Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Türkiye’deki iktidar, KKTC’deki bağımsız yargı düzenini ‘AKP Yargısı’na benzetmek için yeni adımlar atıyor. Kıbrıslı Türkler, AKP yöneticilerinin attıkları bu adımlara ve ‘İslamcılık aşısı’na şiddetle karşı çıkıyor.

AKP’nin yargısı Kıbrıs’a ulaştı

Kuzey Kıbrıs’ta da Türkiye’deki duruma çok benzeyen “parçalı bir sol yelpaze” var. Sosyal demokrasiden Marksist sola uzanan bu geniş yelpazedeki partilerin hemen hepsi eski TKP’den (Toplumcu Kurtuluş Partisi) doğmuş siyasal örgütler... Bir benzetme yapmak gerekirse, 60’lı yılların Türkiye İşçi Partisi nasıl Türkiye solunun fideliği ise, Ada’nın TKP’si de tarihsel olarak KKTC solunun anaç partisi durumunda…

Kuzey Kıbrıs’ın sosyal demokrat çizgideki ana muhalefet partisi, Tufan Erhürman önderliğindeki CTPCemal Özyiğit’in başkanlık ettiği TDP ise daha solda konumlanmış. Bu iki parti de Kıbrıs sorununun çözümü konusunda “Federatif Devlet” tezini savunuyor. “Temiz toplum ve sosyal adalet” belgisiyle siyaset sahnesine çıkan Kudret Özersay başkanlığındaki HP ise çözüm konusunda daha esnek bir yol izliyor.


Ada’nın sol yanı

2017 yılında İsviçre’nin Crans Montana kasabasında, BM gözetiminde Kıbrıs’ın Rum ve Türk Başkanları arasında yapılan görüşmeler başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Ersin Tatar’ın Cumhurbaşkanı seçilmesiyle “Federasyon” temelindeki BM parametreleri rafa kaldırıldı ve “Eşit iki egemen devlet” tezine dönüldü. Bu koşullarda Kıbrıs sorununun kalıcı çözümü için yakın bir gelecekte olumlu bir gelişme beklenmiyor.

Cumhuriyet Meclisi’ndeki üç sol/sosyal demokrat partinin yanı sıra Kuzey Kıbrıs’ta parlamento dışında kalan ve kendilerini “sosyalist” olarak tanımlayan birkaç küçük parti daha var. “Ada’nın sol yanı” da diyebileceğimiz, ancak örgütlenmeleri cılız, etkileri sınırlı bu partileri ve önderlerini de şöyle sıralayabiliriz:

Birleşik Kıbrıs Partisi (BKP- İzzet İzcan), Yeni Kıbrıs Partisi (YKP- Murat Kanatlı), Kıbrıs Sosyalist Partisi (KSP-Mehmet Birinci), Bağımsızlık Yolu Partisi (BYP- Münir Rahvancıoğlu), Toplumcu Kurtuluş Partisi/Yeni Güçler (Dr. Mehmet Çakıcı), Sol Hareket (Abdullah Korkmazhan).

KKTC’nin en sağlam kurumlarının başında bağımsız mahkemeler geliyor. Yargıçlar karar verirken yasalara ve vicdanlarına bağlı kalıyorlar. Anayasa Mahkemesi’nin hükümeti zora sokan kararlarını tartışmak bile kimsenin aklından geçmiyor! Ama AKP iktidarı son dönemde KKTC yargısına da el attı! Oradaki bağımsız yargı düzenini “AKP Yargısı”na benzetmek için yeni adımlar atılıyor. Tayyip Erdoğan’ın, KKTC Anayasa Mahkemesi’nin Kuran kursları konusundaki bir kararına verdiği ölçüsüz tepki, bu adımların ilk habercisi oldu.

İslamcılık aşısı

KKTC Anayasa Mahkemesi, bir sendikanın başvurusu üzerine, 15 Nisan 2020 tarihinde verdiği kararla Din İşleri Başkanlığı Yasası’nın kimi maddelerini Anayasaya aykırı bulmuş ve Kuran kurslarının ancak Milli Eğitim Bakanlığı’nın denetiminde açılabileceğine hükmetmişti. Bu karar medyaya, “Kuzey Kıbrıs’ta Kuran kursları kapatılıyor” biçiminde çarpıtılarak servis edilince, İletişim Başkanlığı’nın yönlendirdiği yandaş basın, KKTC yargısına karşı saldırıya geçti. Tayyip Erdoğan da işin içyüzünü öğrenmeden hemen salvo atışına başladı. Üstelik her fırsatta “bağımsız” olduğunu öne sürdükleri KKTC yönetimine dünyanın gözü önünde “O kararı derhal değiştireceksiniz!” diye talimat vermekten de çekinmedi. Türkiye’de mahkemelere rahatlıkla müdahale eden Erdoğan, Kuzey Kıbrıs’taki yargıçlara da tehditle söz geçirebileceğini düşünerek şöyle konuşmuştu:

"KKTC Anayasa Mahkemesi Başkanı süratle bu yanlışından dönmelidir, yoksa bizim atacağımız adımlar da farklı olacaktır. Kuzey Kıbrıs artık her şeyiyle Türkiye’deki uygulamalar neyse bunları uygulama safhasına geçirme durumundadır...”

Halk kaygılı

“Türkiye’de ne varsa sizde de o olacak!” sözü, şimdilerde Kuzey Kıbrıs halkını en çok ürküten söylemlerden biri. Türkiye’de olup bitenleri yakından izleyenler, böyle bir durumda kendi başlarına neler gelebileceğini düşünerek kaygıya kapılıyorlar.

