AKP Sözcüsü Ömer Çelik, "MYK’miz kayıtsız ve şartsız şekilde bu bildiriye karşıdır. Siyasete müdahale teşebbüsüdür. Bunun hiçbir tarafında masumiyet olmaz" dedi. Çelik, "Bildiriye sessiz kalsaydık adı muhtıra olacaktı" iddiasında bulundu.

AKP Sözcüsü Çelik: Sessiz kalsaydık bildirinin adı muhtıra olacaktı

AKP Sözcüsü Ömer Çelik, AKP MYK toplantısının ardından gündeme ilişkin açıklamalarda bulunuyor. 104 amiralin bildirisine ilişkin konuşan Çelik, “MYK'miz kayıtsız ve şartsız bir şekilde bu bildiriye karşıdır” dedi.

Bildiriye ilişkin "Sessiz kalsaydık adı muhtıra olacaktı" diyen Çelik, "Sessiz kalmayınca ifade hürriyeti diyerek meşrulaştırılmaya çalışılıyor" diye konuştu.

"Bu kadar sayıda askerin bir araya gelerek bildiri yayımlaması her demokraside anormaldir; bunu normalleştirmeye çalışanlar zımnen buna destek vermektedir" ifadesini kullanan Çelik, şunları söyledi:

"Bunun hiçbir tarafında fikir, ifade hürriyeti yok. Şahıslar zaten eleştirilerini ortaya koyuyorlar. Siz askeri sıfatları kullanarak, örgütlenerek bir gece yarısı geçmiş muhtıraların üslubuyla bildiri yayınlanacaksınız. Kendisine saygısı olan hiç kimse buna inanmaz. Bununla güçlü bir mücadelenin devam etmesi gerekir. Sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, yargı organlarının tepki verilmesinden büyük bir memnuniyet duyuyoruz."

Çelik'in açıklamasının tamamı şöyle:

"Cumhurbaşkanımızın Ankara dışında olduğu bir anda gece yarısı çıkıyorlar böylesine bir şey yayınlıyorlar.Bunun hiçbir tarafında bir masumiyet, vatanseverlik söz konusu olamaz. Yurt dışında, Avrupa'da tanıdığımız pek çok siyasetçi arkadaşlarımız arıyor, 'Türkiye'de ne oluyor' diyorlar. Böyle bir şey, hukuk, siyaset dışı, gayrimeşru bir teşebbüstür.

Burada fikir açıklamaya bağlı olarak ne zararı var diyorlar. Emekli askerlerin de parçası olduğu geçmişte vesayet dönemlerinde nasıl olduğunu biliyoruz. Geçmişte de bunu yapanlar vardı. Bu demokrasi ikliminin zehirlenmesine, sivil siyasetin yaralanmasına çanak tutulmadır.

Demokrasimizi geçmişte nasıl zehirlendiğini biliyoruz. Dolayısıyla 'bu kadar tepki vermeye ne gerek var' diye konuşanlar demokratik iklimi zehirleme teşebbüsünün bir parçası haline gelmiştir. Kendi iktidar dönemimizde pek çok vesayet teşebbüsüyle mücadele ettik. Bunların hangi bağlantılarla sunulduğunu çok iyi biliyoruz. Bu bildirinin tek hizmet etmediği şey Türkiye Cumhuriyeti, demokrasi ve sivil siyasettir. Baştan aşağı reddediyoruz. Siyasi ve hukuki olarak en güçlü şekilde mücadele edeceğiz.

CHP Sözcüsü diyor ki, 'evet bunlar eleştirilebilir ama bundan sonrası haksızlık olur' diyor. Geçmişte emekli askerlerinin de içinde olduğu bu vesayeti bilmiyor muyuz? İş işten geçtikten sonra, demokrasi, ekonomi, milli iradeler ağır yara aldıktan sonra ne diyorlardı; 'evet bunlar yanlıştır ama iktidarın da çok hataları vardır.

