16 Nisan Referandumu’ndan önce ‘anayasa paketi’ Meclis’ten geçerse ‘Türkiye’nin nasıl bir felakete sürükleneceği’ uzun uzadıya değerlendirildi. ‘Türk tipi Başkanlık modelinin’, bir sistemden çok, ‘tek adamı’ önce kurtarıp, ardından da baş tacı yapmak üzerine kurgulanmış yamalı ve kirli bir gömlek olduğu konusunda toplumun, ‘muhalefet önderlerinin’ şüphesi yoktu.

İlkelerin olmadığı, her şeyin tek adama bağlanacağı, Cumhuriyet’in temeline dinamit koyacak paket, ‘onay almış’ haliyle illegal bir biçimde önümüze geldi. Türkiye’de 1950’den beri, ‘vatan, millet, Sakarya’ edebiyatıyla yürüyen sağ gelenek, ezan, din, devlet sosuyla vıcık vıcık hale soktuğu ülkenin göğsüne, ‘o tabelayı asmak için’ büyük bir hamle yaptı:

“Cumhuriyet, kapatıyoruz!”
Üstelik sadece bir süre tutulması planlanan o tabela metninin başka bir yazıyla değiştirilmesi de planlanıyor: Erdoğan’ın yeri! Açıkçası, sağ geleneğin ruhu ile bile örtüşmeyecek kadar abes, bencil ve tek düze. Bir sistemin değil, tek kişinin bekasını hesaba katan düşünen ne idüğü belirsiz bir garabetin inşası.

Daha acısı, bunun Türkiye’nin 94 yıllık tarihinde gerçekleşen en şaibeli, en hukuksuz, en ahlâksız seçimle gerçekleştirmek istenmesi. Başka örneği yok. Dünya tarihinde ilk kez alçaklıkla, hırsızlıkla, şaibeyle bir ülkenin kaderi, rejimi değiştirilmeye çalışılıyor. Yerine hesapsız bir ‘alaturka kontluk’ kurulmak isteniyor.

Peki, bunun olabilmesi mümkün mü? Şüphesiz hayır! Halkın iradesinin çalındığı, toplumun yarısının bir oldubittiyle mahkûm edilmeye uğraşıldığı ortamda, canla başla çalışan milyonları hiçe saymak ve adeta ülkenin ‘yarısını devirebilmek’ mümkün değil. Açıkçası yine ne dünya böyle bir şeye şahit oldu, ne de tarih buna benzer bir şey yazabildi.

Elbette her şey kendiliğinden olmayacak. Toplumun olduğu kadar muhalefetin de görevleri var. Referandumdan sonra hem CHP’nin hem de HDP’nin eleştiriliyor olması anlaşılır. Halk şimdiye kadar AKP ve Saray’a karşı olduğunu açıkça beyan etmiş siyasilerden, önderlik, refleks ve ‘bir an önce’ hareket bekliyor.

‘İki ileri bir geri’ manevralar ve endişe içindeki halkın gazını alabilecek adımlardan daha çok realist eylem planlarına ihtiyaç var. “2019’u bekleyelim görelim, güçlü bir adayla Erdoğan’ı alt edelim” ya da “AKP’nin içindeki çatlağı ve kaostan medet umalım” tavrının havanda su dövmekten öteye gidemeyeceği ortada.

Başından beri Meclis’i lağu etmek için uğraşan, tüm hukuk sistemini yerle bir eden, çarkların en işlevsel yerlerini en karanlık adamlarıyla kilitleyen iktidar ve Saray’ı bu saatten sonra onun hileli silahlarıyla yenebilmek mümkün değil. Süleyman Soylu’nun şefliği ile tamamlanacak alaturka Gestapo modeline karşı, ‘bekleyelim görelim’ ‘iyi niyeti’ tutmayacaktır.

Yöntem; evrensel hukuk kurallarının gösterdiği ‘daha çok’ demokrasi, daha fazla demokratik hak ve özgürlükleri kullanmak olmalıdır. Toplumun yüzde ellisinin, zaten her koşulda terörist sayıldığı bir hayatı yaşıyoruz. Yavaş yavaş çürümek, ‘kaderi beklemek’ ve sonunda ölmek tam da AKP ve Saray’ın istediği şeydir.

Kısaca; bundan böyle ‘AKP’yi işlevsiz bir Meclis’te, onun bitirdiği parlamenter sistem kuralları ve ayaklar altına aldığı, deldiği Anayasa ile iktidardan indirmek kolay değildir. Hadi daha açık olup, o tarihsel göndermeye atıfla soralım: “Tüm dikta rejimleri ve diktatörler demokrasi ve sandıkla geldi. Peki, geldikleri gibi gideni hiç gördünüz mü?”

Açık olan şu ki; artık toplumun yarısından çok daha fazlası istese bile seçimle gitmeyecekler. ‘Ahlaksız referandumları’ bunu bir kez daha gösterdi.

İşte o önderlik ve liderlik meselesine ihtiyaç tam burada devreye giriyor. Şu anda Türkiye’deki en gayri meşru, yasa dışı parti ve kişinin kim olduğunu gayet iyi biliyoruz.

Karşısına halkın dinamiklerini kullanarak çekilecek her set ise evrensel anlamdaki en yasal gerçeklik olacaktır.
Tüm muhalefetle birlikte özellikle CHP’nin siyasileri ve Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na halkın söylediği, gençlerin haykırdığı şeyler var.

AKP ve Saray ‘Ha’ desen sallanacak. Artık ha demen şart, çünkü tam sırası!

Anlamak çok zor değil…

‘Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kalelerinin zapt edildiği’ noktadayız. Adalet talebini yükseltmeliyiz.