Akşener’in partisi resmen kuruldu. İyi Partiyi küçümseyen, ismi ve logosu ile dalga geçen de oldu; yeni partide “umut ışığı” bulanlar da. Halbuki Akşener’in girişimi ne dudak bükülecek bir teşebbüs ne de demokrasi ve cumhuriyet adına ümit bağlanacak bir çıkış. Hafife alınamaz çünkü mevcut siyasi konjonktürde Saray-AKP muhalifi bir partinin engellenmeden faaliyete geçmesi az buz bir iş değildir. Medet de umulamaz zira bizatihi İyi Parti’nin kurulma süreci ve hedefleri Türkiye’de sağcılaşmanın geldiği noktanın göstergesidir. İslamcı iktidarın “alternatifi” yine sağın içinden çıkarılmak istenmektedir.

Akşener’in, sağ siyaseti “fabrika ayarlarına” geri döndürmeyi hedefleyen partisi, küskün milliyetçileri, iktidardan uzak kalmış kimi muhafazakârları, AKP’ye muhalif fakat kendini solda değil de ulusalcı sıfatıyla tanımlayanları bir araya getirmeye çalışıyor.

Partinin ideolojik omurgası net olmamakla birlikte Türk-İslâm sentezci bir politik pozisyon aldığı aşikâr. Akşener’in ne önce Anıtkabir sonra türbe ziyareti ne de Ahlat’ı hareket noktası olarak seçmesi tesadüf. Bugün popüler kültür malzemesi olan ve lümpenleşen sağ seçmeni saran Osmanlıcılığı “dozunda”, milliyetçiliği ise Kemalizm’i dışlamadan kullanıyor. Kurucu rejimle “barışık” ve de “atak” kadın profili, sağın makbul lider kataloğuna ait ama Çiller örneği nedeniyle soru işaretiyle dolu bir portreydi bu. Fakat Akşener, zamanında aynı saflarda politika yaptığı Çiller’e göre çok daha “yerli” ve “milli”; bir başka deyişle sağcılaşan Türkiye’ye Çiller’den çok daha “uygun”!

Akşener ve ekibinin doktriner milliyetçiliği taktiksel olarak tercih etmeyeceklerini, salt MHP’de beklediğini bulamayanların partisi olarak görünmek istemediklerini yaptıkları ilk hamlelerden anlıyoruz. Partinin adı dahi bu gevşek fakat açık bir biçimde sağcı-piyasacı olan Türkiye okumasının bir yansıması. Şimdilik ANAP ve AKP’nin ilk dönemlerinde olduğu gibi kendi içinde sağ koalisyon partisi görünümündeler. Hedefleri sosyalistler ve Kürtler dışında tüm kesimlerden kadro ve oy devşirebilmek. Sosyal demokrat birkaç isim ve teknokrat transferleri ise “merkez” parti olma iddiasının yaka süsü yalnızca. Geçiciler ve bir o kadar da siyaset belirlemede etkisiz olacaklar.

İyi Parti, AKP sonrası Türkiye’ye oynayan, restorasyon vaat eden bir oluşum. AKP’nin içinde olduğu krizin idrakindeler ve Hayır kampanyasının sağ ucu olarak tabanda kısmen karşılık bulduklarının da farkındalar. Zaten parlamenter sisteme geri dönüşü vaat etmeleri, 16 Nisan öncesi esen rüzgârdan pay alma beklentisine işaret ediyor. Akşener ekibinin en çok altını çizdiği nokta AKP döneminde yıpranan kurumlar. Kurumları ihya etme iddiası burjuva demokrasisinin asgari şartlarını yeniden sağlama hedefi olarak karşımıza çıkıyor. Ancak bu ihya, demokratik ilerici bir dönüşümün değil aktörleri farklı zihniyeti aynı bir projenin müjdecisi! Partinin, gözden düşmüş devletlû ile Saray’ın keyfi tutumu nedeniyle “endişeli” sermaye grupları nazarında bir seçenek olarak kadraja girmesi öncelikli gayeleri dahilinde. Saray – devlet bütünleşmesi mevcut aşamada iken bu amaca ulaşmaları ise hiç kolay değil.

Türkiye solunda İyi Parti’den medet uman aklı başında kimse yok. Ancak “Saray-AKP gerilesin de ne olursa olsun” diye düşünen kimi çevrelerde Akşener’e bir teveccüh var. Yanlış hesap tez bozulur. Akşener’e yapılacak siyasi yatırımın zararlı etkisi en çok ilerici unsurları vurur. Akşener’in partisi, Saray-AKP-Bahçeli blokunu çatırdatacak bir girişim değildir. Çünkü Bahçeli hesabını sandık üzerinden kurmayalı epey zaman olmuştur. MHP’nin teşkilat düzeyinde erimesi Saray’a daha çok muhtaç olmasını beraberinde getirmiştir. Akşener’in milliyetçilik yarışına girip Erdoğan’ı geride bırakması da mümkün görünmemektedir. İslam-Türk sentezci siyasi hitabetin patenti Saray’ın elindedir, ulusalcı muhalefet odaklarının da konumu ve kitlesi bellidir. Akşener’in sadece Saray-AKP karşıtlığı üzerinden güç devşirmesi bu nedenle ihtimal dışıdır.

Yerel ve genel seçimler odaklı bir projeksiyon yapıldığında da İyi Parti’nin ana muhalefet üzerindeki olası olumsuz etkisi AKP’ye etkisinden daha fazla görünmektedir. Yerel seçimlerde kıyı bölgelerinde İyi Parti’nin asıl rekabet edeceği aktör AKP değil CHP’dir. Genel seçimlerle birlikte yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde ise Akşener’in Erdoğan karşısına Hayır’ın adayı olarak çıkarılması ilerici güçlerin mağlubiyeti anlamına gelecektir.

Bu tablonun bize anlattığı gerçeklik, sağın üstünlüğünü “sosyolojik değişmezlik” olarak kabul edip sürekli oraya oynayan CHP için denizin bittiğidir. “Ilımlı” merkez sağ figürleri vitrine çıkarıp oy bekleme günleri geride kalmıştır. Yavaş’lar, İhsanoğlu’lar gibilerinin yeni adresi bellidir. Bugün arkasından tef çalınan Gökçek’e Ankara’nın nasıl teslim edildiğini, 2014 cumhurbaşkanlığı seçiminde nasıl duvara toslandığını düşünmeden yola devam etmek de mümkün değildir. CHP yönetimi, toplumun vasatını ilerici talepler etrafında dönüştürmeyi kendine hedef olarak koymalıdır. Bilimsel ve laik eğitim taleplerinin devlet eliyle “tehdit” sayıldığı, emekçilerin haklarının gasp edildiği 2017 Türkiyesi’nde laiklik ve emek mücadelesini merkeze alarak seçim stratejisi geliştirmek ana muhalefet için bir lüks değil hayat memat meselesidir.