Olmaz gibi görünen olduğunda, zaten başka türlü olamazdı, geç bile kaldı, denildiği zamanlardayız.

RTE-AKP iktidarının en önemli başarılarından biri, muhaliflerinde oluşturduğu “onu yenebilmenin yolu ona benzemekten geçiyor” fikri. RTE’ye özgü bir hal değil bu, ne de onun özgün becerisiyle de ilgili. Var olanın sanki kendiliğinden var olmuş, kaçınılmazmış gibi algılanması, kendiliğinden olmuyor.

Sihirli kavram, “toplum böyle istiyor” iddiası.

Sanki, toplumu oluşturan bireyler herhangi bir etki altında kalmadan, tümüyle kendi iradeleriyle yöneticisini seçiyormuş düşüncesine dayanıyor. Dahası, RTE’nin toplumun kendi iç dinamiklerinin bir yansıması olduğunu sanılıyor. Somutlaştırırsak, Türkiye’de siyasal İslam’ın, “Kemalist Cumhuriyetin” mağdur ettiği dindarların yıllar süren ezilmişliklerinin patlaması olduğu yalanı, tam da bu düşünceyi örnekliyor. Türkiye ağırlıkla muhafazakardır, dindardır, milliyetçidir genellemesi de öyle.

RTE-AKP’yi iktidara getiren koşulları gözardı etmekten başka RTE’nin iktidarını sürdürmek için toplumu nasıl cendereye aldığının da üstünü örtüyor, bu yaklaşım. Sosyal medyada basit bir eleştiri yazdığı için hakkında soruşturma açılan on binlerce kişi, tutuklananlar, işten atılanlar, sürülenler bile yeter bu düşüncenin yanlışlığını kanıtlamaya.

Derdim, iktidarın kendisine rızayı nasıl inşa ettiği değil, iktidarın muhalefeti de aynı yanlış bilincin esiri yapması.

AKP’ ye karşı ana muhalefet olarak görülen CHP’nin, siyasal iddiasına biraz yakından bakan birinin, CHP yönetiminin olmak istediği “şeyin”, “ahlaklı bir AKP’ den öte bir şey olmadığını rahatlıkla görebilmesi de bu yüzden.

CHP içinde olup da bu gerçeği görenlerin büyük çoğunluğunda ise başka türden bir AKP’lilik var. CHP’de yönetim değişikliğinin olmasının mümkün olmadığı inancı. İşte asıl mesele de burada yatıyor. CHP’de parti yönetimi ve parti içi seçim sisteminin AKP’nin bire bir aynısı olduğu gerçeğini görebilmek.

CHP yönetiminin sağcılaşmasını, sağdan oy alma fantezisi için dindarlaşmasını eleştirenler, CHP yönetimi delegenin tercihiyle biçimleniyor ve delege de yine bu yönetimi seçer, diyorlar.

İktidarda olma ve yağmayı dağıtma gücüne rağmen, AKP’de delegeler özgür iradeleriyle mi RTE’yi seçiyorlar, yoksa RTE’ye en küçük bir muhalif ima da bulunanlar bile tasfiye edildiği, delegeler emir komuta ile seçildiği için mi her kurultayı rahatlıkla kazanıyor? Babacan ve Davutoğlu, parti içi demokrasi onları istemediği için mi çaresizce ayrılıp başka parti kurmak zorunda kaldılar?

Peki CHP? CHP önümüzdeki aylarda seçimli kurultaya gidiyor. İlçe ve il kongreleri sizce serbest, özgür seçimlerle mi gerçekleştiriliyor, yoksa var olan yönetime oy vermesi şüpheli olanlar bir bir tasfiye mi ediliyor? Hatta, Mardin’de olduğu gibi bütün bir ilin kurultaya girmesinin engellendiği daha kaç örnek var?

Kendisini seçecek delegeleri kendisi seçerek girdiği bir seçimden “başarıyla” çıkmayı uman bir sosyal demokrat partiden söz ediyoruz!

RTE, kendi istediğini elindeki her tür zor aygıtı ile topluma dayatıp, sonra da toplum istediği için ben böyle yapıyorum diyor. Peki CHP?

Lider ve avanesinin yenilmezlik miti, aslında ona oy vermeyecek, onu desteklemeyecek, ondan faklı fikirlere sahip olanlarda bile ona yanaşmazsam seçilemem düşüncesini doğuruyor.

Siyaset, toplum böyle diye “psikolocik-sosyolocik” tahlil yaptığını sanıp, edilgenleşmek demek değil; siyaset toplum nasıl değişir sorusuna yanıt arayacak pratiği örgütlemek. AKP’nin değiştirmeye çalıştığı ve tıkandığı topluma başka bir değişim imkanını göstermek. Tabi önce muhalefet içinden başlayarak.