2010 Anayasa referandumu solda büyük bir kırılma yarattı. Sol liberaller bu süreçte tamamen AKP’nin arkasına dizildi. ‘Yetmez ama evet’çilik bugüne gelirken AKP’nin günahlarına ortak oldu. Sosyalist sol ise ilk günden bugünleri öngördü.

AKP’yi destekleyen sol liberallerin utancı: ‘Yetmez ama evet’çilik
Fotoğraf: İHA

BirGün Politika Kolektifi

12 Eylül 2010 Anayasa Referandumu solun ciddi polemiklere girdiği bir dönemdi. Bir tarafta ‘‘yetmez ama evet’’ ya da ‘‘evet’’ diyerek AKP’yi destekleyen sol liberaller, diğer tarafta AKP’ye ve Anayasa değişikliğine karşı ‘‘hayır’’ diyen CHP, sosyalistler ile demokratik kitle örgütleri. Bunların haricinde Kürt hareketi ve onun çevresinde boykotu örgütleyen kesimler…

‘Yetmez ama evet’ kampanyası 2010 yılında Anayasa değişikliğiyle Türkiye’nin daha demokratik bir ülke olacağını salık veriyordu. Bu referandumdan sonra ülkedeki ‘demokratikleşme’ hamlelerinin daha kolay yapılabileceğini ve ülkenin ‘statüko’dan kurtulacağını söylüyorlardı. Bu kesim ‘hayır’ cephesinde yer alan solu da statükoculuk ve ulusalcılıkla itham ediyordu.

İçinde ÖDP, TKP, Halkevleri, EMEP’in yanı sıra TMMOB, DİSK ve KESK gibi demokratik kitle örgütlerinin de olduğu ‘hayır’ cephesi ise bu anayasanın ülkeyi daha da otoriter bir hale getireceği uyarısında bulunuyorlardı. CHP de ‘hayır’ için tüm örgütünü seferber etmişti.

Anayasa değişikliğinden sonra yaşananlar Hayır cephesini haklı çıkardı. Bu değişiklikten sonra başta o dönemki adıyla HSYK iktidarın kontrolüne geçti. Tarih ‘yetmez ama evet’çilerin utancını yüzlerine çarptı.

DSİP

DSİP Genel Başkanı Doğan Tarkan Radikal’de “Neden yetmez, neden evet?” başlıklı bir yazı yazmış, “Evet” kazanırsa darbeciler, ulusalcılar, ırkçılar, 12 Eylül yandaşları bir darbe daha yiyecektir. Ve özgürlükçü bir anayasa için mücadele başlayacaktır” demişti. Doğan Tarkan yazısında tarihe geçecek şu cümlelere yer vermişti: “13 Eylül günü eğer ‘hayır’ oyları çoğunluğu sağlarsa bu toplum 12 Eylül Darbesi’ni onaylamış olacaktır. ‘Hayır’ için çalışmış, ‘evet’in kazanması için kolunu kıpırdatmamış herkes bu sonuçtan sorumlu olacaktır. 12 Eylül’ü savunmuş olmanın utancını yaşayacaktır. Darbeciler kazanmış olacaktır… İşçiler, emekçiler, Kürtler, 12 Eylül’ün kendisinden ve sonuçlarından etkilenenler kaybetmiş olacaktır. Darbelere karşı mücadele edenler, özgürlük isteyenler kaybetmiş olacaktır.”

Referandum sonrası Erdoğan kendilerine çabaları ve duruşu için teşekkür etmiş, Doğan Tarkan da bu teşekkürü başbakanın bir inceliği olarak sevinçle karşılamıştı.

DSİP'ten Roni Margulies de “Millet askerin anayasasını ben bozarım deyince oylarıyla askere nanik yapmış olacak” diyordu.

Baskın Oran “Biz de biliyoruz AKP'nin paketi makyaj yaparak sunduğunu, yetersiz olduğunu. Ama bir daha böyle bir fırsat ele geçmeyecek. 'Hayır' ya da 'boykot' diyenler, AKP üzerinde baskı yapmanın tek yolunu kaçıracaklar.”

