İsviçreliler geğirmeyi sosyal yaşamda daha kabullenilir hale getirmek için festival düzenlerler. Bizim memlekette daha faydalı festivaller var. Geleneksel Okçuluk Festivali örneğin. Ne işe yarayacağını bilemesek de geğirmek daha faydalı diyen varsa bozguncudur.

Aksırmanın ve tıksırmanın festivali

Mehmet ERDEM

Bir zamanlar, yani en azından şu pandemiden önce hayli boş vakti vardı demek ki insanların. Olmadık işlerle zaman geçirdiğimiz çok olmuş. Yani “iyi zamanlarımızda” pek de “mala davara” faydalı işler de yapmış sayılmayız insanlık olarak. Bazen bir dize, bir kısa cümle, zihninizin arkalarına attığınız kimi bilgi kırıntılarını hemen anımsamanıza yol açar. İzlediğim bir filmde, hayli uzun sürmüş bir geğirme sahnesine denk gelince yaşadım bunu. Tamam sinemada gerçekçilik iyidir, insanoğlu/kızının her hali yansıtılmalıdır anladık da, yani gaz çıkarmak, geğirmek, beyaz perde görmesek de haberdar olduğumuz insanlık halleri zaten. Dolayısıyla gerçekçi olacağız diye bunları gözümüze sokmanın alemi yok. Uluorta yapılacak şeyler değil bunlar malum. Bedenin ihtiyacı var, ama var diye de, nasıl ortalıkta hacet giderilmiyorsa, geğirmede de buna dikkat edilmeli. Sessiz sedasız kimseyi rahatsız etmeden, kendini de utandırmadan ne yapacaksa yapsın kişi. Pek bir öfkelendiğim için vazgeçtim filmi izlemekten, oysa konu sarmıştı da.

TABİİ Kİ FAYDALI

Kızdım falan ama sinema masum elbette. Hele şu geğirme işinde kantarın topuzunu kaçıran İsviçreliler varken, sinemaya laf edilmez doğrusu. Çünkü abesle iştigalde İsviçrelilerin eline su dökülemez. Anlatacağım ama geğirme konusunda anlayışsız olduğum sanılsın istemem tabii. Önemli bir sorun bu. Sindirim gazının ağızdan çıkması gayet biçimsiz oluyor. Yiyip, içerken, havanın yutulmasının da tetiklemesiyle geğiriyoruz işte. İyi ki de geğirebiliyoruz, hele küçükken, çok yararlı bu. Bebekken vururlardı sırtımıza karbondioksit çıkarırdık. Büyüdüğümüzde de midemizdeki gazı önlemenin yolu geğirmek elbette. Sindirime de yararı var. Ancak aşırı geğirmenin sindirimin zayıflığına işaret olduğunu da söylerler. Yani “her şeyin aşırısı zararlı” vecizesi burada da doğru.

Pul biriktirmeyi, koleksiyonculuğu, kitap okumayı, müze gezmeyi, yılan sevmeyi özendirmek isteyenler olabilir. Tüm bunlar bedenimizin zorunlu eylemleri değil. Dolayısıyla ilgimizin yönlendirilmesini haklı çıkaran bir tarafı var bu çabaların. Göze, kulağa en sevimsiz gelen yılanı sevdirme gayretinde bile amaçlanan, bu hayvanın doğada bir yeri olduğunun bilinçlere yerleştirilmesi. İster bu özendirme çabalarına olumlu yanıt veririz, istersek tersini yaparız. Seçme hakkımız var. Ama geğirmek ya da geğirmemek elimizde değil. Geğiriyoruz çünkü. Böyle olduğu için de geğirmeyi özendirmek ya da yaygınlaştırmak diye bir şey olamaz. Olamaz sanıyordum daha doğrusu.

