Ayasofya’nın camiye dönüştürülüp Lozan Antlaşması’nın yıldönümündeki Cuma namazıyla ibadete açılması ‘Cumhuriyet’in ve laikliğin cenaze töreni’ miydi?

İktidarın sembollerle doldurduğu kendi toprağındaki fetih şovu hiç şüphesiz bunu hedefliyor. İngiliz gemisine binerek İstanbul’dan kaçan Vahdettin’in 2020 model tebaası zafer naralarıyla İstanbul’u ve tabii ki Ayasofya’yı düşman işgalinden kurtaranlarla hesaplaşıyor. Atatürk’ü henüz ismini anamadıkları korkaklıkla lanetlerken bir adım sonrasındaki şeriatı hayal ediyorlar.

Ancak bir ihtimal daha var:

24 Temmuz’da kılınan namaz AKP’nin cenaze töreni olarak da tarihe geçebilir.

2. İstibdat Dönemi’nin kelle avcıları, boşuna ‘dış güçler’, ‘darbe’, ‘faiz lobisi’ manaları uydurmasın. 1500 yıllık tarihi fonda devasa prodüksiyonla oluşturulan ‘kudretli fatih’ pozlarının gerisindeki zafiyetten bahsediyorum. Erdoğan’a ne kadar Fatih Sultan Mehmet makyajı yapılsa da gerçek aşikar:

Ayasofya’nın mermerine döşenip tüyleri kıbleye taranmış halı üzerinde verilen poz, Payitaht Abdülhamit dizi çekimi kadar hayal ürünü.

Devlet Bahçeli’nin ağzından çıkacak tek cümleyle tarihe karışacak kadar zayıf bir iktidar var Türkiye’de. Yarattığı ekonomik kriz nedeniyle anketlerde oyu yüzde 30 görünen AKP’nin ayakta durabilmesinin tek koşulu Cumhur İttifakı’nın devam etmesi.

Bu nedenle Erdoğan, Ayasofya’daki tören boyunca defalarca ‘Cumhur ittifakı’ vurgusu yapıp, Bahçeli ile aynı araçla Fatih Sultan Mehmet’in türbesine gidecek kadar hassastı.

Ancak Cumhur İttifakı devam etse de Fatih Sultan Mehmet makyajı akıyor, altındaki 2. Abdülhamit görünüyor. AKP, başkanlık sisteminin iki yılında hızla eridi. İktidar gücüyle zehirlenen lider, partisini mezar ıssızlığındaki Meclis’e gömdü.

Tek adam olma hülyasının hüsranı Ayasofya’daki freskler gibi kolay perdelenemiyor. Parlamenter sistemi dağıtıp ülkeyi tamamen avucunun içine almayı hayal eden Erdoğan, elindeki avucundakinin sağa sola savrulmasını seyrediyor.

Yeni sistemle devlette oluşan boşluğa obur egoları, siyasi hırslarıyla aç kurtlar saldırıyor. Hepsi en büyük parçayı koparma savaşında.

SAHTE ŞEYHÜLİSLAM

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, elinde kılıçla Ayasofya’da hutbeye çıkarken şeriat devletinin şeyhülislamı olarak hayal ediyor kendini. O olmazsa AKP’den milletvekilliği, belki de sonrasında bakanlık. Neden olmasın… Dini, dünyevi siyasi çıkarların hizmetine sunacak kadar büyük ‘günah’ın bir ödülü olmalı elbette. AKP’liler dışındakileri dinden uzaklaştırarak ‘ahretini yakmayı’ göze almış adamın Ayasofya önünde park etmiş milyonluk makam aracına kırmızı plaka yakışmaz mı?

‘Tek adam’ sevdasının parazitlerinin yegâne değer ölçütü Erdoğan’a yakınlıkları. Unvanının önündeki ‘Cumhurbaşkanlığı’nı atıp kendisini ‘İletişim Başkanı’ ilan eden Fahrettin Altun, bunun nimetlerine doyamıyor. Eski merkez medyaya bakarsanız alt üst olmuş devlet protokolünde ikinci sırada.

BİR KULİS BİLGİSİ

Meclis Başkanı Mustafa Şentop katıldığı etkinliklerde adı sürekli Fahrettin Altun’dan sonra yazılınca tepki gösterdi. Medya yöneticilerine gönderdiği yazıya Hürriyet gazetesinde çıkan örnek haberleri de iliştirmişti ve devlet protokolünde kendisinin yerini hatırlattı. Ama fayda etmedi. Hükümet kontrolündeki medya, Fahrettin Altun’un parlatıldığı sipariş, torpil haberlerle dolu.

Tek adam boşluğundaki en köklü kavga ise İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Hazine Bakanı Berat Albayrak arasında sürüyor. İçişleri Bakanı’nın İstanbul emniyetinde yaptığı atamalar Berat Albayrak’a karşı zafer olarak yorumlanıyor. Erdoğan sonrası AKP’nin lideri olarak Süleyman Soylu adı öne çıktıkça partinin ‘öz çocukları’, ‘devşirmeler’ kazanını kaynatıyor.

Berat Albayrak’ın kabinedeki diğer hasmı Adalet Bakanı Abdulhamit Gül ile kavgası da devam ediyor perdeler arkasında. Berat Albayrak liderliğindeki Pelikancılar’ın ilk tasfiye girişimini ‘Aynı maklubeye kaşık sallayanlar…’ çıkışıyla savuşturan Adalet Bakanı’nın işi zor. Yargıda Pelikancıların ‘İstanbul Grubu’ adıyla örgütlü olduğunu inkar edemezken ‘Hiçbir grup, çete ya da örgüte izin vermeyiz’ sözleri lafta kalıyor.

AİLEMİZİN SÜPER LİGİ

Ama ‘tek adam’ın çevresindekilerin ülke yağmasını ve kavgalarını en iyi anlatan siyaset sahnesi değil yeşil saha oldu. Bilal Erdoğan, Başakşehir sahasında kutlama yaparken Trabzonspor’u perde arkasından yöneten Berat Albayrak’ın yayın organları ‘En şaibeli sezon, şike’ diye bağırıyordu.
Süper Lig’in bile Saray’daki aile içi meseleye dönüştüğü sistem ülkenin halini anlamak için başka lafa gerek bırakmıyor.

Tek adam hülyaları makam yamyamlarının savaşıyla ülke için kâbusa dönüşürken tüm yetkiyi bir kişinin elinde tutmanın imkânsızlığı da ortaya dökülüyor.

50 artı 1 oy umudunu yitiren Erdoğan’ın Başkanlık Sistemi için ‘En doğrusudur demiyoruz. Değişime açığız’ sözleri de iktidarın çıkmazının itirafı.

Sonuç olarak; Ayasofya’daki namaz ile uğurlananın kurucularına hakaret edilen Cumhuriyet olduğunu söylemek için erken. Belki de Ayasofya’da cenaze namazı kılınan merkezden uzaklaşıp şeriatçı azınlıkla saf tutanlar, tek adam olmak isterken çok adamlı kavgalara boğulanlardır.