BDP İstanbul Milletvekili Ufuk Uras da Doğan Tarkan’a çok benzer şekilde “bu paketin geçmemesi Ergenekoncuların zaferi olur” derken “Hayır demek solu sol yapan bütün değerleri inkâr etmek anlamına geliyor. Bu yaştan sonra Ergenekoncu cepheye su taşımanın anlamı yok” diyerek referandumu Ergenekon’la hesaplaşmaya bağlıyordu.

Birikim Çevresi

Birikim çevresinin 2010 referandumunda aldığı tutum “Yetmez Ama Evet” kampanyasıyla bütünleşti. Birikim dergisi sosyalistlerin sürdürdüğü sosyalizm ve demokrasi tartışmalarını “solla harmanlanmış bir liberal demokrasinin genişletilmesi” çerçevesine sığdırarak özgürlükçü tutumun referandumda evet demek olduğunu savundu. “Asker-sivil bürokrasi çekirdekli cenahın” vesayetçi zihniyetinin karşısına referandumda evet diyerek dikilmek gerekirdi. 2002’de AKP’yi “Muhafazakâr Demokrat İnkılap” söylemiyle selamlamakla, 2010’da evet demek arasında güçlü bir bağ bulunmaktaydı. Ömer Laçiner “sosyalist sıfatlı mikrokozmoz”, Ahmet İnsel “CHP’nin peşinden giden sol”, ve Murat Belge ise “merkezinde Kemalizm olan cephe” diyerek hayır diyenleri tanımladılar. AKP ve cemaat gibi İslamcı yapıların ABD ve AB desteğiyle kısa yoldan merkez siyaseti demokratikleştirebileceğine dair duyulan inanç Birikimcilerin 2010 referandumunda evet demesine yol açtı.

Eşitlik ve Demokrasi Partisi

ÖDP’den Ufuk Uras ile birlikte ayrılan Özgürlükçü Sol Hareket, SHP ve bazı Alevi örgütlerinin yöneticilerinin yer aldığı yeni “sol” parti Mart 2010’da Eşitlik ve Demokrasi Partisi adıyla kurulmuştu. Genel Başkanı Ziya Halis yaptığı açıklamada referanduma sunulan değişiklik paketinin eşitlikçi, demokratik, özgürlükçü ve sosyal bir anayasa ihtiyacının güncelliğini ortadan kaldırmadığını, sadece kısmi bazı iyileşmeler getirdiğini, ama mevcut statükocu güçlerin buna bile razı olamadıklarını belirterek, bu durumda referandumda ‘hayır’ tutumunu almanın darbecilerin hazırladığı 1982 Anayasası’na dolaylı da olsa ‘evet’ demek anlamına geleceğine işaret etmişti. EDP, referanduma sunulan Anayasa değişiklik teklifine ‘evet’, bunu hazırlayan AKP zihniyetine ve iktidarına ‘hayır’ dediğini açıklamıştı.

Kürt Hareketi

12 Eylül'deki referandumda sandığa gitmeme çağrısıyla Barış ve Demokrasi Partisi, Toplumsal Özgürlük Platformu, Sosyalist Demokrasi Partisi, Ezilenlerin Sosyalist Partisi, Partizan, Demokratik Haklar Federasyonu, Emekçi Hareket Partisi, Sosyalist Gelecek Parti Hareketi, Sosyalist Birlik Hareketi, Devrimci İşçi Partisi Girişimi, Demokrasi ve Özgürlük Hareketi, Sosyalist Dayanışma Platformu, Köz, Türkiye Gerçeği, Sosyalist Devrim Parti Girişimi olmak üzere sol siyasi parti ve oluşumlar bir araya gelerek Emekçilerin ve Ezilenlerin Boykot Cephesi’ni kurmuştu. Emekçilerin ve Ezilenlerin Boykot Cephesi, "Önümüze tarihi bir fırsat çıkmıştır. 'Yamalı' ya da 'yamasız', hiçbir şekilde 12 Eylül darbe anayasasını istemediğimizi boykotla göstermenin, şimdi tam zamanıdır" demişti. Boykota çağrı için yapılan mitinglerde BDP Genel Başkanı Demirtaş “12 Eylül günü referandumu boykot etmek için sandıklara gitmeyin. Boykot çağrımıza kulak verin. Eğer sandıklara gidecek olsanız CHP, MHP ve AKP üçlüsüne hizmet etmiş olacaksınız. Onlara, sandıklara gitmeyerek gereken dersi vermeliyiz. İşte bunun için, referandum bize tarihi bir fırsat veriyor” demişti.

