Laikliğin demokrasinin temeli olduğunu yaşadıkça anlıyoruz!..

Çok bilmiş yandaşlar, ülkede laikliğin “bir din” gibi gösterilmesini için ellerinden geleni yaptılar. Hem de ahlaksızca!..

Mütedeyyinlere bile bu yalanı kabul ettirdiler.

Halkın arasına nifak soktular...

Yalan yanlış, kendilerinin bile bilmedikleri ve de uymadıkları bir İslam dini tarif etmeye çalıştılar.

Göstermelik namazlar, şaşalı iftarlar, yandaşı zengin eden bol harcamalı camii açılışları, sıkıştıkları yerde Diyanetin akla ve “İslam’a uymayan fetvaları”, yazar diye tutukları kalemşorlarının “rüşvet günah değildir” açıklamalarıyla milleti bezdirdiler.

Her gün söylenen yalanlar, yüksek sesle bağrış çağırışlar, Bakanların hırsızlığı, evlerde toplanan dolarlar, sahtekarlıklar, yetim hakkı yemeler, kaçak villalarla işlenen günahlar, insanların psikolojisini bozdu...

Bu kirli yönetimde “ibadet ve iman” tartışları, inançları zorlar hale getirdi.

Sonunda tüm değerleri yok eden algı yönetimi, giderek umudunu kaybetmiş bir toplum yarattı...

• • •

Ülke yönetimi, evrensel hukuk, çağdaş normlar ve tarihsel kazanımlar üzerinden değil, meşreplerine uygun, dini kullanan, biati öne çıkaran, inanç değerlerini kendine yontan ve de korkutan bir anlayışa terk edildi...

Laik devlet yönetimine saldırıldı!..

• • •

Oysa devlet yönetiminde, hukukta, siyasette, ekonomide; eğitim, bilim ve sanatta din kurallarının belirleyici olmayacağını öngörür.

Laiklik, hangi din ve mezhepte olursa olsun, inananlar ya da inananla inanmayan arasında, ayrımcılığa yer vermez

Laik Devlet inanç ve ibadetin güvencesidir!..

• • •

Ancak şimdi, devletten hizmet alan yurttaşla, hizmeti veren kamu yönetimi arasında giderek artan bir güvensizlik anlayışı yükseliyor.

İnsanlar zorla, siyasi, sosyal, kültürel tercih yapmak zorunda bırakılıyor.

Devletin iş yapma, kişiye hizmet etme referansı artık, kılık kıyafetten öte dini argümanlar üzerinden yapılıyor.

• • •

Bu anlayış hukuk devletini de askıya aldı.

Yargı tarafsız ve bağımsız olmaktan çıktı.

Deniliyor ki yargı ne zaman özgürdü?.. Belki önceleri asker/sivil bürokrasinin vesayetinde devlete karşı işlenen suçlarda taraftı ancak, hiç bu kadar siyasileşmemişti. Bu gün ise, açıktan taraf ve göstermelik dincilik yapan tek bir adama bağlı!..

• • •

Yasama organı bile dini ritüellere açık hale geldi. TBMM içinde yaşam biçimi adeta çağdaşlıktan uzaklaştırıldı.

Konuşmalar, ilişkiler ve de görüşmeler gerçek inancın gerektirdiğinin dışında yapaylaşan bir görüntüye büründü!..

Devlet kurumları ve kuruluşlarına girdiğinizde Cumhuriyetin temelinden vazgeçirilmiş bir atmosferle karşılaşıyorsunuz!..

• • •

Laik olmayan bir ülkede demokrasi olamaz!..

Özgürlük, eşitlik ve insan hakları oluşamaz!.

Orada biat kültürü vardır. İnsanlığın kazanımları, değişen dünyanın yaratıları, medeniyetin ortaya çıkardığı koşulları ve halkın talepleri yerine, dinin kuralları üzerinden adalet dağıtılmaya çalışılır!..

Ne özgürce düşünebilirsiniz, ne de düşüncenizi ifade edebilirsiniz.

Emirlere uyan, yerinde sayan bir toplum olursunuz...

Laik olmayan bir ülkede, dinin kurallarına göre adalet dağıtmak bu günün insanını ve çağın yaşamını inkar etmek demektir...

• • •

İnanç özgürlüğü en kutsal değerdir. Yurttaşların yaşamak istediği uhrevi mutluluğa saygı duymak gerekir. Üstelik insanın en temel hakkıdır. Ancak, toplumun yaşam biçimini belirleyen devlet, yönetimde gelişen dünyanın dışında kalamaz.

Ayrıca; İslam dini “Allah ile Kul arasına kimse giremez! “ der.

İslam’ın diğer dinlere olan üstünlüğü ise, “ruhban sınıfının” olmamasıdır!..

Hal böyleyken kimin ne kadar dindar ve inanç sahibi olduğuna başkası karar veremez!..

Ancak muktedir olmak isteyen, diktatörlüğünü ilan etmeye hevesli bir anlayış, inançlarla oynayarak bireyleri ayrıştırmaya, bağnaz bir kesimi kendi etrafında toplamaya çalışır!..

Hem de Müslümanlıkta şiddetle ret edilen bir niteliğe bürünerek bunları yapıyorsa durum vahimdir!

• • •

Düzce Milletvekili Fevai Aslan, “Allah’ın bütün vasıflarını taşıyan lider” tanımlamasına kimse ses çıkarmadı!..

Bu tanımlamayı “yapanın küfre gideceğini” bilerek, ilgilinin “haşa” dememiş olması, arkasından Bursa milletvekili Hüseyin Şahin’in “dokunmak bile ibadettir!..” sözünün adeta onaylanarak dinlenilmesi, yakınlaşan tehlikenin büyüklüğünü gösterir...

• • •

Laiklik, din ve vicdan özgürlüğüyle birlikte yaşam biçimimizdir, Cumhuriyetimizin vazgeçilmez ilkesidir!.

AKP iktidara geldiği günden beri sinsice yapılan laiklik düşmanlığını aleniyete çevirdi. Artık 10 Nisan “laiklik gününü” Kutlu Doğum Haftası ile birleştirerek unutturmaya çalışıyor. O gün tüm devlet erkanı, mülki amirler ve öğrenciler zorunlu olarak Haftayı başlatan törenlere katılıyor.

Asırlardır Türkiye, dini bayramlarımızı, kandillerimiz, kutsal gün ve gecelerimizi “Hicri takvime” göre kutlarken, bizler için en kutsal gün olan “Kutlu Doğumu” neden hicri takvime göre kutlamıyoruz?!.. Gerçek doğum gününde kutlamak gerekmez mi? Dine uygun olan bu değil mi?

• • •

Aydınlanma devrimini yapmış, çağdaşlıktan yana tarafını belirlemiş, emperyalist düzene kafa tutmuş bir misyona sahip yurttaşlar olarak, yarı cahil bir kişinin meşrebine bu kadar çabuk teslim olmak beni isyan ettiriyor!!!