KKTC’de 212 camiye karşılık 156 okul varmış. Böyleyken, yine de daha çok cami yapılmasını istiyormuş Türkiye. Elçiliğin bu konudaki girişimlerinden yakınıyor yetkililer.

Kıbrıslı Türkler, AKP yöneticilerinin kendilerini “yeterince Türk ve Müslüman görmedikleri” için böyle zorlamalara başvurduklarını söylüyorlar. O yüzden de Kıbrıslı Türklere yapılmak istenen “İslamcılık aşısı”na şiddetle karşı çıkıyor.

Hala sultan külliyesi

Tayyip Erdoğan’ın 2018 yılında Haspolat bölgesinde açılışını gerçekleştirdiği Hala Sultan Külliyesi de bu çabaların bir parçası olarak değerlendiriliyor. 37 bin metrekare alana yayılmış bu yerleşke içinde Hz. Muhammed’in halası adına yaptırılan Hala Sultan Camisi ve din eğitimi yapan İlahiyat Koleji bulunuyor. Edirne’deki Selimiye Camisi’nden esinlenilerek yapılan 4 minareli bu camide 6 bin kişi aynı anda namaz kılabiliyor.

Külliyeyi Türkiye’nin Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlamak için çok uğraşmış Saray’dakiler. Ancak ülkenin Milli Eğitim Bakanı ve DTP Genel Başkanı Cemal Özyiğit onay vermemiş buna. Cemal Bey hükümetten ayrıldıktan kısa süre sonra ayrıntılarıyla açıkladı bu gerçeği. Yeni hükümet döneminde aynı isteğin yeniden gündeme gelebileceği söyleniyor.

KKTC Din İşleri Başkanı Prof. Dr. Ahmet Ünsal, Türkiye’den atanmış bir İlahiyatçı. TC’nin Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş gibi o da dinsel kisvesiyle ortalıkta dolaşıyor; çeşitli kurumları ziyaret ediyor; bakanlar, komutanlar ve yabancı misyon şefleriyle görüşüyor. Sık sık Türkiye’deki ve KKTC’deki törenlere, açılışlara katılıyor. Din İşleri’yle görevli bir memurun kamusal alanda böylesi bir eylemlilik içinde olması gözlerden kaçmıyor.

Düzeltme: Yazı dizimizin ilk bölümünde, Türkiye’deki kumarhanelerin Özal döneminde kapatıldığı belirtilmişti. Yasaklama kararı, gerçekte Özal’dan sonra, 1996 yılında alınmıştır. Düzeltiriz.

***

akp-nin-yargisi-kibris-a-ulasti-951867-1.

Kutlu Adalı’yı anarak…

Bu yıl Kutlu Adalı cinayetinin 25’inci yıldönümü idi.

Kutlu Adalı, Kıbrıslı yurtsever bir gazeteci ve yazardı. Özgürlüğü, bağımsızlığı, halkların kardeşliğini savunduğu için 6 Temmuz 1996 tarihinde evinin önünde öldürüldü. Öldürenler Türkiye’den gönderilmişti. “Kıbrıs’ı Rumlara satmaya çalışıyorsun” diyerek katletmişlerdi onu.

Kutlu Adalı, ölümünden iki gün önce Yenidüzen gazetesinde yayımlanan yazısında şöyle diyordu:

“Anavatan-Yavruvatan politikası, gelen Türk giden Türk, ölen Türk öldüren Türk politikasını doğurmuştur. Bu politikanın altında ezilen halk sesini çıkaramaz, özgürlüğünü, bağımsızlığını, kimliğini, kişiliğini göremez olmuştur.”

Türkiye ile bağımsızlık ve eşitlik temelinde kişilikli bir ilişkiyi savunuyordu Kutlu Adalı.

Türkiye’de Abdi İpekçiler, Uğur Mumcular, Bahriye Üçoklar, Ahmet Taner Kışlalılar neden öldürülmüşse Kutlu Adalı da o yüzden katledilmişti. Eşi İlkay Adalı da zaten “Kıbrıs’ın Uğur Mumcu’su” diyordu onun için.

Aradan geçen yirmi beş yıla karşın Kıbrıs halkı hiç unutmadı bu yürekli kalemini. Yeni kuşak gazeteciler de hep onu örnek aldılar kendilerine.

“Bu Memleket Bizim” platformunu oluşturan örgüt temsilcileri, 6 Temmuz’da Lefkoşa’daki gömütü başında andılar onu. Adalı’nın eşi İlkay Hanım da oradaydı. Gömütlükteki törenin ardından, öldürüldüğü ve adının verildiği Kutlu Adalı Sokağı’nı karanfillerle donattı sevenleri…

***

Türkiye ve Kıbrıs…

İki halkın yaşadığı acılar ne kadar çok benziyor birbirine değil mi?

Kıbrıs’la aramızdaki bu “uzaklığı” aşmamız gerekiyor artık!

Biraz ilgi, biraz anlayış, biraz duygudaşlık…

Bu yazı dizisini, Kıbrıslı ozan Fikret Demirağ’ın umutlu dizeleriyle bağlayalım:

“Bizi acıyla sözlediler, ama
Ey barış, biz senin nikâhlınız;
Seninle gireceğiz eninde
sonunda
Şarkıların altından geçip
Ve silahlarımızı dışarda bırakıp
Güzel günlerin dünya evine”