Seçim sonuçlarında Kürt hareketinin güçlü olduğu bölgelerde katılım oranı düşük çıkarken bu bölgelerde neredeyse hayır oyu yok gibiydi.

Diyarbakır’da referandumun ardından BDP il binasında marşlar çalınıp, havai fişek gösterileri yapılmıştı. BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Halkımızı kutluyorum. Bu başarıyı demokratik özerklikle taçlandırana kadar mücadeleye devam diyoruz” demiş, BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak da seçimde halkın demokratik özerk Kürdistan isteğini dile getirdiğini söylemişti.

Devrimci Hareket

Devrimci Hareket “Evet-Hayır tercihinin” faşist anayasanın makyajını tazelemekten öte bir anlamı olmadığını, halkın geleceğinin evet-hayır ikilemine sıkıştırılamayacağını söyleyerek referandumda sandığa gitmeme kararı aldığını açıklamıştı. Referandum sonrası yaptığı açıklamada ise halk oylamasının, emperyalizmin ve işbirlikçilerinin ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde sonuçlandığını, HSYK’nin yapısı ve Anayasa Mahkemesi ile ilgili değişiklikle de sistemin işleyişindeki damar tıkanıklıklarının giderildiğini belirtmişti.

ÖDP

Özgürlük ve Dayanışma Partisi, 12 Eylül referandumuna en hızlı tepki gösteren partilerdendi. TKP, EMEP ve Halkevleri ile kurulan “Hayır Cephesi” 2010 Anayasa referandumuna karşı en net ve güçlü karşıt çizgiyi oluşturdu. DİSK, KESK, TMMOB’nin de içerisinde yer aldığı Hayır Cephesi, ülkenin her yerinde Anayasa’ya Hayır oyu için mitingler düzenledi.

ÖDP için referandum 12 Eylül darbesiyle hesaplaşma değildi, AKP ve Gülen cemaati zaten 12 Eylül ürünüydü. Referandum da bu ortaklığın yargıyı ele geçirme operasyonuydu.

Anayasa Referandumu iktidar, cemaat, liberal çevreler tarafından demokrasi özlemi çeken mağdurlar karşısında konumlanan statüko ve darbecilere sempati duyan ulusalcılar karşıtlığı anlatısı üzerinden savunuluyordu. 12 Eylül darbesinin ardından yıllarca hapis yatmış, dönemin ÖDP MYK üyesi Oğuzhan Müftüoğlu’nun “Biz 12 Eylül’ün mağduru değil muhatabıyız” sözleri ise bu duruma partinin yaklaşımını özetliyor.

Fotoğraf: BirGünFotoğraf: BirGünFotoğraf: BirGünFotoğraf: BirGünFotoğraf: BirGün

“12 Eylül Anayasasını da AKP Anayasasını da Kabul Etmiyoruz”, “12 Eylül’de Gülen’lere Hayır” gibi sloganlarla, anayasa referandumunun reddi için önemli kampanyalar düzenlendi. Ankara ve İstanbul’da iki büyük miting yapıldı.

2010 Referandumu Türkiye solu açısından tartışmalı gündemlerden biriyken, ÖDP için de ayrı bir anlam taşıyordu. Referandum sürecinde dikkat çeken “Yetmez Ama Evet” sloganı ile anayasa değişikliğini destekleyen DSİP, EDP (sonrasında Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi) gibi kesimler, ÖDP’nin kurucusu olduğu “Hayır Cephesini” hedef alan yazılar ve açıklamalarda bulundu. AKP ve cemaatin Türkiye’yi demokratikleştireceğini savunan bu çevreler ile ÖDP arasındaki gerilim, referandum öncesine dayanıyordu.

ÖDP’nin 2009 kongresinde eski genel başkanı ve dönemin bağımsız milletvekili Ufuk Uras ve takipçileri 2 yıllık tartışmalı bir sürecin ardından genel başkanlık seçimini kaybedip partiden ayrılmıştı. Uras ve çevresinin, ÖDP’nin çoğunluğunu temsil eden siyasi tutumun aksine liberal, iktidara karşı yumuşak tavırlı ve BDP eksenindeki pozisyonu ÖDP içerisinde ayrılığı getirmişti. Ardından yine bu çevrenin bayraktarlığını yaptığı “Yetmez ama Evet” sloganı, Türkiye solunun en tartışmalı ve trajik tutumlarından biri olarak tarihe geçti.

