İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM'deki grup toplantısında iktidarın ekonomi politikalarını eleştirerek Merkez Bankası'nın politika faizini düşürmesine tepki gösterdi. Akşener, "Merkez Bankası politika faizini indirdi. Ülkemizde ne değişti? Hiçbir şey. Bu vesileyle bir kez daha görmüş olduk ki, Merkez Bankası'nın politika faizinin düşük olması, bir tek Sayın Erdoğan'ın mutlu olmasına yarıyor" dedi.

Akşener: Faizin düşük olması, bir tek Sayın Erdoğan'ı mutlu ediyor

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM'deki grup toplantısında gündemi değerlendirdi.

Akşener, yaptığı konuşmada iktidarın ekonomi politikalarını ve açıklanan 2023 bütçesini eleştirdi. "Merkez Bankası politika faizini indirdi. Ülkemizde ne değişti? Hiçbir şey. Bu vesileyle bir kez daha görmüş olduk ki, Merkez Bankası'nın politika faizinin düşük olması, bir tek Sayın Erdoğan'ın mutlu olmasına yarıyor" diyen Akşener, "Bu bütçede, çiftçi yok, emekli yok, memur yok, asgari ücretli yok, öğrenci yok, EYT’li yok… Bu bütçede, millet yok, millet" diye konuştu.

Akşener ayrıca, AKP'li Konya Büyükşehir Belediyesi'ne ait hayvan barınağındaki katliama da değindi. Resmi yasalarla hukuka ve bilime dayalı çözümler bulunması gerektiğine vurgu yapan Akşener, "Ceza yasasında bunların kabahatler kanunu şeklinden çıkartılıp, resmi ceza yasasına konulmalıdır. Şu kadar para verdim canımın istediğini yaptım diye düşünülmemelidir. Ceza yasasıyla karşılaştığı zaman hapis yatacağını bilmelidir. Biliyoruz ki, bu caniler için yürekleri soğutacak bir cezai yaptırım maalesef kanunlarımızda yer almıyor. Üstelik iktidar da her zaman olduğu gibi olay yaşandıktan sonra, 'gereken tedbirleri aldık' demenin, ötesine geçemiyor" ifadelerini kullandı.

Akşener'in konuşmalarından satırbaşları:

"Pazartesi günü altı siyasi parti olarak Anayasa değişikliği önerimizi paylaştık. Yargıyı bağımsız, Meclis'i güçlü, Yürütmeyi de istikrarlı hale getirmek için ortaya koyduğumu bu önemli çalışma ülkemizin kalkınması yolunda atacağımız adımları tariflerken istibdada karşı hürriyetin sesini savunuyor.

Meclis'in etkin denetimi deyince iktidardakileri bir rahatsızlık alıverdi. Temel hak ve hürriyetlerin, hürriyeti sınırlamanın istisna olduğunu görünce tedirgin oldular. Hayvan haklarının ilk kez Anayasal güvence altına alındığını görünce mutsuz oldular. Sayın Erdoğan'ın dediği gibi "Bunlar daha iyi günlerin" daha yeni başlıyoruz. Bu vesileyle Anayasa değişikliği çalışmamızda emeği geçenlere teşekkür ediyorum. İstibdadın bitişine az kaldı, hürriyete az kaldı.

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ'NDEKİ LİYAKAT SORUNU

Artık ülkemizin her yerini saran adaletsizliğin, liyakatsizliğin başka bir örneği de Boğaziçi Üniversitesi'nde yaşanyor. Eğitim kalitesi yerle bir edilmek isteniyor. Saray'ı aratmayan ucube bir yönetim anlayışına sahne oluyor. 18 Ocak 2022'de üç fakültenin seçilmiş dekanları görevden alındı. Ardından 4 Mart 2022'de üniversiteyle alakası olmayan üç akademisyen tepeden indirmeyle üç fakülteye dekan olarak atandı. Bu kişiler akademisyen bile olmadıkları üniversitede dekan oldular.

