ABD Demokratik Parti Başkan adayı J. Biden’in 16 Aralık 2019’da yaptığı bir açıklama aylar sonra nedense ve nasılsa Türkiye’nin gündemine yerleştirildi.

Biden’in “Erdoğan darbeyle değil, seçimle gitmeli” açıklaması günlerdir bu ülkenin siyaset gündemini belirliyor; muhalefet baskı altına alınıyor; ağırlaşan sorunlar unutturulmaya çalışılıyor.

TÜRKİYE VE ABD

İki ülke ilişkilerinin ana başlıklarına bakalım.

I. Dünya Savaşı sonrasında bu ülkenin “ABD mandası” yapılması önerileri Ulusal Kurtuluş Savaşı öncesi Erzurum ve Sivas Kongrelerinde kesin bir dille reddedildi. Aynı yıllarda ABD Başkanı W.Wilson’un Doğu Anadolu’da Ermenistan ve Kürdistan bölgeleri oluşturulması girişimi, Lozan Antlaşmasıyla sonuçsuz bırakıldı. Bugün AKP yönetiminin yerden yere vurduğu Lozan Antlaşması ise imzalanmasından üç yıl sonra getirildiği ABD Senatosunda onaylanmadı.

Türkiye, II. Dünya Savaşı sonrasında eliyle komünizmin yayılmasını engellemek üzere ABD tarafından oluşturulan Marshall Planı’nın kapsamına alındı. Yine tarih kanıtlıyor ki o tarihten sonra Türkiye’nin yönetimine sürekli karışan ABD, bu ülkede yapılan bütün askeri darbelerin aslında gerçek yapımcısıdır. Darbelere karşı olduğunu kükreyen AKP iktidarı ABD Merkezi Haber Alma Örgütü –CIA’nin darbelerle ilgili belgelerinin açıklanmasını neden istemiyor? Darbelerde ABD etkisini görmezlikten gelen bu ülkenin sağcıları on yıllarca, gizli-açık ABD yandaşlığı yaptı. “Amerika Defol” ya da Yankee Go Home diye haykıran solcular acımazsızca ezildi; çoğu öldürüldü. Marshall Planının Türkiye’deki uygulamasıyla “ İslami hareketin demokrasi şemsiyesi altında güçlenmesine” neden olduğu da bilimsel olarak öne sürülüyor. (Teazis, C. İkincilerin Cumhuriyeti, 2010)

Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra ABD, Türkiye’de tüm İslam ülkelerine örnek olabilecek bir Ilımlı İslam iktidarı aradı. Fazilet Partisinden ayrılanların kurduğu AKP’nin o arayışın ürünü olduğu, CIA’nin o yıllarda II. Başkanı olan Graham Fuller’in yazılarından, (örneğin, “Yeni Türkiye Cumhuriyeti (2017) izlenebilir.

Geçtiğimiz günlerde Başkan Trump, “ Bütün dünya liderleri bilir ki Erdoğan benim sözümü dinler” dedi. Devam etti “Bir ülkenin lideri çok iyi anlaştığım Erdoğan’ı aramamı istedi” Biden’i cuntacı ilan eden AKP-MHP ikilisi, daha önce benzer durumlarda olduğu gibi, Trump’ın bu sözlerine de karşılık veremiyor; yine de “Türkiye’ye dışarıdan ayar verme günleri geride kaldı” diye efeleniyor.

ÇOK TANIDIK!

Geçen Pazartesi günü başlayan, sanal ortamda yapılan ve hafta boyu devam eden Demokrat Parti Kongresi’nde Başkan Trump’a yöneltilen eleştiriler özetle şöyleydi:

“Trupm’ın “otoriter yönetim” anlayışı ABD demokrasisi için çok büyük bir tehlikedir. Kurumları hiçe sayan Trump, halkı birleştirici değil, bölücü; bir kin ve nefret söylemi kullanıyor; yurttaşlar arasında renk, din, ırk, doğum yeri ayırımı yapıyor; özgürlük, eşitlik ve adalet değerlerinden; namus kavramından uzak; barışçı değil, savaşçı; silahlanmaya çok kaynak ayırıyor; çevre sorunlarına, küresel ısınmaya duyarsız. Halkın değil, büyük sermayenin adamı. Dünyada, diktatörler dışında herkesle kavgalı. Kendisine oy vermeyenleri cezalandırıyor. Kendisine karşı yapılan demokratik gösterilerde aşırı güç kullanıyor. Özgürlük savunucularına nefes aldırmıyor. Seçimlerde hile yaptı ve yine yapmaya çalışıyor; hatta 3 Kasım da yapılacak seçimin sonuçlarını kabul etmeyebileceğini söylüyor. Gerçekleri saklıyor; işsizliği yok sayıyor; Salgın nedeniyle ölümleri önemsizleştiriyor...”

Hindistan ve Jamaica kökenli, Kaliforniya Senetörü Kamala Harris’i yardımcı seçerek tarihsel bir adım atan Biden, ABD’nin Trump’ın oluşturduğu “karanlık mevsimden” daha çok özgürlük ile kurtulacağını vurguluyor. İşsizliğe çözüm, insan onuruna saygı, doğruluk, dürüstlük, özgürlük, eşitlik, barış ve bilim umudu veriyor. Biden, dış politikada “diktatörlüklere karşı” olacağını özenle belirtiyor.

AKP de Biden’i yerden yere vuruyor; doğal olarak Trump’ı seçiyor.