AKP’nin kadın politikasızlığı

Av. M. CANAN ARIN

AKP’nin genel başkanı, uzaya insan göndermekten daha doğrusu kendi deyimi ile “Cumhuriyetimizin 100. yılında Ay’a ilk teması gerçekleştirmektir” derken heyecanı doruk yapmış ve “Hatta ve hatta bayanlardan bile ‘ben adayım’ diyenler vardır” ifadesini kullanmıştır.

Önce, bayan değil kadın, sonra ne lütuf kadınlar “bile” Ay’a gitmeye aday olabilirlermiş! Türkiye dışında çalışan ve Türkiye’den yurtdışına giden kadınlar dünya çapında ödüller alıyorlar. Muhteşem bilim kadınlarımız var ama ne yazık ki kendi ülkelerinde kendilerine fırsat verilmiyor. Birinin sırf erkek olarak doğduğu için kadından üstün olduğunu düşünmek içinde yaşadığımız yüzyılda garip bir sanrı. Kadının insan olduğunu, birey olduğunu reddetmek Ortaçağ karanlığının bir göstergesidir. AKP de kadınları Ortaçağ karanlığına gömmek için elinden geleni yapmaktadır. AKP’den önce biz kadınlar, hak alanlarımızı genişletmek için yapılabilecekleri tartışırken bugün mevcut haklarımız yitirmemek için savaş veriyoruz.

AKP Genel Başkanı'nın kadınları sürekli aşağılayan ilk ifadesi değildir bu. Anımsarsanız 4 Haziran 2011 günü protesto gösterilerine katılan bir kadının “kız mı kadın mı” olduğunu sormuştu. Sanki kız veya kadın olmanın bir önemi varmış gibi. Protesto gösterisinde bulunan “kız” olsa ne olacak “kadın” olsa ne olacaktı? Bakire olsa ne fark edecek, olmasa ne fark edecekti? Protesto, protesto idi.

Haziran 2016’da kadınlarla yaptığı bir toplantıda “Kadın kadına eşitlik, erkek erkeğe eşitlik doğru olan. Kadın ve erkek eşit olamaz bu fıtrata aykırıdır” deyip kadınların neye ihtiyacı olduğuna da kendisi karar veriyordu.

Kadın ve erkeğin eşit olmadığı ve kadın ve erkeğin eşit olduğu söyleminin fıtrata aykırı olduğu ifadesi hâlen yürürlükte olan T.C. Anayasası'nın 10. maddesinin, taraf olduğumuz uluslararası sözleşme maddelerinin de ihlâlidir.

Kadına yönelik erkek şiddetinin bu kadar artmasının, Türkiye’nin bir kadın mezbahasına dönmesinin altında erkeğin sırf erkek olmak sıfatı ile kadından üstün olduğu düşüncesi yatmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği yatmaktadır. “Toplumsal cinsiyet toplum tarafından kadın ve erkeğe yüklenen ve sosyal olarak kurgulanan roller, davranışlar ve eylemler anlamına gelir” (Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi) bilinen kısa adı ile “İstanbul Sözleşmesi” md. 3-c biyolojik cinsiyetimize bir de toplumun bize yüklediği cinsiyet rolleri var. İşte o toplumsal cinsiyet rolleri toplumun ataerkilliği ile paralel olarak kadın erkek eşitliğini ortadan kaldıran, erkeğin erkek olmak sıfatı ile kadından üstün olduğu, kadının erkeğe tam itaatini isteyen görüştür. Kadının birey olduğunu reddeder. Bu hükümetin gördüğü gibi kadını kuluçka makinesi, karın tokluğuna hizmetçi olarak görür. O nedenle kadın mutlaka evlenmelidir. Evlenmeli ve bir erkeğin malı, karın tokluğuna kölesi olmalıdır.

Kadın haklarının yaygınlaşması erkek iktidarını sarstığı için ataerkiyi ciddi olarak korkutuyor ve o nedenle kadınları sindirmek amacı ile kadına kadın olduğu için uygulanan şiddet ve baskıyı bütün kurum ve kuruluşları ile uyguluyorlar. O nedenle kadın cinayetleri sistematik ve cezasızlık bu kadar yaygın. O nedenle bütün insan hakları fütursuzca ihlâl ediliyor. O nedenle yasalar ya maddeleri KHK’lerle veya “de facto” değiştiriliyor. Olmazsa Anayasa Mahkemesi kararları ile ortadan kaldırılıyor.

T. Medeni Kanunu'nda evlenme yaşı kadın ve erkek için 17 yaşın doldurulmasıdır. Belirli koşullarda yargıç izni ile 16 yaşın doldurulmasında evlenmeye izin verilebilir ama 13 yaşında bir kız çocuğu doğum yaptığında bunun evlilik olduğunu iddia ederek Medeni Kanunu “de facto” değiştirip açıkça çocuk istismarı olan bu durumu mazur göstermeye çalışıyorlar. 12, 13, 14, 15,16 yaşında bir kız çocuğu doğum yaptığında önce onun çocuk olma hakkı, öğrenim görme hakkı, sonra Anayasa'da kendisine tanınan “kendini geliştirme” hakkı, elinden alınıyor. Ne kadar erken yaşta bir adama verilirse itaati o kadar çok sağlanıyor. Kendini savunması o kadar zor oluyor. Çocuk doğurması, cinsel şiddete maruz kalması, beden bütünlüğünü bozuyor, sağlığına büyük zararlar veriyor. Evlilik adı altında istismar mağduru olarak gittiği evde karın tokluğuna köle oluyor.

