Albüm kritik: Sonun başlangıcı olmasın

Pop Rock sahnesinin en büyük topluluklarından Coldplay yedinci stüdyo albümü “A Head Full of Dreams”i yayınladı. En sonda söyleyeceğimi şimdiden belirteyim: Parlophone etiketli bu yeni albüm Coldplay standardında vasat bir çalışma. Birkaç ay önce grup üyeleriyle yapılan bir röportaja göz atarken onların duydukları heyecanı hissetmiş ve bu yeni şarkıların Coldplay adına beyaz bir sayfa açabileceğini düşünmüştüm. Yanılmışım. Burada bir sayfa açıldığı doğru, ama rengi kesinlikle beyaz değil. Birçok insan için Coldplay’i hayatın önemli bir parçası yapan albümlerin başında Parachutes gelir. Varsayımın ötesinde bizzat frontman Chris Martin’in dile getirdiği bir tespittir bu. On altı yıl boyunca hiç değişmedi. Ama Coldplay değişmeyi ve bildiği yolun dışına taşıp olgunlaşmayı tercih etti. Zaten doğru olan da buydu. “Viva la Vida”nın eşsiz emprovize dalgaları, Mylo Xyloto’nun iyi pop örneklemeleri ve iki yıl evvel çıkan uzunçalar Ghost Stories’in dramatik tavrı Coldplay müziğinin yelpazesini genişleten aralıklardı. Bu geçişlerin tümü onları geleceğe taşıdı. U2 ve Red Hot Chili Peppers duraklama evresine girmişken arena rock’ın zirve ismi oldu Coldplay attığı bu adımlar sayesinde. İşte “A Head Full of Dreams” bu ilerleyişin sona erdiği nokta olabilir. Burada grubun nereye gittiği ya da neyi amaçladığı belli değil. Zengin prodüksiyona sahip olmak tek başına yeterli olmaz. İçeriğe katkı sunan Beyonce, Noel Gallagher ve hatta Barrack Obama bile “A Head Full of Dreams”in temelini sağlamlaştırmaya yetmiyor. ‘Birds’, ‘Up&Up’ ve ‘Everglow’ şarkılarının güzelliklerini not edelim elbette. Bir başkası için yeterli olabilir bu kadarı. Coldplay hariç bir başkası için yani. Şu ortada: Onlardan duymaya alışık olmadığımız derecede güçsüz sound’a ve klişe vurgulara sahip bir albümle karşı karşıyayız bu kez. Kendi ekolünü yaratmış ekipler düştüklerinde toparlanmasını bilirler. Coldplay de bunu başaracaktır. Başarmak zorunda. “A Head Full of Dreams”in açtığı bu ikinci yol çöküşe gidiyor çünkü.