AKP’ye TAMAM demek için emekçilerin çok nedeni var!

Aysun Gezen - KESK Eş Genel Başkanı

24 Haziran seçimleri emekçiler açısından sömürünün, güvencesizleşmenin, geleceksizleşmenin, geçim sıkıntısının derinleşmesine karşı emekten yana, eşit, özgür, laik bir ülke yaratmanın önemli bir uğrağı.

16 yıllık iktidarı süresince neyi yok ettiyse onu seçim vaadine dönüştürdü AKP. Çocuklarımızın ve bu toplumun geleceğini yapboz tahtasına çevirerek çaldıkları yetmedi, tercih ve kayıt kılavuzunu seçim şantajı haline getirdiler.

Öğretmen atamalarından, tüm çalışanlara ayrımsız 3600 göstergeye birçok “rüşvet”i, “bizi seçerseniz bir düşünürüz” edasıyla savurup duruyorlar. Oysaki iş güvencesi, insanca, onurlu bir yaşam sürmek için yetecek ücret, emeklilere dini bayramlarda verilecek “ikramiye” gibi rüşvete dönüştürülen vaatler emeğimizin, alın terimizin hakkıdır ve AKP tarafından seçim rüşvetine çevrilmesi asla kabul edilemez.

1980lerin başında başlayan neoliberal dönüşümü çok daha saldırgan bir biçimde uygulayacak fail olarak iktidara gelen AKP, OHAL/KHK rejimini bu dönüşümü hızla hayata geçirmek için seferber etti.

Bir KHK ile grev yasaklarını genişletti, performans sistemini “yasa”laştırdı, esnek, güvencesiz istihdamı hakim kılacak adımlar attı.

“Hiçbir fabrikada tek bir grev olmamasıyla”, grev hakkının yasaklanmasıyla böbürlenen AKP iktidarı eğitimden sağlığa, ulaşımdan iletişime tüm kamu hizmetlerini piyasalaştırdı.

Emeğimizle, alın terimizle yarattığımız kamusal varlıkları emperyalistlere ve yerli işbirlikçilerine peşkeş çekti. Şeker fabrikalarını haraç mezat sattı, 2004’ten bu yana yaklaşık 61 milyar dolarlık özelleştirmeye ek olarak Varlık Fonu ile 200 milyar dolarlık varlığı doğrudan Saray’a bağladı, hem de her tür denetimden kaçırarak. Türkiye’nin 2018 bütçesine denk/onu aşan bir kaynak AKP kendi siyasal İslamcı-faşist rejimini kurumsallaştırabilsin diye gasp edildi, emperyalistlerden kredi alınabilsin diye bütün varlıklarımız ipotek edildi. Bu kurumlar şirkete dönüştürüldü, çalışanlar da güvencesizliğe, sefalete mahkûm edildi.

Yerlilik ve millilik nutukları atanlar ülkemizi dışa bağımlılığını derinleştirdi, emperyalist sömürüyü derinleştirdi.
Kamu ihale kanununda yapılan değişikliklerle belirli sermaye çevreleri kayırıldı, kamu kaynakları AKP’nin kendi sermaye çevresini yaratmak üzere yandaşlara akıtıldı, yolsuzluklar muazzam arttı.

Savaş politikalarını finanse etmek, sermayedarlara teşvikler, vergi affı/indirimi/teşviki sağlamak için elini emekçilerin cebinden çekmeyenler bütün yükü halkın, emekçilerin sırtına yükledi. Çok büyük bölümü emekçilerin ücretlerinden ve harcamalarından toplanan vergiler bir tek emekçilere kamusal hizmet olarak geri dönmedi. Zamlarla emekçiler bu yükün altında ezildi, asgari ücret artışla dahi açlık sınırının altında kaldı.