“Yaşın ilerlemesi ile birlikte fiziksel ve cinsel şiddetten en az birine, yaşamın herhangi bir döneminde maruz kalma durumu beklenildiği gibi artmaktadır. Ancak, 2008’de yapılan araştırmada kapsamındaki en genç yaş grubu olan, 15-24 yaşları arasındaki kadınlar arasında fiziksel şiddet, en yaşlı grup olan 45-59 yaşlarındaki kadınlara oranla yaklaşık üç katı seviyesindedir. Erken yaşta evlenmiş kadınların (18 yaş öncesi) her iki şiddet türüne de daha fazla maruz kalmasıdır. On sekiz yaşından önce evlenen kadınların yaklaşık yarısı fiziksel şiddete, beşte biri ise cinsel şiddete maruz kalmıştır.” (Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması, Hacettepe Üniversitesi, Ankara, 2015, s.83)

“On sekiz yaşından önce evlenen kadınların yüzde 19’u, 18 yaşından sonra evlenen kadınların ise yüzde 10’u yaşamlarının herhangi bir döneminde cinsel şiddete maruz kaldıklarını belirtmişlerdir. Son 12 ay ve yerleşim yeri açısından da cinsel şiddet maruz kalma erken yaşta evlenen kadınlar arasında daha yaygındır. Erken yaşta evlenen kadınlar fiziksel şiddet davranışlarında olduğu gibi, cinsel şiddet davranışlarının da her birine 18 yaşından sonra evlenen kadınlardan daha fazla maruz kalmışlardır. Bu fark özellikle zorla cinsel ilişkiye girme (yüzde 13’e karşın yüzde 5) ve istemediği hâlde korktuğu için cinsel ilişkiye girme (yüzde 14’e karşın yüzde 7) davranışlarında belirgindir. Fiziksel ve cinsel şiddet biçimi bir arada değerlendirildiğinde, erken yaşta evlenen kadınların yarısının fiziksel ve/veya cinsel şiddete maruz kaldığı, 18 yaşından sonra evlenen kadınların ise üçte birinin şiddete maruz kaldığı görülmektedir” (a.g.e.s.99).

Yasaların fiilen uygulanmadığı bir diğer alan kürtaj.

“12 ili kapsayan çalışma; kadınların, hamileliklerinin 10. haftasına kadar yasal hakları olan isteğe bağlı sağlıklı, güvenilir ve ücretsiz kürtaja, sadece büyük şehirlerdeki birkaç hastanede erişebildiklerini gösteriyor. Görüşme yapılan 184 kamu hastanesinin 74’ünde kürtaj yapılabildiği söylendiği halde, sadece Ankara, İzmir ve İstanbul’daki 9 hastanede yasaya (i) uygun bir şekilde isteğe bağlı kürtaj yapılıyor. Buna karşılık kadınların diğer illerdeki kamu hastanelerinde ücretsiz ve güvenli isteğe bağlı kürtaj olmaları mümkün değil. Ankara’da kürtaj yapılan üç hastaneden birinde kürtaj olabilmek için kadınların anestezi ücretini ödemek zorunda olmaları da kamu hastanesinde isteğe bağlı kürtaj yapılsa bile bunun ücretlendirilebildiğini gösteriyor.”

Televizyonlardan yapılan konuşmalar sonucu korkudan birçok devlet hastanesi, yasal olan kürtaj yapmayı reddetmiştir.

KADIN HAKLARININ İHLAL EDİLMESİNE ÖRNEKLER

Çocuk istismarının önünü açmak amacı ile Ceza Kanunu'nun resmi evlilik cüzdanı görülmeden dini nikâh kıymak ve kıydırmayı suç sayan 230/5 ve 6 maddelerini iptal ettiler. O nedenle kadın örgütlerini taklit ederek GONGO’lar (Hükümetin Desteklediği Hükûmet Dışı Kuruluş sözcüklerinin İngilizcesinin baş harfleri) kurdurup çocuk istismarı olan birlikteliklerin “kutsal aile”yi parçaladığı iddiaları ile T.C.K. 103 maddesini fiilen etkisizleştirmeğe çalışıyorlar. Kadının en temel hakkı olan yaşam hakkının elinden alınmasına göz yumuluyor Ceza Kanunu'nda çeşitli indirim maddeleri icat edilip uygulanıyor.

Bir diğer ve korkunç örnek İstanbul Sözleşmesi’nin iptali çalışmalarıdır.

Çok karşı oldukları İstanbul Sözleşmesi nedir?

Bu sözleşmenin amaçları şunlardır: “Kadınları her türlü şiddetten korumak ve kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddeti önlemek, kovuşturmak, ortadan kaldırmak, şiddeti engelleyecek politikalar üretmek.”

İşte sayın okurlar AKP bu ilkelere karşı.

Yorumu size bırakıyorum!