Kaçtıkları gri bölge burasıdır. Çok şaşırtıcı bir şekilde 'bunu niye bu kadar abartıyorsunuz' diye konuşanlar zehirleme faaliyetinin başka versiyonunu ortaya koyuyor. Muhtıra siyaseti mutasyona uğramıştır. Bunların yazılımında demokrasi bir virüstür, muhtıra ise bir aşı olarak kabul edilir. Ne zaman muhtıra görseler demokratik nefesleri oraya kadar devam eder. Bu üslup, içerikle gece yarısı ve 15 Temmuz darbe girişimi sırasında olduğu gibi, Cumhurbaşkanımız nerede ise oradadır. Gece yarısındaki yayınlanmasındaki anormalliği herkes görüyor. Hiçbir birimiz kendi kendimizi inkar edecek, aklımızı askıya alacak durumda değiliz.

'BUNUN HİÇBİR TARAFINDA FİKİR, İFADE HÜRRİYETİ YOK'

Bunun hiçbir tarafında fikir, ifade hürriyeti yok. Şahıslar zaten eleştirilerini ortaya koyuyorlar. Siz askeri sıfatları kullanarak, örgütlenerek bir gece yarısı geçmiş muhtıraların üslubuyla bildiri yayınlanacaksınız. Kendisine saygısı olan hiç kimse buna inanmaz. Bununla güçlü bir mücadelenin devam etmesi gerekir. Sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, yargı organlarının tepki verilmesinden büyük bir memnuniyet duyuyoruz.

Böyle bir teşebbüs karşısında üniversiteden yargı organlarına kadar güçlü bir şekilde sahiplenmenin olması Türkiye'nin kazanımlarının artık kurumsallaştığını gösteriyor. Türkiye'nin ne zaman AB açılımı olacak olsa bu şekilde zaman ayarlı bombalar, siyasi provokasyonlar, muhtıralar, siyasi krizler söz konusu olurdu. Şimdi Doğu Akdeniz, Libya, Karabağ'da karşımızdakilerle uğraşırken tam bu zeminde Salı günü AB Komisyonu Başkanı'nın Türkiye'ye ziyareti var iken zaman ayarlı bir provokasyonla karşı karşıya kaldığımız açıktır.

Bütün dünyaya 104 tane emekli amiral bu bildiriyi yayınlıyor. Yunanistan'ın nasıl sevindiğini görüyoruz. Bu kadar sayıda emekli askerin bir araya gelerek bildiri yayınlaması dünyanın her demokrasisinde anormal bir durum olduğunu fark eder ve buna karşılığında tavır alır. Bunu sıradan göstermeye çalışanların yaptığı şey buna zımnen destek vermektir. Bu millet, bu devlet askeri bürokrasi başta olmak üzere görevleri sırasında bu yetkileri veriyor, kabiliyetleri kazandırıyor. Ne için? Bunu millet için kullansınlar diye.

Size göreviniz sırasında devlet yetki ve üniforma vermiş, belli yerlere gelmişsiniz. Bu yaptıkları şey, aslında kendi bulundukları kurumu, TSK'yı da istismardır. En önemlisi devlet ve milletin verdiği yetkiye saygısızlıktır, o üniformaya saygısızlıktır. Anayasal düzen, demokrasi korunsun diye verilmiş üniforma, yetki ve sıfatların böyle kullanıyor olunması devlete ve millete saygısızlıktır. Kendi hizmetleri ile anılmaları gerekirken, görev yaptığı esnada başarıları varsa bunlarla anılması gerekirken böyle bir kirli teşebbüsle anılmaları kendilerine yaptıkları bir suikasttır.

'SİNSİ VE KÜÇÜK AKILLI, KURNAZCA YAKLAŞIM'

İlk anda birileri saygısız bir şekilde gece yarısı okumuşlar, sabahları okurlarsa ne olduğunu anlarlar gibisinden konuşanlar demokratik, anayasal düzenle ilgili okumaları sorunlu olanlardır. Çıkıp sadece fikrimizi açıkladık gibisinden kendilerini savunmaya çalışıyorlar. Tepki gösterildikten sonra bunu bilmiyormuş gibi davranmaların hiçbir sahici tarafı yok. Sinsi ve küçük akıllı, kurnazca yaklaşım olarak sadece kayda geçmiştir.

