Google Play Store
App Store

AKP 8’inci Olağan kongresi Ankara’da tamamlandı. Kongrenin en büyük çıktısı anlatacak tek bir sözü kalmayan iktidar görüntüsü oldu. Yenilik diye sağ siyasetten devşirilen isimler pazarlanırken kongreye rejimin seçimsiz Türkiye hayali ve yeni Anayasa vurgusu yansıdı.

AKP’nin iflas kongresi
Fotoğraf: AA

Öncü DURMUŞ

AKP 8’inci Olağan Büyük Kongresi dün Ankara Spor Salonu’nda, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla gerçekleşti. Kongre, toplumsal desteğini kaybetmeye devam eden ve çöküş dönemine giren bir iktidarın, belki de tarihine geçecek bir eşik olarak tamamlandı.

Miadını doldurmuş sağ siyasetten kalma isimler, büyük kulüplerin yıldız futbolcu duyurusuna benzeyen transferler, babadan oğula miras bırakılan kadrolar, 23 yıllık iktidar partisinin yeni Merkez Karar ve Yönetim Kurulu’nu (MKYK) oluşturdu.

Bu anlamda kongre, iktidarın mevcut potansiyelinin de gelecek dönemin yol haritası açısından da ipuçlarını barındırdı.

YENİ BİR ŞEY YOK

İlk dikkat çeken detay, kongrenin sönük havası oldu. “Doldurulan” tribünler, ezberlenmiş cümleler, “Recep Tayyip Erdoğan” sloganları eksik olmadı; ancak aylardır il kongrelerini gerçekleştiren iktidarın, yeniliklerden söz eden, “hatalarımızdan dersler çıkardık” laflarıyla estirmek istediği heyecan duygusu ve yaratılmak istenen umudu kongreye yansımadı.

Kongre sonrası en çok konuşulan konu, toplumsal olarak hiçbir karşılığı olmayan isimlerin kadroya eklenmeleri oldu.

SAĞ AKTÖRLERİN YENİ GÖREVİ

MKYK’de 36 isim yerini korurken, 39 yeni isim kurulda yerini aldı. Başka bir ihtimalin olmadığı üzere, Erdoğan’ın tekrar başkan seçildiği kongrede MKYK’nın yüzde 52’si yenilenmiş oldu. Böylece sık sık tekrarlanan yenilenme, kağıt üzerinde gerçekleşti; ancak kongre, ülkedeki başka bir gerçekliği de ortaya çıkardı.

İYİ Parti’den gelen Dursun Ataş, İdris Nebi Hatipoğlu, Kürşad Zorlu, Seyithan İzsiz ve Ünal Karaman; Gelecek’ten Nedim Yamalı ve Serap Yazıcı; hayatının neredeyse tamamı Almanya’da geçmiş, kariyerinde Alman Milli Takımı’nı tercih etmiş Mesut Özil gibi isimler, MKYK’de kendilerine yer buldu. Milletvekilleri Ünal Karaman, Mehmet Selim Ensarioğlu ve Serap Yazıcı Özbudun’un rozetlerini ise bizzat Erdoğan taktı.

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bu otoriter yolsuzluk düzenini kurmak için icat edildi” diyen Anayasa Hukuku profesörü Özbudun’un, ihraç edilen teğmenlerin hesabını AKP’den soracak olan Ünal Karaman’ın, eski İYİ Parti Başkanı Meral Akşener’in bir dönem sağ kolu olan Kürşad Zorlu’nun; yeni görevleri bu rejimi ayakta tutmak olacak. Şüphesiz, Erdoğan’ın gözüne girebilmek için can hıraş çalışacaklar. Ancak açığa çıkan çelişkinin kendisi de burada mevcut.

Ortaya çıkan fotoğraf, bir yanıyla 2023 seçimlerinde mevcut rejimi sağ siyasetle yenme stratejisinin yanlışlığını tekrar tekrar ortaya koyarken, diğer yanıyla iktidar cephesinin sıkışmışlığının bir yüzünü daha açığa çıkardı. Ancak şimdiden söyleyebileceğimiz bir şey var ki, ayakta durmak için tüm tuşlara basan iktidarın, “muhalif sağın” bu iflasından yenilik çıkaracak hali dahi yok.

