Türkiye gibi bir ülkede, liberalizmin, muhafazakarlığın ve de faşizmin özelliklerini şu yada bu oranda içinde barındırarak iktidara gelmiş

Türkiye gibi bir ülkede, liberalizmin, muhafazakarlığın ve de faşizmin özelliklerini şu yada bu oranda içinde barındırarak iktidara gelmiş bir siyasal partinin başat görevi şüphesiz finans-kapital zorbanın taşeronluğunu yapmak olacaktır. ;Ancak oyunu aldığı kitlelere karşı bir nebzede olsa sorumluluğu olmalıdır ki gelecekte de aynı kitlenin oyunu alarak iktidarını sürdürebilsin. Bu sorumluluk en azından nihalesine dökülen ahlak kırıntılarının bir sonucu olarak beklenebilir. Çoğunluk yoksul kitlelerden alınan oyla gelen iktidar onlar için  değil de finanas-kapital zorbanın bekası için kullanılır olacağı, halka yönelik söylemle kapitalist sistem için yerine getirilen eylemin çelişkisi kaçınılmaz bir gerçekliktir.

Bu çelişki toplumun önemlice bir kısmının gözünden kaçmamaktadır. Ancak çelişkiyi görmek ve yaşananları okumak; tavır geliştirmek ve bu tavrı eyleme dökmek için yeterli olmamaktadır. Demirci ustasının deyimiyle “ akıl kemale erdi ömür bitti, demir tava geldi kömür bitti”  derken hayat da geçip gitmektedir. Aynı çelişkiyi gören gençler için ise durum çok farklıdır. Üniversite gençliğinin bir kısmının yaşadıkları sorunlar karşısında isyan etmeleri dinamik, üretken ve   daima sorgulayan yapılarından kaynaklanmaktadır.

İktidar erkini eline geçirenler yaptıkları işi allayıp pullamakta, allame-i cihan haline getirmekte bir hayli ustadırlar. Kendi yaptıkları işi olabildiğine büyültürken karşındakilerin yaptığını ise olabildiğine küçümsemek eğilimindedirler daima. İşte yumurtazede Burhan Kuzu’nun Dekana yönelik “ böyle yöneticiliği babam da yapar.” sözleri. Arkasındaki medya dahil bütün güçlerle yarattıkları dezenformasyon ürünü yaldızı kazıdığınız zaman ortaya söylemin tam tersi bir durum çıkmaktadır;

    * Meclis kürsülerinden yetmişli yılların gençliği için şiirler okuyup salya sümük gözyaşları ile methiyeler düzeceksiniz ama akabinde günümüzün gençliğine her türlü devlet şiddetini uygulayacak ve bununda ısrarla arkasında duracaksınız,
    * Referandum sürecinde 12 Eylül zulmü üzerinden propaganda yapacaksınız sonrasında YÖK gibi 12 Eylül kurumlarına sahip çıkacaksınız,
    * Sahip çıktığınız kurumda, kraldan çok kralcı olma özelliğiyle yumurta eylemine katılan öğrenciler için herkesten önce soruşturma başlatarak kaşıyan ve kaşınan bir YÖK başkanına sahip olacaksınız,
    * Benzin dört lirayı aşacak, akaryakıt üzerindeki vergileri görmezden gelip pişkince artan dünya petrol fiyatlarını neden göstereceksiniz,
    * Bir yandan artan dünya petrol fiyatlarından şikayet edecek öte yandan karayollarında hız sınırını yukarılara çekerek daha çok akaryakıt tüketimine neden olacaksınız,
    * Dini referanslarla bezenmiş bir yaşam tarzını her fırsatta empoze edeceksiniz ama; başta Hrant Dink cinayeti olmak üzere, Hatay’da, Malatya’da, Trabzon’da ve en son İstanbul’da  Süryani ile Müslüman evliliğinin reddi üzerinden işlenen din cinayetlerine karşı hiçbir sorumluluk hissetmeyeceksiniz,
    * Havayı, suyu, yer altı zenginliklerini, kamunun varlıklarını ardı ardına  satacak, ülkenin geleceğini ipotek altına alacak ve sıcak parayla günü kurtaracaksınız ve  bütün bunların ardından da başkalarının yönetimini küçümseyerek ne güzel yönettiğinizi dillendireceksiniz. Bütün bu gerçekler ortada ilken; “Efendiler böyle yöneticiliği babamda yapar” demezler mi?