Geçtiğimiz ekim ayında iktisadi ve idari bilimler fakültesinde işletme bölümünün seçilmiş başkanı görevden alınıyor, tepeden inme dekan da kendisini bölüm başkanı olarak atıyor. Bu kasım ayında ekonomi bölüm başkanı da aynı şekilde görevden alınıyor. Ekonomi bölümünde aynı dekan yine, tamamen hukuksuz şekilde kendisini buraya da atıyor. Böylece Türkiye'nin en yüksek puanlı ekonomi bölümüne 'ben aslında ekonomistim' diyerek saray sakinlerinden alıştığımız buram buram cehalet kokan bir özgüvenle vekaleten bölüm başkanlığı yapıyor.

Bu dekanın görmedim ben resmini muhtemelen gözünde ışıklar var. Bu sayede içerisinde 3 bölüm olan iktisadi ve idari bilimler fakültesinin iki bölümüne bu her konunun uzmanı dekan arkadaş vekaleten başkanlık yapıyor. Bu arkadaşın alanı siyaset bilimi ve uluslararası ilişkilermiş. Kendi alanına bir türlü başkan kendi kendini atamıyor. Çünkü bu dekan arkadaş kendisini siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler bölümüne akademisyen olarak atatmak için uğraşıyor. Bu yüzden de göze batmamak için bu bölüme vekaleten başkanlık yapmıyor. Çünkü esas amacı asaleten başkan olmak.

Bu durum ülkemizdeki her gelir grubundan en parlak çocuklarımızın alınlarının teriyle girdiği, saygın bir üniversitemizin düşürüldüğü durumun özetidir. Bu arkadaşa işgal ettiği dekanlık ile başkanlıklara çok alışmamasını tavsiye ediyor. İçinde bulunduğumuz dönemde hesap gününün çok yakın olduğunu hatırlatmak istiyorum. Ayrıca, 2 yılı aşkın süredir maruz kaldıkları hukuksuzluk karşısında duran, tüm akademisyenlerine ve öğrencilerimize her zaman yanlarında olduğumuzu bir kez daha söylemek istiyorum. Yaşadığımız bu kabus bitecek. Türkiye iyileşecek. Buna engel olmaya hiçkimsenin gücü yetmeyecek.

EKONOMİ POLİTİKALARI

Bay Kriz ve ekonomi yönetiminin akıl ve bilime düşman davranışları tüm dünyada literatüre girecek vaka haline geldi. Merkez Bankası politika faizini indirdi. Ülkemizde ne değişti? Hiçbir şey. Bu vesileyle bir kez daha görmüş olduk ki, Merkez Bankası'nın politika faizinin düşük olması, bir tek Sayın Erdoğan'ın mutlu olmasına yarıyor. Dolayısıyla politika faizine de Erdoğan faizi diyebiliriz. Milletimizin yaşadığı maalesef değişmiyor. Arıtk kimse inanmıyor. Çarşıdaki pahalılık vatandaşımızın canını yakmaya devam ediyor.

Kendisi uzun süre enflasyonun varlığına bile inanamamıştı. Bu yılın başından beri enflasyon için düşüş tarihi vermeye başladı. Şimdi artık tarih bile veremiyor. 'Üç vakte...' edebiyatıyla konuyu geçiştirmeye çalışıyor. Tayyip Bey'i üzmeyen TÜİK'in katkılarını da saymazsak olmaz, ne çektiler be, Tayyip Bey'i mutlu etme yolunda çok başkan eskittiler. Sonbaharda düşen yapraklar gibi birer birer döküldüler, adaya teker teker veda ettiler. Ve en sonunda TÜİK de çareyi her şeyi gizlemekte buldu. Mayıs 2022’den beri ayrıntılı veri açıklamayı durdurdu. Şimdi de hummalı bir biçimde baz etkisiyle hesap oyunlarıyla milletimize enflasyon düştü masalları anlatmaya hazırlanıyorlar. Ama yemezler! Milletimiz artık son derece açık ve net bir şekilde görüyor ki; Bu iktidar artık ülkemizi yönetemiyor.