SÖYLEYECEK SÖZ YOK

Bu tükenmişliğin en büyük kanıtı da mangalda kül bırakmayan Erdoğan oldu. Tehdit dili, saldırgan üslubu tek bir amaca hizmet etti. Tüm konuşması boyunca ayakta kalmak uğruna her şeyi yapabileceklerini göstermeye çalıştı. Hala güçlü olduklarını üye sayılarıyla ortaya koymayı denerken, son dönemde artan baskı politikalarının devam edeceğini, iktidarını eleştiren TÜSİAD’a “Yeni Türkiye’ye alışın” diyerek vurguladı.

“Kaos baronlarına diyoruz ki, bu devlet ve millet; sizin rüyalarınızı kabusa dönüştürme iradesine, gücüne, kudretine sahiptir. İşinizi düzgün yaptığınız sürece, ülkemize katma değer kattığınız, milletimize istihdam sağladığınız müddetçe hep yanınızda olduk, olmayı da sürdürürüz” sözleriyle sermayeye sınır koyan Erdoğan, “konuşmazsanız sorun yok” mesajı verdi. Kayıt dışı siyaset olarak adlandırdığı eleştirilerini de, meydan okuyarak taçlandırdı. “Siyaset yapmak istiyorsanız er meydanına gelin” dedi.

Sermayeye gelişigüzel okuduğu “er meydanı” gözdağını, muhalefet için ise kullanmadı. Kayyum siyasetiyle halkın belediyelerine el koyan, açılan soruşturmalarla muhalefet belediyelerini etkisiz kılmaya çalışan bir yolu tercih eden Erdoğan, son iki seçimde uğradığı hüsranı ‘terörize’ etmeye çalıştı. Erdoğan, “Muhalefetin, seçim kazanmak için terör örgütleriyle, anti-demokratik güç merkezleriyle güç birliği yapacak kadar gözünü karartması, ülkemizi toksik demokrasi sorunuyla karşı karşıya getirmiştir” diye konuştu.

İktidarın iflas ediyor oluşunun gerçekliği de Erdoğan’ın konuşmalarında gizli. Çünkü gösterdiği 2071 hedefine dair bile artık ne bir vaadi var, ne de söyleyebilecek bir sözü kaldı. Ekonomik kriz için kısıtlı sözü olan Suriye’yi işaret etmek dışında, halkı ikna edebilecek tek bir kelime çıkamadı ağzından. Ülke sorunlarına bir türlü değinemediği konuşması, toplumun neredeyse, daha Erdoğan söylemeden, tahmin ettiği hedef almalarla tamamlandı.

Hal böyle olunca kongrede, ne bahsedilen yenilikler ne de topluma güven verebileceği tek bir unsur ortaya koyabildi Erdoğan. Mesut Özil’den Ünal Karaman’a, Kürşad Zorlu’dan yolsuzluklarla adı geçen Melih Gökçek’in oğlu Osman Gökçek’e kadar, “yeni” diye lanse ettiği aktörlerin yanında, bizzat Erdoğan’ın da elinde bu halka anlatacak yeni bir öykü yok.

∗∗∗

AMAÇ: REJİMİ KALICILAŞTIRMAK

Tam da bu yüzden, artık uyguladıkları baskı politikalarına mecburlar. Konuşmasını beğenmediği yurttaşları cezaevine yollayacak, muhalefete yönelik operasyonlarla onları egale edecek, gazetecileri, sanatçıları istediği gibi terörize edecek bir sistemin kalıcılaşmasını, iflasın eşiğinde olan rejimin ayakta kalması için tek çare görüyorlar. Demokrasi adı altında “Sivil, kuşatıcı bir anayasayla taçlandırma hedefimizi muhafaza ediyoruz” diye verilen yeni anayasa mesajı da, seçimlerin askıya alınabileceği bir Türkiye hayali olarak, bu rejimi kalıcılaştırmak için. Bu yüzden, kongreden çıkan en net görüntünün bir iktidarın iflası olduğunu unutmamak gerekir. Ne yaparlarsa yapsınlar, toplumun büyük çoğunluğu bu iktidarın karşısında durduğuna göre, rejim ne kadar sertleşirlerse sertleşsin, toplumun rızasını alabilecekleri durum çoktan geçildi. O yüzden mesele, uçurumun kıyısında duran bu iktidarı son bir kez daha el birliğiyle itebilecek gücün yaratılmasında.