Salonun ortasında bir akrep. İlk tepkim gülümseyerek “Allah Allah” demek oldu. Kendi halinde, hatta laf aramızda yakışıklı, havalı bir mahluk. Sanki bu konularda çok tecrübeliymişim gibi üzerine bir bardak kapattım. Bir süre bardak hücresindeki mahkumla bakıştık. Sonra biraz kâğıt havlu desteğiyle bardağı tutup sokaktaki bir ağacın kenarına akrebi bıraktım. O da hiç bozuntuya vermeden ağır hareketlerle arkasını dönüp gitti.

Sıradan hayatıma devam etmek için tam televizyonun başına geçmiştim ki, aklıma bir soru takıldı: “Ya bu akrep kardeş yalnız değilse?”

***

Google’ı açtım. İstanbul’da akrepler öldürücü değilmiş ama soğuğa havasızlığa dirençli bu hayvanlar, uluslararası kargo paketlerine girerek tüm dünyaya yayılabiliyormuş. Artık İstanbul’da da öldürücü akrepler, tarantulalar, zehirli yılanlar varmış. Google’da bir kadın Nişantaşı’ndaki sıfır binada akrep sokması sonucu ölen bir tanıdığını anlatıyor. Akrepler kesinlikle tek yaşamazlarmış, bir tane gördüysek en az bir düzine daha akrebin evimizde olduğunu düşünmeliymişiz. Çok tıklanan bir başka yazıda akreplerin çekmecelere girdikleri, giysilerin arasına yuva yaptıkları, sabah uykulu uykulu bir tişört alırken sokulup zehirlenme olasılığımızın yüksek olduğu yazıyor. Bir başka makalede akreplerin perdeleri sevdikleri, yastık arasına girdikleri ve eğer enseden sokarlarsa en zehirsiz türlerin bile öldürücü olacağı örnekler ve deneyimlerle açıklanıyor.

Bilgisayarı kapattım. Akrebi gördüğümde bu bana hiç korkunç gelmemişti ama şimdi durduramadığım bir panik hissi içimde büyüyordu. Diğer akreplerden biri ya oturduğum koltuğun arasındaysa, ya perdeden atlayıp beni ensemden zehirlerse...

Kafamı dağıtmak için sosyal medyayı açtım ve o andan itibaren haftalar boyu sürecek akrep zehirlenmeleri, bu zehirden ölen insanlar, etkili akrep öldürme teknikleri konulu haber ve reklamlar bombardımanına maruz kalmaya başladım.

Gece gözüme uyku girmedi. Acaba sabahı görecek miydim?

Küçük bir ilçede, minik şantajlar yaparak yolunu bulan bir “yerel gazete” sahibi olduğunuzu düşünün. 2019 sürecinde bu rezillerden bol bol tanıdım. Beni de defalarca ölümle tehdit ettiler, hakkımda yalan haberler yazdılar, yıllar önce yazdığım öykülerdeki karakterlerin konuşmasını benim fikrimmiş gibi manşetlere taşıdılar. Hepsinin derdi bir avanta kopartmak, bir büfe yeri kiralamak veya belki siyasette yer edinmekti. Ve gördüğüm kadarıyla kazançlı bir işti bu. Her biri bu meslekle ekmeğini, hatta pastasını çıkartıyordu.

Şimdi bu işin tüm dünya ölçeğinde yapıldığını düşünün. Google, Facebook, YouTube, Instagram, Twitter... Bunların her biri temel motivasyonu “yerel gazete patronu”ndan çok da farklı olmayan bir iş yapıyorlar: Kitle yönlendirme ve bunun üzerinden kazanç elde etme. Neden bedava olduğunu hiç düşünmeden zevkle kullandığımız bu uygulamalar bizim istek ve korkularımızı körükleyen bir mekanizmaya dönüşüyorlar. Parası olan bir grup sinsi insan bu araçları kullanarak ülkelerin yönetim biçimini bile değiştirebiliyor. “Bedava en pahalıdır.”

***

Akrep ordusu tarafından ne zaman öldürüleceğimi düşünürken, köylerde akreple yılanla çiyanla bir ömür geçiren milyonlarca insan aklıma pek gelmedi. Öyle korkunç “tanıklıklar” okudum veya izledim ki, sosyal medya algoritmasının tam da bu anksiyeteden para kazandığı gerçeğini unuttum. “Aradığınız konu için bir saniyede bir milyar sonuç bulduk” diye hava atan Google, sadece üç beş sayfa sonra “bizden bu kadar” diyordu. Hani nerede kalan bir milyar sonuç? Google’ın bana sunduğu korkunç akrep hikayelerinin tamamının ev ilaçlama şirketlerinin paralı reklamları olduğunu neden sonra fark ettim. Birileri beni korkutuyor ve bu korkudan çıkar elde ediyordu.

Dost tavsiyesiyle Silvanlı bir “ilaççı” buldum. Pervazlara, dolap altlarına filan ilaçları sıktıktan sonra çay teklifimi kırmadı. “Abe bunlar aslında böcektir” dedi. “Hamam böceği gibi yani. Hatta yavaştırlar yakalanmaları daha kolay olur. Bir köşeye sıkışmadıkça parmağını üstüne uzatsan bir şey yapmaz. Bir düşünsene sen ona göre bir devsin. Garip kendi derdinde. İstanbul’da her evde de vardırlar ama kedi köpek bi’ de çocuk varsa korkudan çıkmazlar. Biz Amed’de yer döşeğinde uyurken, soksa atı öldürecek türden koca akrepler üstümüzde dolaşırdı, hiç zararlarını görmedik. Perde arası, çekmece içi filan hep sizin gibi şehir bebelerini korkutma yalanı” dedi.

Akrepten, göçmenden, aşıdan korkuyorsanız, korkulara çare olması için internet araştırmasıyla yetinmemek gerekiyor. Hakiki bilgiye ulaşmak için çok sorgulamalı ve çok düşünmeliyiz. Birçok konuda gaza getiriliyor, yanıltılıyor, kasıtlı olarak ofsayta düşürülüyor olabiliriz.

***

Hiçbir zararı olmadan çevremizde yaşayan milyonlarca akrebin haber değeri yok ama bir gün bir kişiyi akrep soksa bu haber oluyor. Sonra bu haberin altına ilaçlama firmaları reklam veriyor ve tıklanma sayısı arttıkça satış gelirleri de yükseliyor. Korku, fırsatçı esnaf için para, aşağılık siyasetçi için oy demek.

Bu nedenle devrimcilere, sosyalistlere her zamankinden fazla iş düşüyor. Galeyanların takipçisi değil, hakikatin bekçisi olmalıyız. Bize sunulan, bize pazarlanan her haberi okurken, “Burada yaratılmak istenen algıda kimin çıkarı var?” diye sorgulamalıyız. Kaynağı bilinmeyen metinleri yaymamalı, oltaya gelmemeliyiz.

En zehirli akrep, bizi korkuyla zehirleyen akrep. Ve bu türler perde arasında değil, Google aramasında saklanıyor.