dener kişi. Semih ve Nuriye’nin suçu ne bilmiyoruz. Kendileri de bilmiyor. Bir gün adına KHK denen, artık celladın ipi gibi sallanan bir metin yayınlanıyor ve yaşamlar kararıyor. Artık herkes bir sayıdan ibaret… İşte bu insanlar sayı olmaya indirgenmeyi kabul etmedikleri için ve biz, halk denen o kalabalık, bu haksızlığın ayırdında olmadığımız için, bu eylem gündeme geliyor!

15 Temmuz gecesi olan kalkışmayı açığa kavuşturmak, ülkede dirliği düzeni sağlamak için OHAL ilan edilmişti değil mi? İyi de binlerce insanın FETÖ türü bir örgütlenmede olduğunu nasıl anladınız da, onları kapının önüne koydunuz? Semih ve Nuriye ekmek kavgasında! Bu insanların Gülen’le ilişkisi olmadığı açık. Kaldı ki, eğer insanlar suçluysa bile, buna bağımsız mahkemeler karar verir. KHK yayınlanıyor, savcı yok, hâkim yok, yargılama yok, iddianame yok, hop hayatınız kararıyor! Üstelik OHAL’de mahkemeye gidemiyorsunuz, itiraz edemiyorsunuz. Böyle bir düzen sürdürülemez… Semih ve Nuriye işte buna isyan etmiş halde! Artık ölüm riski taşımaktalar…

Yazının bundan sonrasını AKP’ye oy veren millete yazıyorum. Semih kimsenin gitmediği, yurdun en ücra köşesinde eğitim veren bir öğretmen. Nuriye onuruyla çalışan bir akademisyen… Yani ikisi de üç kuruşla geçiniyor, çocuklarımız/gençlerimiz aydınlansın diye emek veriyor. Bir tek gün: “Artık bu hasret bitsin” diye çağrı yapmadılar Gülen’e! Önünde büyük eğitim kahramanı diye eğilmediler Gülen’in. Ayağına gidip Gülen’in siyasal ikbal dilenmediler. “ne istediler de vermedik” diyecek kadar içli dışlı olmadılar Gülen ve ekibiyle! Sadece ve sadece işlerini, onurlarıyla yaptılar…

Eğer bugün, bu zalimliğe, göz göre göre gelen ölüme ses etmezseniz, yarın sizin de kapınızdadır adaletsizlik. Gidin oy verdiğiniz parti yöneticilerine sorun: ‘Başkentin göbeğinde iki insan sizin KHK’nız yüzünde can veriyor, ne yaptığınızın farkında mısınız?’ diye. Bakana, milletvekillerine, yöneticilere ulaşın: ‘İnsanların ekmeğiyle oynamak suçtur, günahtır’ deyin. Yanıt alamazsanız, kalkın siz de Nuriye ve Semih’in yanına gidin, katılın. Emin olun kendinizi iyi hissedeceksiniz. “Kabataş Yalanı” için kıyamet koparan gazetelerinizi arayın mesela: ‘Alçakça bir yalanı manşetlere taşıdınız günlerce, iki eğitim emekçisi can veriyor, hiç mi haber değeri yok’ deyin, yakalarına yapışın… Aksi halde siz de suç ortağı olacaksınız…

“Kandırıldım” diye açıklamada bulunan siyasal yöneticiler, ya yine yanlış yapmış ve suçsuz insanları ölüme gönderiyorsa, hiç düşündünüz mü bunu? Gencecik, namuslu insanların celladı olmayın, itiraz edin! Bir kez boyun eğmeyin!

Bir çift söz de Sezen Aksu’ya!
Lütfedip Nuriye ve Semih için bir açıklama yapmış Sezen Aksu. Kendisi en ünlü AKP destekçisi olup, “Eğer bu anayasaya ‘evet’ demezseniz iki dünyada elim yakanızda” diye buyurmuştu 2010 referandumunda! Belki başkaları unutur ama eminim benim gibi pek çok kişi anımsatacaktır Aksu’ya, Nuriye ve Semih’in ve binlerce insanın bu halde olması o referandumdan kalmadır diye. Siz bu ayıpla yaşamaya mahkûmsunuz ve halka yaptığınız bu kötülüğü her zaman anımsatacağız. Sanatçı hiçbir iktidarın karşısında eğilmez.