AKP’nin iktidara geldiği 2002’de 10,6 milyon ücretlinin pastadaki payı yüzde 28,3’dü. 2022’de sayıları 22,6 milyona çıkan ücretli çalışanların payı yüzde 26,5’e geriledi. Büyüme verilerini buradan okumak lazım.

AKP’nin büyük bölüşüm felaketi

TÜİK 2022 4. Çeyrek Dönemsel Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) verilerini 28 Şubat 2023 tarihinde yayımladı. 2022 yılına ait büyüme verileri ile bölüşümdeki büyük felaket ortaya çıktı. Bölüşümde 21’inci yüzyılın en kötü tablosunu yaşıyoruz. Türkiye büyüyor, GSYH artıyor ancak bölüşüm iyileşmek bir yana bozuluyor. GSYH bir ülkede bir yılda üretilen mal ve hizmetlerin toplam brüt değerini ifade ediyor. Günlük dilde buna “pasta” da diyoruz. Biraz daha farklı olsa da milli gelir kavramı da kullanılıyor.


GSYH 2022 yılında yüzde 5,6 arttı. Ancak büyüme verileri tek başına anlamlı değil, çünkü herkese farklı yansıyor, herkes aynı şekilde büyümüyor. Önemli olan toplumsal sınıfların, grupların ne kadar büyüdüğü ve ne oranda pay aldığı. İşte buna bölüşüm diyoruz. Günlük dilde “pastadan kim ne pay alıyor” şeklinde ifade ediyoruz. Bölüşüme sınıfsal (fonksiyonel, işlevsel) gelir dağılımı adını da veriyoruz. İşçinin, emekçinin pastadaki payı ne oldu? Sermayenin, kârın, faizin pastadaki payı ne oldu? Asıl mesele bu. O nedenle bölüşümü göz ardı eden, onu odak noktasına koymayan, GSYH ve milli gelir analizleri anlamlı değil.

TÜİK verilerinde işgücü ödemelerinin ve net işletme artığının ne kadar arttığını da görebiliyoruz. Bu veri oldukça kritik çünkü sınıfsal gelir dağılımını, bölüşüm ilişkilerini göz önüne seriyor. TÜİK metodolojisine göre işgücü ödemeleri çalışanın yaptığı iş karşılığında, ayni ve nakdi olarak ödenen toplam karşılıklardır. İşgücü ödemeleri nakdi ya da ayni olarak ödenen maaş-ücretler ile işverenler tarafından çalışanlar adına ödenen sosyal güvenlik katkılarından oluşuyor. Diğer bir ifadeyle işgücü ödemeleri net ücretleri değil brüt ve giydirilmiş işgücü maliyetini ifade ediyor. Bu son derece önemli. TÜİK verilerindeki işgücü ödemeleri çalışanların eline geçen net oranlar değil.

TÜİK’e göre işletme artığı ise net katma değerden, çalışanlara yapılan ödemeler ve üretim üzerindeki vergilerin çıkarılması ve sübvansiyonların eklenmesiyle elde edilir. TÜİK’e göre işletme artığı katma değer içinde sermayenin payını ifade etmektedir. Kuşkusuz Gayri Safi Katma Değer içinde sabit sermaye tüketimi de (amortisman) yer almaktadır. Amortisman bilindiği gibi doğrudan bölüşümün bir parçası değildir. Net bölüşüm amortisman çıkarılarak yapılabilir. Ancak burada TÜİK’in orijinal verilerini kullanarak Gayri Safi Katma Değer içinde işgücü ödemelerinin payını ele alacağım. Net dağılımda da eğilimin önemli ölçüde değişmediği kanaatindeyim.

Ücretli oranı artıyor gelir payı düşüyor

TÜİK verilerinde en çok öne çıkan konu işgücü ödemelerinin (emeğin) payındaki vahim düşüş oldu. Bu hem uzun vadede hem de kısa ve orta vadede görülmektedir. TÜİK’e göre 2022’de yıllık işgücü ödemelerinin payı yüzde 26,5’e geriledi. 2021 yılında bu pay 30,1 idi. Böylece sadece son bir yılda işgücü ödemelerinin payında 3,6 puanlık bir azalma yaşandı. Biraz daha geriye gittiğimizde asıl kırılmanın 2016 sonrasında başladığını görüyoruz. 2016’da yüzde 36,3’e yükselen işgücü ödemelerinin payı 6 yılda yaklaşık 10 puan gerilemiş oldu. 2016’da yüzde 47,5 olan sermaye payı ise 2022’de yüzde 54,5’e yükseldi. Emeğin kaybettiği sermayeye gitti.

Bu kadar kısa sürede bu kadar hızlı bir gerileme yaşanması tam bir bölüşüm şoku anlamına geliyor. Bunu “timsah kapitalizmi” benzetmesinden hareketle “timsah formasyonu” olarak da adlandırmak mümkün. Timsahın ağzı açılmış ve emek gelirleri yutulmuştur.

2022 yılında yüzde 26,5 olan işgücü ödemelerinin Gayri Safi Katma Değer içindeki payı sadece son yıllar açısından değil TÜİK tarafından 2000’den bu yana açıklanan veriler ve AKP dönemi açısından da dip noktası anlamına geliyor. 2002’de AKP iktidara geldiğinde işgücü ödemelerinin Gayri Safi Katma Değer içindeki payı yüzde 28,3’dü.