Bunca beceriksizlik ortada dururken bir de kendilerini zeka küpü ilan etmezler mi. Hadi onları anladık, hem kel hem fodul durumunda kendilerinden geçmişler.Peki , bu efendilerin paçalarından zeka aktığını, öğrencilerin ise zekadan yoksun çapulcular olduklarını bangır bangır bağırarak televizyon ekranlarını işgal eden avanelerine ne demeli. Pek çok yandaş ekranda ardı ardına arz-ı endam eden Fikri Akyüz de onlardan sadece biri. Akyüz’e göre; Irak’taki Bush’a yönelik ayakkabı eylemi bir yaratıcılık ürünü çünkü işgale karşı bir mesaj içeriyor, oysa SBF’deki yumurta eylemi mesajdan yoksun kıt bir zekanın ürünü imiş. M.Türköne gibi hastalıklı bir durum demeye getiriyor. Oysa pespaye argümanlarıyla savunmaya çalıştıkları ve de içine düştükleri durum tam bir takıntı, tam bir paranoya. Bu paranoyak hal içerisinde elbette gençlerin bu işi neden ve niçin yaptıklarına kafa yoramazlar. Karşı göründükleri 12 Eylül kurumlarını aslında benimsemiş ve içselleştirmişlerdir. Dolayısıyla YÖK’e karşı isyanı anlamaları beklenemez. Yumurta atan gençler bir yandan  bu isyanlarını sembolize ederlerken diğer yandan da kendilerine reva görülen baskı ve zulmün sahiplerine “yumurtanın çıktığı yer kadar kirlisiniz gözümüzde” mesajını veriyorlar. Mesaj içermiyormuş; “anlayana sivri sinek saz, anlamayana yumurta bile  az.”

Küçük bir not : Cemaatin Taraf’ı, Emre Uslu kaleminden bir görevi daha yerine getirdi.geçtiğimiz günlerde.  Uslu, ( 06 Ekim 2010 tarihli Birgün’deki Postmodern terör örgütü başlıklı Sırçınar sohbetlerinde Kasap Hüseyin’in  ; “ Afganistan’daki uyuşturucu baronlarıyla işbirliği içinde elde edilen kaynağın örtülü ödenek kapsamında cemaat okullarının tesisi için kullanıldığı ortaya çıkarsa şaşmamak lazım.” sözleriyle Sırçınar gibi kahve sohbetlerine kadar düşmüş bir meseleyi )  klasik Taraf metoduyla;” Derin çevrelerden iyi haber alan kaynakları” sayesinde edindiği duyumları açıklamış. Gülen cemaatine uyuşturucu ve kara para komplosu hazırlanmaktaymış. “ Dünya çapında yayılan Gülen networkunun uyuşturucu ve kaçakçılıkla irtibatlandırılarak cemaatin bazı aktivitelerinin finanse edildiği” iddiası dile getirilecekmiş.

Eh körle yatan şaşı kalkar dememişler boşuna. Okyanus ötesinde malum geçerli politika, foyayı boyamakla foyalanmaktan kurtulmak adına önleyici savaş stratejisi örnek alınıyor. Wikileaks’ten gelecek yeni bombalara karşı  “ biz komployu öngörmüş, demiştik zaten” söylemiyle altlık oluşturma çabası olmasın sakın bunlar. Şeytan insanın aklına neler getiriyor değil mi?