EMEP

EMEP 12 Eylül'de referanduma gidecek olan Anayasa değişikliğinin ne demokratik ne de halkın çözüm bekleyen sorunlarına yanıt verdiğini, bu haliyle AKP’nin politik hesaplarının bir ürünü olduğunu söyleyerek “hayır” oyu vereceğini açıklamıştı. AKP’nin anayasa değişikliğiyle anti-demokratik sistemi meşrulaştırma ve güçlendirmeyi gözettiğine, ortada demokratik içerikli bir yargı reformu olmayıp yüksek yargıyı yürütmenin kontrol ve etkisine alan bir düzenleme olduğuna ve demokratikleşme görünümü ile seçimlere doğru siyasi rant elde etme hesabı güdüldüğüne dikkat çekmişti. EMEP “Mevcut anayasayı tutuculukla savunan ve bağlılığını ifade ederek hayır diyen muhalefet güçlerinden farklı olarak bu demokratikleşme aldatmacasına hayır diyerek yanıt vereceğini” belirtmişti. EMEP bu süreçte ÖDP, TKP, Halkevleri ile İstanbul ve Ankara’da ortak mitingler yaparak “hayır oyu” için emek vermişti. Bu mitinglerde Tüzel, anayasa değişikliği paketinde Kürtlerin taleplerine ilişkin hiçbir unsurun olmamasının da ‘hayır’ oyu kullanmak için yeterli bir sebep olduğunun altını çizmişti.

TKP

2010 referandumunda “hayır” bloğunda yer alan TKP “hayır” oyunun, AKP iktidarına karşı tavizsiz konumlanış anlamına geldiğini söylemişti. TKP, bu “HAYIR”, AKP’nin kendi iktidarını sağlamlaştırmak, yürütme erkinin diktatörlüğünü pekiştirmek için yaptığı ve yapmaya çalıştığı bütün yasal düzenlemelere topyekûn karşı koyuş, faşist 12 Eylül’ün halkımıza dayattığı anayasanın değiştirilmekte olduğu yalanlarını boşa çıkarmak ve 12 Eylül’e ve onun anayasasına karşı başından beri tavrını koyan, bu uğurda bedel ödeyen devrimcilerin kendi değerlerini yobaz-liboş koalisyonuna yedirmeyeceği anlamına gelir” demişti. TKP hayır oyu için ülkenin dört bir yanında tüm engellemelere rağmen mücadele ederken Ankara’da ve İstanbul’da EMEP, ÖDP ve Halkevleri ile ortak “Eşit ve Özgür Bir Ülke İçin 12 Eylül Anayasası'na da AKP Anayasası’na da Hayır” mitingi düzenlemişti. Dönemin TKP MK üyesi Erkan Baş mitingde “AKP'nin yaptığı şey, yıpranan 12 Eylül'ü tazelemektir, yenilemektir. Büyük bir yalan ve saldırı ile karşı karşıyayız.” diyerek uyarılarını dile getirmişti.

***

‘YETMEZ AMA EVET’ KAMPANYASI

2010 yılından bugüne en çok tartışılan başlıklardan biri ‘Yetmez ama evet’ kampanyası oldu. “Yetmez ama evet”çiler AKP’nin 2010 Anayasa Değişikliği Referandumu’yla antidemokratik, otoriter, tek bir kimliği dayatan devlet anlayışı ve faşist 12 Eylül darbesiyle hesaplaşma adına eksik de olsa olumlu bir adım olarak desteklenmesi gerektiğini iddia ediyordu. Kendini Marksist olarak tanımlayanlardan özgürlükçü, muhafazakâr demokrat olarak tanımlayanlara kadar akademi, edebiyat, kültür sanat dünyasından insanın toplumsal kesimleri evet oyu vermeye ikna etmek için kullandıkları slogandır. Bu sloganın isim babası Hayko Bağdat olmuştur. Günümüzde bu slogan “kullanışlı aptallık”la birlikte anılıyor. O dönem ‘Yetmez ama evet’ kampanyasına katılan birçok kişi daha sonra özür diledi.