AKP’nin emek politikalarında en önemli şiarı artık herkes tarafından biliniyor: "Piyasalaştırma” veya “metalaştırma”

AKP’nin istikrarı emeğin sefaletidir

GAMZE YÜCESAN ÖZDEMİR / yucesangamze@gmail.com

AKP’nin sıklıkla telaffuz ettiği istikrarı siyasal ve toplumsal hayatta tesis edemediği çok açık. Kürt politikası ve dış politika bu istikrarsızlıkların en net görünür olduğu alanlar. Buna karşın AKP’nin istikrarı sağladığı bir alandan da bahsetmek gerekiyor: Emek politikaları. AKP, iktidara geldiği günden bugüne ödünsüz ve tavizsiz olarak emek karşıtı, emek düşmanı politikaları hayata geçirmektedir. Gerçek, yıkıcı ve sahici bir istikrar maalesef emek siyasetinde sağlanmıştır. Ve, AKP’nin istikrarı, emeğin sefaletidir.

AKP iktidarında emeğe yönelik düzenlemeleri tek tek veya parça parça değerlendirmek sol/sosyalist siyaset açısından anlamlı değildir. Bu düzenlemelerin gerçek niteliği ancak dayandığı iktisadi, siyasi ve ideolojik temeller ile kavranabilir. AKP tarafından uygulanan emek politikalarının söz konusu temelleri analiz edildiğinde neoliberal-muhafazakar bir eğilim ve bu eğilimin İslami hayırseverlik anlayışı ile tamamlandığı bir yapı karşımıza çıkmaktadır.

İktisadi temeller

2000’li yıllarda Türkiye’de emek politikalarının iktisadi alanda iki önemli ayağından bahsedilebilir: Güvencesizleştirme ve piyasalaştırma (metalaştırma). Güvencesizlik çok boyutlu ve bu boyutların birbirini etkilediği bir alan olarak şekillenmektedir: iş güvencesizliği, istihdam biçimlerinin güvencesizliği, sosyal güvencesizlik, gelir güvencesizliği. Güvencesiz çalışma, işçi sınıfı için “geleceksizlik” demektir; “hayatta dikiş tutturamama” demektir; “özsaygının yitimi” demektedir ve “boyun eğme ve itaat” demektir.

AKP’nin emek politikalarında en önemli şiarı artık herkes tarafından biliniyor: “Piyasalaştırma” veya “metalaştırma.” Emek piyasalarının kamu müdahalesinden arındırılması, “piyasa” gibi piyasaya dönüştürülmesi ve kamunun sorumluluğunda olan sağlık, emeklilik, eğitim gibi hizmetlerin piyasaya devredilmesi bu sürecin en kritik uğraklarıdır. Kamu hizmetlerinin temel özelliği “meta-dışı”na çıkartılmış hizmetler olmasıdır. Bir hizmete kamusal olma özelliğini veren, söz konusu hizmetin sermayenin kullandığı kar/zarar hesabı ve etkinlik/verimlilik oranlarının dışında kalmasıdır. Son yıllarda, kamu hizmetlerinin “meta-dışı” olma niteliği ve bir anlamda “hak” olma özelliği ortadan kalkmakta ve kamu hizmetleri “metalaşarak” piyasada “işlem görmekte”dir.

Siyasi temelleri

akp-nin-istikrari-emegin-sefaletidir-113235-1.

2000’li yıllarda emek politikalarının siyasal temellerini incelerken iki alan öne çıkmaktadır: Yoksulluk yönetimi ve 2011 yılında kurulan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı. Yoksulluk yönetimi, sosyal yardımlar eliyle düzenlenmektedir. Sosyal yardımlar, bir yandan illerde ve ilçelerde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları aracılığıyla, diğer yandan ise belediyelere aktarılan kaynaklar ile yürütülmektedir. Sosyal yardımlar konusunda ayrıca, aile, cemaat ve sivil toplum kuruluşları da oldukça etkindir. Cansuyu, Kimse Yok mu?, Yardımeli, Deniz Feneri, her geçen gün artan İslami sivil toplum kuruluşlarından bazılarıdır.

Yoksulluk yönetimi, AKP’yi iktidarda tutan siyasal ve ideolojik bağların inşasında kritiktir. İslam’ın yerleşik olduğu bir Türkiye kültürü referans alınmaktadır. Türkiye toplumunun yüzleşmesi gereken en hassas meselelerden biri olan, yoksullara nasıl muamele edileceği konusunda referans noktası İslam’dır. Neoliberalizm ve İslamiyetin belirli bir yorumunun eklemlenmesini üç noktada gözlemleyebiliyoruz. İlki, geleneksel hayırseverlik. Geleneksel hayırseverlik, yoksulluk içinde ve zor durumda olanlar için din vurgusunun öne çıkması olarak özetlenebilir. “Sadaka bizim kültürümüzde var”, “komşusu açken tok yatan bizden değildir” diyen halk kültürü bu anlayışın temeli olarak gösterilmektedir. İkincisi, paternal hayırseverlik. Paternalizmi, “otoriteye dayalı sevgi” olarak tanımlarsak eğer, paternal hayırseverlik, “otoriteye boyun eğildiği sürece verilen sevgi ve ilgi” olarak özetlenebilir. Paternal hayırseverlik, seçmenlerin oy davranışları ile aldıkları sosyal yardımlar arasındaki ilişkide de somutlanmaktadır. Son olarak ise, neoliberal hayırseverlikten bahsedilebilir. Bu da piyasada varolamayan, piyasada tutunamayanlara yönelik yardımlardır. Piyasada varolamayanlar, neoliberal hayırseverlik izleğinde hayata aile, cemaat ve çoğunlukla İslami sivil toplum kuruluşları ile tutunmaya çalışmaktadırlar.