Ancak bu oran buzdağının görünen kısmıdır. Bölüşüm ilişkileri göründüğünden daha da vahimdir. İşgücü ödemelerinin payı belli bir dönem içindeki kümülatif dağılımı gösteriyor. Bu oranlar belirli toplumsal kesimlerin payına düşen miktardır. Ancak bu kesimlerin sayısı ve birbirine oranı aynı kalmıyor. Ücretli emeğin istihdam içindeki payı düzenli olarak artıyor. Dolayısıyla bölüşümdeki gerçek tabloyu ve eğilimi anlayabilmek için ücretli emeğin istihdam içindeki payını mutlaka dikkate almak lazım.

akp-nin-buyuk-bolusum-felaketi-1137219-1.



20 Yıllık Bölüşüm Felaketi

2002 yılında işgücü ödemelerinin Gayri Safi Katma Değer içindeki payı yüzde 28,3’dü. Aynı dönemde işgücü ödemesi yapılanların sayısı (işçi ve memur) 10,6 milyondu. İşgücü ödemesi yapılanların (ücretli emeğin) istihdamdaki payı 2002’de yüzde 49,7 iken bu pay 2022’de yüzde 71,6’ya çıkmış. Bir diğer ifadeyle ücretli emeğin istihdam içindeki oranı yüzde 49,7 idi. 2022 yılında işgücü ödemesi yapılanların (işçi ve memur) sayısı 22,6 milyona, istihdam içindeki payı yüzde 71,6’ya ulaşırken ücretli emeğin pastadaki payı 26,5’e geriledi. Bir diğer ifadeyle yüzde 49,7’lik ücretli çalışan kesim 2002’de pastanın yüzde 28,3’ünü alırken, istihdam içindeki payı yüzde 71,6’ya çıkan ücretli işgücünün payı 2022’de yüzde 26,5’e gerilemiştir (Grafik). İşin sırrı buradadır. Bölüşümdeki gerçek tabloyu anlayabilmek için ücretli istihdamdaki artışı dikkate alarak hesabı yeniden yapmamız lazım. İşgücü ödemesi yapılanların payındaki artış dikkate alınmadan sadece kümülatif bölüşüm oranları üzerinden yapılacak analiz eksik olacaktır.

İşgücü ödemesi alanların (ücretliler) istihdamdaki payını dikkate alarak hesabı yeniden yaptığımızda işgücü ödemelerinin 20 yılda yüzde 28,3’ten yüzde 18,4’e gerilemiş olduğunu görürüz. Bunu nasıl hesaplıyoruz? Yüzde 49,7’lik işgücü yüzde 28,3 pay alırken yüzde 71,6’lık ücretli çalışanlar yüzde 26,5’lik pay alıyorsa göreli gerileme nedir? İşte bunu hesaplıyoruz. 2002’deki düzeyini korunması için işgücü ödemelerinin pasatadaki payının yüzde 40,8 olması gerekirdi. Böyle olsaydı çalışanların göreli payı sabit kalmış olurdu.

Ücretli emeğin göreli payının yüzde 28,3’ten yüzde 18,4’e gerilediğini vurgularken bu payın brüt ve giydirilmiş işgücü maliyeti olduğunun altını çizmek lazım. Bu payın içinde işçinin vergisi, sigorta primi, işveren sigorta payı ve işveren tarafından yapılan ayni ödemeler de var. Yüzde 18,4 net ele geçen, harcanabilir pay değildir. Asgari ücret düzeyinde bile işçinin eline brüt işgücü maliyetinin yaklaşık yüzde 70’i geçer. Ücret yükseldikçe net oranı daha da düşer. Böylece AKP döneminde emeğin pastadaki payı kümülatif olarak 28,3’ten 26,5’e gerilerken, göreli olarak 28,3’ten yüzde 18,4’e gerilemiş oldu. Bu tablo devasa ve vahim bir gelir transferi ve sömürünün derinleşmesi anlamına geliyor. AKP döneminde emekçi sınıflardan zengin sınıflara devasa bir kaynak aktarılmıştır. Büyüme verilerini buradan okumak lazım.

Despotik emek rejiminin özeti

AKP’nin 20 yılında ortaya çıkan büyük bölüşüm felaketinin temel nedeni AKP döneminin otoriter-despotik emek rejimidir. Emekçilerin ezici çoğunluğu sendikasız ve toplu iş sözleşmesi kapsamı dışındadır. Sendikalaşmak isteyen ve hak arayan işçiler işten atılıyor. Grevler yasaklanıyor. İşten atılan işçi mahkemeler tarafından işe iade ediliyor ancak işveren buna uymuyor. İşçiler ölümüne ve uzun sürelerle çalışıyor ve çalışırken ölüyor. İş cinayetleri dur durak bilmiyor. Kısaca çevremizde gördüğümüz her adaletsizlik, her insafsızlık, her eşitsizlik, her hukuksuzluk dönüp dolaşıp bölüşüm ilişkilerinde ete kemiğe bürünüyor. İşçiden, emekçiden alınıyor varsıla, zengine aktarılıyor. Kısaca TÜİK’in bölüşüm verileri otoriter/despotik bir emek rejimi altında insafsız bir kapitalist sömürünün ulaştığı vahim boyutları gösteriyor. 2023 seçimlerine giderken AKP’nin 20 yılının emekçi sınıflar açısından bir diğer anlamının da emekten sermayeye devasa bir kaynak transferi olduğuna dikkat çekmek lazım.