Milletimiz artık markete gitmek bile istemiyor. Neden biliyor musunuz? Çünkü parasının yetip yetmeyeceğini bilemiyor. Çünkü kasada mahcup olmaktan çekiniyor. Çünkü aldığı ürünleri iade etmek zorunda kalmaktan korkuyor. Ama biz bu gerçekleri dile getirdikçe iktidar bize; 'Abartıyorsunuz' diyor. 'Yaygaracılık yapıyorsunuz' diyor. 'Yalan söylüyorsunuz' diyor

"ÜLKEMİZ BUGÜN TARİHİNDE GÖRÜLMEMİŞ BİR BUNALIM İÇİNDEDİR"

Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinde bu kadar beceriksiz, böylesine ciddiyetsiz bir iktidar daha görülmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinde milletimizin taleplerine böylesine kulak tıkayan, yaşadığı acılara bu denli göz yuman bir iktidar daha görülmemiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinde, vatandaşın cebine böylesine göz diken bir iktidar daha görülmemiştir. Ülkemiz bugün, tarihinde görülmemiş bir bunalımın içindedir. Ve bu bunalımın sebebi de iktidarın ta kendisidir.

Nitekim 2023 yılı bütçesi de bu gerçeği yansıtıyor. Biliyorsunuz bütçe geçtiğimiz 17 Ekim’de Meclis'e sunulmuştu. Ben de 19 Ekim’deki grup konuşmamda kapsamlı bir bütçe değerlendirmesi yapmıştım. Konuşmamda, Bay Kriz ve arkadaşlarının ne kadar öngörüsüz olduğunu, tahminlerinde tarihi sapmalar yaşandığını rakamlarla ifade etmiştim. Biliyorsunuz; 2022 bütçe harcama büyüklüğünün 1 trilyon 751 milyar lira olması planlanmıştı. Şimdi ise, iktidar bunun 3 trilyon 134 milyar lira olacağını söylüyor. Yani yıl sonu itibariyle bütçe başlangıç miktarının neredeyse iki katına çıkıyor. İkinci Dünya Savaşı koşulları altındaki, 1943 yılından beri böyle bir şey hiç yaşanmamış. Evet yanlış duymadınız. 79 yıl aradan sonra, Bay Kriz ülkemize 2’inci dünya savaşı şartlarını yaşatmayı başarmış bulunuyor. Bu olağanüstü başarısızlıktan ötürü, başta Sayın Erdoğan olmak üzere, liyakat abidesi, Ak Parti ekonomi kadrosunu kutluyorum.

"26 ÖNERGEMİZ REDDEDİLDİ"

2023 yılı bütçesinin Plan ve Bütçe Komisyonu'ndaki görüşmeleri 25 Kasım itibariyle sona erdi. İYİ Parti grubu olarak milletimizin farklı ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla tam 26 önerge verdik. Tahmin edeceğiniz gibi, istişareden, demokrasiden, nasibini almamış, Cumhur İttifakı milletvekilleri, bu önergelerin tamamını, reddetti.

Tabii, bizim milletimiz için verdiğimiz önergelerimizin, tamamı reddedilirken, KÖİ projeleri için yandaş müteahhitlere 102 milyar lira, faiz giderleri için de 566 milyar lira ödenek koyuldu. Miktarını kimsenin bilmediği, kur korumalı mevduat ödemeleri de aynen devam etti. İşte size AK Parti’nin, 'millet odaklı' bütçe anlayışı… Öyle anlaşılıyor ki, Cumhuriyetimizin 100’üncü bütçesi AK Parti'nin de 'veda bütçesi' olacak. Çünkü bu bütçede ekonominin sorunlarını yapısal olarak çözecek hiçbir tedbir yok. Kamu yatırımları için ayrılan kaynak çok yetersiz. Bay Kriz’in tek amacının ekonomiyi seçime kadar yüzdürmek olduğu çok net bir şeklide anlaşılıyor. Israrla ve inatla sürdürülen yanlış politikaların bedeli, vatandaşımıza yoklukla, yoksullukla, fakirleşmeyle ödetiliyor.