Bu alandaki bir diğer siyasal yapılanma ise 2011 yılında kurulan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’dır. Sosyal politika, piyasanın emekçilere yönelik şiddetini azaltmak üzerine kuruludur. Sosyal hizmetler ve sosyal yardımlar ise piyasa dışına düşmüş olanlara yönelik düzenlemelerdir ve sosyal politikanın tali unsurlarıdır. Fakat AKP bunu tersine çevirmiştir. Gelinen noktada, bu Bakanlık emek piyasasına dair herhangi bir düzenleme gerçekleştirmemekte ve piyasa tüm şiddeti ile emekçileri eritmeye devam etmektedir. Bakanlığın adında geçen sosyal politika, piyasa dışına düşmüş kesimlere yönelik sosyal yardım ve sosyal hizmetlere denk düşmektedir. Dolayısıyla tali olan asli olana dönüşmüştür. Bu Bakanlık ile “Türkiye’nin sosyal politikası, piyasa işleyişine dokunmadan sunulan sosyal yardım ve sosyal hizmetlerdir” fikri netleşmektedir.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın isminde geçen “aile” vurgusu ise emek politikalarının muhafazakar doğasını göz önüne sermektedir. Bu çerçevede kadın hep aile vurgusu ile ele alınmakta ve “kadın diyorsanız aile, aile diyorsanız kadın var. Bunun haricinde kadın yok” düşüncesi tüm şiddetiyle toplumsal ilişkilere yerleştirilmektedir. Ailenin bütünlüğünün korunması, aile refahının artırılması, aile yapısı ve değerlerinin gelecek nesillere aktarılması gibi öneriler Bakanlığın politikalarına sinmiştir. Dolayısıyla piyasa işleyişinde bireye vurgu yapılırken; birey piyasa dışına düştüğü anda da aile göreve çağrılmaktadır.

İdeolojik temelleri

AKP’nin emek politikaları, ideolojik olarak “liberal birey” üzerinde yükselmektedir. Liberal bireyin inşa sürecini aşamalı olarak inceleyebiliriz. İlk olarak, “farklılık yerine tektipliliği öne çıkaran, bireyi sindiren ve bireyi kitleye tabi kılan” bütün kolektif yapıların ortadan kaldırılması hedeflenmektedir. İkinci olarak, bireysel sorumluluk önemsenmekte ve “sorumluluk harici hak yoktur” ifadesi zihinlere kazınmaktadır. Bu vurgu, toplumun sınıf doğasını, emeğin kurucu ve yaratıcı rolünü reddetmekte ve bireysel inisiyatifi ön plana çıkarmaktadır. Farklı bir ifadeyle, sağlık, eğitim ve yaşlılıkta bakım gibi konularda devletten bir şey beklemek yerine; tüm sorumluluk bireye devredilmektedir. Böylece, işçi sınıfının kolektif kazanımı olan, yurttaşlık temelli sahip olunan “hak” yerine, ancak bireysel olarak satın alınabilecek müşteri temelli bir “hak” kavramı geçirilmeye çalışılmaktadır.

AKP ideolojik olarak, bu memlekette emeğin kazanımları olan yurttaşlık, kolektif hak ve dayanışma kavramlarını yok etmeyi amaçlamaktadır. Bu memleketin tarihinde, sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi, eğitim alanında yapılanlar, sanayileşme çabaları ve kalkınma planları, “sosyal devlet” ve istihdam politikaları, memleketin insanlarını asgari bir zeminde buluşturmakta, bu anlamda “bütünleştirmekteydi”. Tam da bu noktada, siyaset, ideoloji ve kültür de bu zemin üzerinde değişip şekilleniyor, mücadeleler de gene aynı zeminden kaynaklanıyordu. AKP ile sosyal politikanın yurttaşlık temelinde haklar rejimi olarak görülmesi ciddi olarak zedelenmektedir. Emek politikaları, sosyal yurttaşlık ve evrensel ilkelere yaslanan haklardan ziyade yardım mantığına dayalı merhamet-lütuf olarak sunulan uygulamalar olarak şekillenmektedir.

Son söz olarak, AKP’nin emek politikalarına karşı, toplumsal faydayı çoğaltan; toplumsal yaşamın kolektif yeniden üretimini amaçlayan ve yurttaşların sosyal hakkı olan politikaları mücadelesinin odağına alan bir muhalefetin örülmesi gerekiyor. Bu kara günlerin içinde, “kara gün kararıp gitmez” diyecek ve bugüne inat güneşli ve güzel yarınları kuracak olan yine emekçilerin kendileridir.