KAZANAN DA PİZZA ŞEFİYDİ

Oluyormuş meğer. Filmi izlediğimde aklıma o festival geldi bu yüzden. İlginç diye bir yerlere yazmıştım, artık genç değilim tabii, unutuvermişim. Neyse ki buldum. Film hatırlattı. Şimdi bu İsviçreliler geğirmeyi sosyal yaşamda daha kabullenilir hale getirmek için bir geğirme festivali düzenlerler her yıl. Merkezi İsviçre'nin Cenevre kentinde bulunan Dünya Geğirme Federasyonu 8 Haziran 2012'de New York'ta ilk Geğirme Dünya Şampiyonası düzenledi. Yarışmayı da bir pizza şefi olan Timothy Janus diye biri kazanmış. Nerede çalıştığını bilsem asla oraya adım atmam. Hindistan’ın Bombay kenti ile İspanya’nın Mayorka adasında da yaptılar bu festivali. Ne kadar uzun geğirebiliyorsa yarışmacılar dereceye giriyorlar. Sonra bu şartı kaldırdılar, geğirirken en yüksek ses çıkaranları seçip, ödüllendiriyorlar şimdi.

Kusura bakılmasın ama son derece mide bulandırıcı bir etkinlik. Geğirmeyi toplumda daha kabul edilebilir hale getirmek nedir yahu? Son derece doğal bir insanlık durumu bu. Ama kamusal olmak ya da kamuya açık olması gerekmiyor. Ayrıca uluorta yapılıyorsa tabii ki kabul görmesin, sonuna kadar destekliyorum. Şunu anlarım kuşkusuz; ayıptır, yakışık almaz diye geğirmeyip de tutmaya kalkmak sağlık sorunlarına, bilmiyorum ama, belki de şok ölümlere yol açıyor olabilir. O nedenle geğirmenin teşvik edilmesi son derece mantıklı. Böyle bir durumda, iki dakikalığına kalkar uzaklaşırsın ortamdan. Ama önüne geçilmez, kronik bir meseleyse, karşımdaki zorunlu olarak geğirirse, af buyrun, eşek değilim, halden anlarım tabii, mesele çıkaracak halim yok. Ama hepsi bu. Karşımda, bebeler hariç, geğirilip durulmasından hoşlanmam.

Ama görüyorsunuz, festivalini bile yapanlar var. Yarın biri de çıkar ben “geğirerek sanat yapacağım” diyebilir. Olmaz demeyin, oluyor. Gaz çıkararak sanat yapanları bile gördü bu dünya. Vardı böyle bir adam. Herhalde yüz yıl falan önce yaşamıştır; Lapetterman adlı biri. Fransa’nın en iyi gaz çıkaran adamıydı bu. Sahnedeki işi de yellenerek müzik yapmak. Dolup taşarmış adamın “konserleri”. O yüzden diyorum bu geğirmeyi fazla şımartmamak lazım.

İnsanoğlu/kızının zamanı çarçur etmesinin bir dolu örneği var. Bin yıl düşünsem aklıma gelemeyecek işlerden biri de ABD’de Carolina’da düzenlenen solucan festivali. Bir doğa canlısına bir değil bin festival kurban olsun elbette ama suyunu çıkarmanın da alemi yok. Festivalde bu güzel canlının yararlarından söz edilip, korunması gerektiğine vurgu yapıla eyvallah. Ama insanoğlu/kızının kendini başarılı kılacak her nesneyi bir rekabet ya da yarışma konusu yapma hastalığı bu festivalde de var. Uzun ipler üzerinde solucan yarıştırıyorlar, düşünün. En hızlı koşan solucanın sahibine ödüller veriliyor. O da sanki kendisi koşup kazanmış gibi böbürleniyor.

Pandemi şu hırsı biraz frenledi mi acep nedir? Başka ülkelerde genel olarak durum nedir bilemem ama bizim memlekette daha güzel, daha yararlı festivaller var. Bilal beyin vakfının düzenlediği Geleneksel Okçuluk Festivali örneğin. Olimpik ölçülerde yapılandan farklı. Nerede ne işe yarayacağını bilemesek de eskiye duyulan özlem gideriliyor işte. Yeniden fetih duygusuna da hayli uygun. Herkes ok atmayı öğrenirse fena mı olur. Geğirmek daha faydalı diyen varsa bozguncudur.
Evet. Öyledir.