Albüm Kritik: Eksik bir şeyler var

"Çünkü şarkılarımın her biri olabildiğince dürüst. Onları serbest bıraktığımda hayatta kalmayı başarıyorlar” demişti ilk albümü Goddess sonrası verdiği röportajlardan birinde Banks. Bu cevabı getiren soru ise tam olarak şuydu: “Müziğin olabildiğince samimi tınlıyor. Bunun kaynağı ne?”

Bugüne gelelim. Yukarıdaki soru-cevabın üzerinden tam iki yıl geçti ve yirmi yedi yaşındaki Kaliforniyalı şarkıcı majör plak şirketi Harvest Records etiketini taşıyan The Altar isimli yeni stüdyo albümünü henüz yayımladı. Banks, ünlü prodüktörlerin desteğini aldığı bu son çalışmasında ilk uzunçalarının meraklı ve cesur tavrından ayrılıp daha yüzeysel ve derinlikten uzak yerlere gidiyor. Yeni şarkılarının korkak ya da vasatın altında olduğundan filan bahsetmiyorum. Asla öyle değil.

İki numarada ses veren Fuck with Myself müzisyenin külliyatındaki en iyi kayıtlardan biri örneğin. Şarkıda üst üste vurgulanan “I fuck with myself more than anybody else” cümlesi Banks’in kendisiyle hesaplaşmasında attığı klas bir çalım. Bunun dışında Lovesick, Mind Games ve Haunt gibi parçaların da dikkate değer olduğunu söylemek zor değil. Zaten salt iyi bir Amerikan pop albümü arıyorsanız The Altar sizi bu konuda hayal kırıklığına uğratmayacaktır.

Eğer The Altar, Banks’in çıkış albümü olsaydı ses tonları, şarkı sözleri, klipleri ve moda anlayışlarıyla artık birbirlerinden asla ayırt edilemeyen günümüz pop ikonları arasında ona önemli bir parantez açabilirdik. 2014 yılında gelen ilk Banks albümü Goddess ise her anıyla robotlaşan sanal ikon kümesinin aksine yenilikçi olmayı en azından deneyerek o alanın dışında bir yerde olmayı hedefledi. Bir başyapıt sayılmazdı ancak çarpıcı beat’leri, emprovize elektronik dalgaları, kalbi ağzında vokalleriyle başka dünyalar arıyordu. En önemlisi “ben sadece bir başlangıcım” demesiydi. Toplamda on iki şarkıdan oluşan The Altar’ın yarattığı hayal kırıklığı işte tam olarak buradan kaynaklanıyor: O güçlü başlangıcın hemen bir sonraki adımında gelmiş olması.