Enflasyon, hesaplamadaki ayak oyunlarına rağmen çift hanelere ulaştı, işsizlik arttı, taşeron çalışma yaygınlaştı. AKP döneminde kamuda taşeron çalışma 267 kat arttı. AKP taşerona kadro müjdesi adı altında kendi kadrolaşmasına, çalışanların tasfiyesine, şirketleşmeye, güvencesizleşmeye hız kazandırdı. Binlerce işçi müjde beklerken işinden oldu.
Mülakat, güvenlik soruşturması adı altında torpil, kayırmacılık arttı. İşe girebilmek, çalışmaya devam edebilmek ve yükselebilmek için AKP’nin kapı kulu olmak tek geçer akçe sayıldı. Liyakat yok edildi.

AKP yoksulluğu ve onu yaratan koşulları ortadan kaldırmak şöyle dursun, yoksulluğu yönetilebilir kılmak ve oya çevirmek için sosyal yardımları seferber etti.

Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik başta olmak üzere bütün kamusal hizmetleri özelleştirdi. Parası olmayanlar eğitim alamadı, dinci-gerici cemaat, tarikat ve vakıflara mecbur bırakıldı. 14,4 milyon insan muhtaç duruma getirildi. Emekçiler emekliliğinde sefalete itildi.

Işte OHAL/KHK rejimi bütün bu saldırıların zemini olarak seferber edildi ve 7 kez uzatıldı. 116 bin kamu çalışanı hiçbir ön soruşturma, yargı süreci işletilmeksizin, işinden, geleceğinden edildi, çalışma hakkı gasp edildi.

10. Kalkınma Planı’nda kamuyu piyasanın önünü açmak ve krizi aşmakla mükellef kılan AKP, 2019-2023 yıllarını içeren 11. Kalkınma Planını bugün emek alanında yaratılan yıkımı derinleştirecek ve daha da saldırgan biçimde uygulayacak bir anlayışla yapılandırıyor ve seçimi bir şekilde kazandığı takdirde çok daha büyük boyutlarda yoksulluk, güvencesizlik, kamunun tasfiyesi bizleri bekliyor olacak.

Biz emekçiler;
»Daha fazla kar için emeğin haklarını, işçi sağlığı ve iş güvenliğini bir maliyet kalemine indirgeyip azaltmaya çalışan patronlara karşı daha fazla ölmemek, açlığa, yoksulluğa mahkum kalmamak için emek düşmanlarına;

»İş güvencemize en büyük saldırı olan KHKlerle haklarımızın çalınmasına;

»Güvencesiz, esnek istihdama, performans sistemine, taşeronlaşmaya;

»Sendika hakkımıza saldırılmasına, mülakata, torpile, kayırmacılığa;

»Emeğimizle, alın terimizle yarattığımız varlıkların emperyalistlere, yerli işbirlikçilerine peşkeş çekilmesine, özelleştirmelere, Varlık Fonuna;

»Zenginler daha da zengin olsunlar, AKP kendi çevresinde, kendine bağ(ım)lı sermayedarlar yaratsın diye sömürülmeye, yoksullaştırılmaya;

»Kamu kurumlarının şirketleştirilmesine, emekçilerin kapı kullarına çevrilmesine HAYIR diyoruz.

»Grevli toplu sözleşme hakkımız için, iş güvencemiz için, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik başta olmak üzere herkes tarafından ulaşılabilir, eşit, parasız, nitelikli kamusal hizmet için, vergi adaleti için, insanca yaşayacak ücret için, adil bir vergi toplama ve eşit bölüşümü esas alan bütçeleme anlayışının hayata geçirilmesi için AKP’ye “yeter, TAMAM” diyoruz.

Neoliberal politikaların daha saldırgan uygulayıcısı olan AKP 16 yıllık iktidarı boyunca bu yıkımın sorumlusudur ve neoliberal politikalar da uygulayıcısı AKP de asla çözüm olamaz.

Başka bir dünya, başka bir memleket mümkün ve emekçilerin TAMAM’ı Gezi’yle başlayan, 7 Haziran seçimleriyle, Hayır’la, adalet yürüyüşüyle devam eden bu dalgayı TAMAM’ına erdirecek.

Emekten yana, eşit, özgür, demokratik, barış içinde, laik bir ülke için TAMAM!