"BU BÜTÇEDE MİLLET YOK"

Bu bütçede, çiftçi yok, emekli yok, memur yok, asgari ücretli yok, öğrenci yok, EYT’li yok… Bu bütçede millet yok, millet. Mesela tarım destekleme bütçesi enflasyona karşı korunmuyor, çiftçilerimiz mağdur ediliyor. TÜİK’in açıkladığı Tarımsal Girdi Fiyat Endeksine göre, tarımsal girdilerde enflasyon yüzde 138,2’e ulaştı. Ama buna rağmen, 2022 yılında tarım destekleme bütçesi, sadece yüzde 62,7 artırılıyor. Oysa tarımsal destekleme bütçesi, en azından tarımdaki girdi maliyetleri kadar artırılmalıydı. Saçma sapan politikalar nedeniyle üst gelir grubuna Kur Korumalı Mevduat kapsamında bir çırpıda 300 milyar lira ödemekten kaçınmayan iktidar, milyonlarca çiftçimize '2023 yılında, sadece 54 milyar lira ödeyeceğim' diyor. Kamu Özel İş Birliği Projeleri çerçevesinde, 'Beşli çeteye, 102 milyar lira ödeyeceğim' diyen iktidar, çiftçilerimize sadece 54 milyar lirayı layık görüyor.

"PUDRA ŞEKERLERİ ÇEKEN ACAYİP GENÇLER YARATTINIZ"

Biz uzunca bir zamandır derin yoksulluk çalışıyoruz, bizzat ben arkadaşlarımla çalışıyorum. Bir fonumuz oluştu, derin yoksulluk fonu. Kitap, kırtasiye eksiği gideriyoruz. Burs vermeye gayret ediyoruz ve o kadar acı ki okul forması alamıyor aileler. Çocuğuna ayakkabı alamıyor aileler. Kırık buzdolaplarının içinde sadece hoşaf buluyorum. Bu ailelerin anneleri, çocukların sabah kahvaltısını, 'uydur kaydır' gıda maddeleriyle yapıyor. Öğle yemeğine bir poğaça, elma koyamıyor. Buradan çok şikâyet aldık. Uzun zamandır derin yoksulluk çalışıyoruz. Bizzat kendim gidiyorum. Bu bilginin bir çıktısı olarak, adına Rüzgar Gülü dediğimiz, öğrencilere ücretsiz sabah kahvaltısı ve öğle yemeği önerisinde bulunduk, 'biz yapacağız ama siz de yapın' dedik. Sayın Erdoğan'a 'siz bunun hayır duasını alın' dedik. Nesli kaybediyoruz. 3-4 yaşındakilerin kemikleri sayılıyor. 15 yaşındakilerin çoğu obez protein almadıkları için. Buna kulak tıkadılar! Demre Belediyesi, pilot olarak başladı bu uygulamaya. Kaymakamlık, Demre Belediyesi'nin bu yemek yardımını ortadan kaldırdı, yasaklandı bu! Kimsesizlerin kimiydiniz öyle mi, hadi be! Yoksullukla mücadele için gelmiştiniz değil mi. Ayrımcılık yapmayacaktınız, yasaklarla mücadele edecektiniz! Siz bugün ayrıcalıklı bir sınıf yarattınız. Enesler, Furkanlar, Haticeler ağlarken, siz 'pudra şekerleri' çeken, acayip arabalara binen, tuhaf pantolonlar giyen, tuhaf ceketler giyen, kocaman zevksiz kolyeler takan, tuhaf tıraşlı gençler yarattınız. Yazıklar olsun size, haram olsun, zıkkım olsun, zehir olsun.

