Cumhurbaşkanı’nın, Kadın ve Adalet toplantısında “kadının fıtratı” üzerine söyledikleri öyle yankı yaptı ki, hukuk ve adaletle ilgili sözleri gümbürtüye gitti!

Bu gümbür gümbür “hukuk ve adalet “dersini kaçırmamak gerektiğinden, bugün bu dersi işleyeceğiz! İsteyen, konuşmanın bütününden daha fazla bilgi edinebilir!

Hukuka Giriş: “Adalet bambaşka bir şeydir. Hukuk, yasalar, eşitlik başkadır. Bazıları hukukla yasayı karıştırıyor. Hukuk başka bir şey yasa başka bir şeydir. Ben hukuk arıyorum hukuk, yasa benim için önemli değil. Hakkımı arıyorum, adil yöneticiler, yargıçlar arıyorum. Bunlar olduğu anda o ülkede huzur bulursunuz. İstediğiniz kadar cumhurbaşkanı, başbakan olun; adil yargıçlar yoksa durumunuz felakettir. Hukuk... Onu düzenli adil bir yasa olarak tanımlayalım. Otorite tarafından yapılır ama adalet hakikat duygusundan yola çıkar ve gerçek vicdanlar tarafından yapılırsa netice alırız. Her meseleye, adalet gözlüğüyle bakmak zorundayız. İnsanın yaşaması adaletle mümkün olur. Eğer devlet yasalar yapıp milletine bu yasaları dayatırsa oradan hukuk değil zulüm doğar.”

Gördüğünüz gibi, bir-iki paragraflık anlatım içinde, hukukun üstünlüğü, hukuk devleti olmanın yasa devleti olmaktan farklılığı, hukuk devletinin toplumda güven ve huzur açısından kaçınılmazlığı, hukuk devletinin adalet anlayışına dayanmasının gerekirliliği ve  millete dayatılmış yasaların hukuk değil zulüm olacağı bir güzel anlatılmış!

Tabii, hukuk, adalet, eşitlik, hakikat, vicdan gibi birçok kavramın tarife muhtaç olduğunu düşünebilirsiniz. Düşünebilirsiniz de, bir toplantı konuşmasında, bunları da tarif edecek bir “hukuk anlatımı” bekleyemezsiniz herhalde! Kaldı ki, AKP, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olarak, hukuk devleti, adalet, vicdanın AKP’cesini yüzlerce örnekle anlatmışlar bugüne kadar.

Torba yasalarla anlatmışlar; yolsuzluklara ilişkin takipsizlik kararıyla anlatmışlar; ÇED değerlendirmesini kuşa döndürmekle anlatmışlar; ölümcül koşullar taşıyan maden ocaklarına ruhsat vermekle anlatmışlar; protestoya kalkanlara acımasızca şiddet uygulamakla anlatmışlar; Alevileri din dersi almaya zorlayarak anlatmışlar; kadını,  “fıtratına mahkûm” olarak görmekteki ısrarlarıyla anlatmışlar; Dersim’e özür, Alevilere açılım derken, üniversite adını değiştirmeyi “açılım” yaparak anlatmışlar; inşaata ya Resulullah furyasıyla arazi ve emsal kıyakları çekerek anlatmışlar; AOÇ arazisine  ucube saraylar dikerek anlatmışlar; tarım arazilerini, dereleri, zeytinlikleri korumak varken, bunları kısa yoldan para kazanmak hırsına teslim ederek anlatmışlar.

Yani, anlatmışlar da, anlatmışlar! Hâlâ anlamayan varsa, söz ettiğim konuşmadan bir örnek vereyim. Şöyle diyor sayın Cumhurbaşkanı; “Başbakanlığım döneminde Galataport’un ihalesini yaptık. İhale bitti; kazananı belli. İki yıl geçti. Yargı karar veriyor; yürütmeyi durdurma. Böyle bir şey olabilir mi? Bu yatırımcı projelerini yapmış, milyonlarca dolar harcamış.  Eee, bu yatırımcı bundan sonra yatırım yapabilir mi? Ben ülkemde yargıya nasıl güveneceğim, inanacağım? Cumhurbaşkanı hıyaneti vataniye içinde olursa suçludur. Peki yargıç hıyaneti vataniye içinde olursa nedir?”

Yani Galataport ihalesinin, kente, kıyıya ve tarihe vereceği zararlar, -örneğin tarihe çekilecek çelik perde diye tanımlanıyor bu proje- ya da, ihale bedelinin düşüklüğü gibi birçok açıdan uyandırdığı kaygılar önemli değil. Ya yatırımcı gelmezse! Vay ki vay! Bir ihanet var ama hangi tarafa düştüğü karışık!

Bu konuşmayla Cumhurbaşkanı, kafalardaki karışıklığın giderilmesine yardımcı olmak istiyor anlaşılan! İstiyor ki, bildiklerimizi unutup, hukuk, hukuk devleti, adalet, eşitlik konusunda AKPceye çalışalım!

Aynı konuşmada Cumhurbaşkanı, Suriye’de yaşananlar karşısında Batı’yı suçlayıp, “batsın bu dünya” diyor: 

Ben de, hukuk ve adaletin bu kadar tepelenişine bakıp,  “Allahım bu dünyaya ben nasıl geldim!” diye soruyorum.

Not: Davutoğlu’nun, salı günkü grup toplantısında, “ kimse devletin önünde diz çökmeyecek, kimse devleti temsil eden kişilerin elini öpmeyecek. Çünkü bundan sonra amir olan millettir, memur olan devlettir” yolundaki sözleri de “siyaset bilimine giriş” olarak okutulabilir! Gündem izin verirse, haftaya bu derse gireriz!