Hükümet mal bulmuş mağribi gibi üzerine atlıyor, büyütecek ne var diyenler, bu teşebbüslerin başarıya ulaşmasını arzu edenlerdir. Muhtıra gazeteciliğin mutasyona uğramış bir biçimiyle karşı karşıyayız. Sessiz kalsaydık adı muhtıra olacaktı, sessiz kalmayınca ifade hürriyeti diyerek meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Bu TSK'ya büyük haksızlıktır. Kahraman TSK mensupları büyük fedakârlıklarla vatan savunması için görev yapıyor. Silahlı kuvvetlerin bir zamanlar üniformasını kullananların bu şekilde gündeme gelmesi TSK'ya büyük haksızlıktır.

Böylesine bir saygısızlık, üslupsuzluk, vicdansızlık olabilir mi? Ama maalesef yapıyorlar. Türkiye'de tartışmanın, dünyadaki algının çerçevesine bakın. Türkiye'ye yatırım yapmak isteyenlerin, Türkiye ile ilişki geliştirenlerin içine düştüğü tereddütlü hale bakın. Bu affedilmez bir provokasyondur. Bunlar bu şekilde bildiri yanlıştır, ama AK Parti'nin işine yaradı diyorlar. Bu bildiriyi yayınlayanlardan bazılarının hangi partiye üye oldukları bellidir. Kimin işine yarıyor diye baktığınız andan itibaren demokratik eylem açısından hiçbir şekilde adım atamazsınız. Ana muhalefet AK Parti'nin gündem değiştirmeye çalışıyor diyor. Gündemi değiştirmeye çalışanlar bu bildiriyi yazanlardır. AK Parti ne yapmıştır? Antidemokratik kötü bir geleneği canlandırmaya karşı demokratik tavır koymuş. Bu mudur suç?"

NE OLMUŞTU?

104 emekli amiral, Montrö tartışmaları ve ‘takkeli’ Tuğamiral Mehmet Sarı ile ilgili bildiri yayımlamıştı.. Bildiride, “Montrö Sözleşmesinin tartışma konusu yapılmasına/masaya gelmesine neden olabilecek her türlü söylem ve eylemden kaçınılması gerektiği kanaatindeyiz” denilmişti. Saray ve AKP sözcüleri ise bildiriye tepki göstermişti.

Bildiride, Montrö'nün Türkiye’nin haklarını en iyi şekilde koruyan bir anlaşma olduğu kaydedilerek şu ifadelere yer verilmişti:

“Montrö; sadece Türk Boğazlarından geçişi düzenleyen bir sözleşme değil, Türkiye’ye İstanbul, Çanakkale, Marmara Denizi ve Boğazlardaki tam egemenlik haklarını geri kazandıran, Lozan Barış Antlaşmasını tamamlayan büyük bir diplomasi zaferidir. Montrö, Türkiye’nin II. Dünya Savaşında tarafsızlığını korumasına imkân yaratmıştır. Bu ve benzeri nedenlerle, Türkiye’nin bekasında önemli bir yer tutan Montrö Sözleşmesinin tartışma konusu yapılmasına/masaya gelmesine neden olabilecek her türlü söylem ve eylemden kaçınılması gerektiği kanaatindeyiz.”

Deniz İkmal Komutanı Tuğamiral Mehmet Sarı’nın fotoğrafı için ise şu görüşler dile getirilmişti:

“Diğer taraftan; son günlerde basında ve sosyal medyada yer alan kabul edilemez nitelikteki bazı görüntüler, haber ve tartışmalar ömrünü bu mesleğe adamış bizler için çok derin bir üzüntü kaynağı olmuştur. TSK ve özellikle Deniz Kuvvetlerimiz son yıllarda; çok bilinçli bir FETÖ saldırısı yaşamış ve çok değerli kadrolarını bu hain kumpaslara kurban vermiştir. Bu kumpaslardan çıkarılacak en önemli ders; TSK’nin, anayasanın değişmez, değiştirilmesi teklif edilemez temel değerlerini titizlikle sürdürmesi zaruretidir.”