Adı Enes, Furkan, Ecrin... Bu dönemde doğmuş ama kemikleri sayılan çocuklar... Beslenme çantası olmayan ama iyi kötü bir şey çıkaran diğer arkadaşlarına imrenerek bakan, çeşmeden su içip açlığını gideren çocuklar! Sayın Erdoğan ne yapıyorsun. Sen aç yatmanın ne olduğunu bilirdin, unuttun. Sen gece sofraya tek çeşit yemek koyup kendi çatal-kaşık uzatamamış bir annenin hassasiyetini bilirdin Sayın Erdoğan! Sana ne oldu, sen ne oldun. Saray seni ne hale getirdi. Çocukların yemeğini nasıl iptal ettirirsin. Biz kaç tane ilde söyledik bunu. Oyları sen al, artısını sen al, o çocuklar açlıktan kurtulsun. Bodurluk başladı çocuklarda. Boyları uzamıyor. Anlatamam o girdiğim o evlerdeki durumları. Günahtır ya. Bir tarafta zenginliklen, şımarıklıktan gözümüzün içine sokar gibi davrananlar, diğer tarafta açlık çeken çocuklar...

"RESMİ BİR BİÇİMDE CEZA YASASINA KONULMALI"

Uzun süredir, sahipsiz sokak hayvanlarıyla ilgili haberleri endişeyle takip ediyoruz. Bu mesele ülkemiz için, artık çok ciddi bir sorun hâline geldi. Bu sorun gün geliyor masum çocuklarımızı tehlikeye atıp canlarına mal oluyor, gün geliyor sessiz canlarımızın canice katledilmesine sebep oluyor. Buradan açıkça ilan etmek istiyorum; bizim11 yaşındaki Mustafa’mızın, hayatını kaybetmesine de, geçtiğimiz hafta, Konya’daki barınakta yaşanan vahşete de zerre tahammülümüz yoktur. Bizim için buradaki esas mesele, 'yaşam hakkının' ihlalidir. Nasıl ki tüm insanların onurlu bir yaşam hakkı varsa, o insanlarla aynı dünyayı, aynı toprağı, aynı havayı paylaşan tüm canlıların da onurlu bir yaşam hakkı vardır. Dolayısıyla bizim anlayışımıza göre mesele, 'yaşam hakkı' olunca devlet de bu konuya duyarsız kalamaz. Sokaklarımızın milletimiz için güvensiz hale gelmesine de, barınaklarımızın işkence merkezlerine dönüşmesine de razı olamaz. Ancak, devlet yönetmekten bihaber olan bu iktidar bu konuda da tüm beceriksizliğini gözler önüne seriyor. Hatırlayın 18 Kasım’da Sayın Erdoğan, bir açıklama yapmıştı. Demişti ki; 'Sahipsiz sokak hayvanlarının yeri, sokaklar değil, barınaklardır. Belediyeler, barınaklar inşa ederek, başıboş sokak hayvanlarını toplamalı. Konya Büyükşehir Belediyemizin, çok örnek bir çalışması var.' Bu açıklamadan tam 1 hafta sonra Sayın Erdoğan‘ın örnek gösterdiği Konya Sahipsiz Hayvan Bakımevi ve Rehabilitasyon Merkez’inde korkunç bir vahşetin görüntülerine şahit olduk. Eminim ki birçoğunuz benim gibi o işkence görüntülerini izlemekte bile zorlandı. İnsanlıktan nasibini almamış, vicdansız bir caninin yaptıkları karşısında hepimizin yüreği sızladı. O sessiz hayvanlara işkence eden vicdansızları kendilerine emanet canlıları açlıkla sınayan kalpsizleri buradan, bir kez daha lanetliyorum.

Sarıyer'de sosyal medyaya düşen bir sokak köpeğinin üzerine oturup boğazını sıkıp öldürmeye çalışan gençten bir şahsın videosu yayınlandı. Bazı yerlerde 'taciz, istismar' diye geçiyor. Net bir şekilde, kedi ve köpeklere tecavüz eden erkeklerin görüntüleri geliyor. Bunlara baktığımız zaman, o gün o kedi-köpeğe tecavüz eden yaratığın, yarın bizim küçük çocuklarımıza aynı şeyi yapmayacağını kimse söyleyemez. Hayvanlar üzerinde denenen pek çok adiliğin daha sonra çocuklara ve kadınlara uygulandığını psikologlar ve sosyoloji söylüyor. Hayvan, ilk adım. Hayvana karşı yapılan o iğrençlik ilk adım. Ceza yasasında bunların kabahatler kanunu şeklinden çıkartılıp, resmi ceza yasasına konulmalıdır. Şu kadar para verdim canımın istediğini yaptım diye düşünülmemelidir. Ceza yasasıyla karşılaştığı zaman hapis yatacağını bilmelidir. Biliyoruz ki, bu caniler için yürekleri soğutacak bir cezai yaptırım maalesef kanunlarımızda yer almıyor. Üstelik iktidar da her zaman olduğu gibi olay yaşandıktan sonra, 'gereken tedbirleri aldık' demenin, ötesine geçemiyor.

Hattaü devlet yönetmenin gereğini yerine getirerek, bu konuya son verecek netlikle somut adımlar atacağına yine insanlarımızı birbirinin karşısına dikerek, işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Ciddiyetsiz açıklamalar, bilinçsiz yönlendirmelerle, milletimizi düşman kamplara ayırıyor. Bir yanda saldırıya uğrayan vatandaşlarımız, diğer yanda ise hayvanları koruyan ve onların güvensiz barınaklarda yaşamalarına sessiz kalmayan hayvanseverler. Bu soruna aklın bilimin ve hukukun çerçevesinde çözüm bulmalıyız.

"YAZLIK DÖNEMİ BİTİYOR ONLARI SOKAĞA ATIYORLAR"

Ekonomik durumu iyi olan aileler çocuklarına oyuncak alır gibi yavru köpek alıyorlar. Genelde cins ve küçük ırk oluyor. Yazlık dönemi bitiyor ve onları sokağa bırakıyorlar. Bir derin sorunumuz da budur. Öyle bir yasa yapılmalı ve uygulanmalı ki, satın alma halinden sokağa bırakılma haline kadar olan süreç kayıt altında olmalı. Sorumluluğu üzerine alıp hayvan sahiplenen kişilerin sağlık, ekonomik dışında sokağa salmasının imkansız hale getirilmesi ve bunu yaptığı takdirde ceza görmesi gerekiyor. Beykoz ormanlarına atılan hayvanlarla ilgilenen bir vatandaşım. Sokaktan toplanıp belediyeler tarafından atılanlar var, o köpeklerin içine kediler atılıyor, küçük ırk hayvanlar atılıyor. Lüks arabalar yolda duruyor, köpeği atıyor ve gidiyor. Hayvan bekliyor. Sonuç olarak o kalabalığın içine girince önce dayak yiyor, gönüllüler gecikirse, büyük köpekler küçük köpekleri yiyor. Kısırlaştırma yapılmadığı için inanılmaz bir popülasyon artışı var. Kötülüğün karşısında iyi insanların elinden gelen çaresizlik halinde tezahür ediyor. Saldırganlık geçmişi olan, engelli ya da güçten düşmüş hayvanların yerel yönetimlerce kurulan, veya izin verilen hayvan bakımevlerine, insancıl yöntemlerle, naklini sağlayacağız.

Şu anda, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanun’a ek olan, “Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliği Kapsamında, Geçici Bakımevi Şartlarının” içeriğinde; bir barınağın nasıl olması gerektiğine dair her türlü detayı içeren kapsamlı bir mevzuat bulunuyor. Ama, mevzuatta bulunan maddeler bugün maalesef ne uygulanıyor ne de denetleniyor. Yani, barınakların koşulları ve hayvanların kaderi tamamen oralarda çalışan personelin, inisiyatifine bırakılıyor. İşte bu yönetimsizliğin acı sonuçları da, Konya’da olduğu gibi karşımıza çıkıyor. Sessiz dostlarımız kafeslerin içinde aç kalarak, sevilmeden, koşup oynamadan, hatta çoğu zaman kötü muameleye maruz kalarak, yaşam savaşı veriyor.

Barınaklara hayvanseverlerin canları istediğinde girip çıkmasını sağlamak zorundayız, biz bunu yapacağız. O kadar çok kaynak lüzumsuz yere dağıtılıyor ki, hayvanseverlerin, derneklerin, gönüllülerin, barınakların içine girip çıkmasının sağlandığından itibaren bu gönüllülerin ortaya koyduğu kaynaklar daha fazla garibana ulaşacak hale gelir."