Albüm kritik: Yaşarken efsane

8 Ocak sabahı henüz yayınlanan yeni stüdyo albümünü dinlerken David Bowie’nin hala nasıl bu kadar üretken olabildiğini düşünmüştüm. Cevap onun David Bowie olmasıydı. Öyle ya altmış dokuz yaşındaydı bu adam. 1960’ların sonundan başlayıp tam dört farklı on yıl boyunca moda yaratmayı bilerek yeni jenerasyonların müzik anlayışlarına etki etmişti. Tek bir Bowie değildi o hiçbir zaman. “Çizgisini bozmayan” olmadı. Herhangi bir kalıbı yoktu çünkü. Her adımında başka biriydi. Zaten en çok bunun için çabalamıştı. Vefatından iki gün önce servis edilen yeni uzunçalar “Blackstar” da o birden çok Bowie kimliklerinin son örneğini meydana çıkarıyordu.


Avangart, karanlık, kapalı ve sert. “Blackstar”da baştan sona, albümle aynı adlı açılış şarkısından kapanıştaki “I Can’t Give Everything Away”e kadar art rock’ın dip dalgalarından güçlenerek çıkan bir sound’a yükleniyor Bowie. New York’ta kaydedilen parçalar birbiri ardına akıp giderken vurucu cümlelerle kendi yarattığı yeni, bambaşka evreni usulca anlamlandırıyor. 10 Ocak günü, Bowie’nin hayatını kaybetmesinin ardından bu albümün hayranlara emanet edilmiş bir final hediyesi olduğu konuşuldu. Diğer gün Bowie’nin yaklaşık iki yıldır kanserle savaştığı açıklandı. Bu durumda tüm bu sözler, sesler, yani Blackstar’daki her şey esaslı ama gizli tutulan bir mücadelenin dışavurumu olmalıydı. “Yukarıya bak, ben cennetteyim.” sözleriyle başlayan “Lazarus”un videosu onun son gösterisiydi.

Üzerinden birkaç gün geçti, ama Bowie’nin vefatına hala inanamıyorum ben. Hiç ölmeyecek gibiydi. “Asla ölmeyeceklerin listesini yap” deseniz ilk sıraya onun adını yazardım. Altmış dokuzuncu doğum gününde öyle bir albümle çıkageldi ki, bunun tersini düşünmek olanaksızdı. Kanının son damlasına kadar üretti Bowie. Son anına kadar, bir yandan kanserle savaşmasına karşın daima yenilikçi olmanın yollarını aradı. Üstelik buldu da. Bu yazıyı yazdığımda o yaşıyordu ve başlıkta “Yaşarken Efsane”yi kullanmıştım. Bowie’yi kaybettiğimizi öğrendikten sonra yazıyı değiştirsem de başlık aynı kalsın istedim. Çünkü o gerçek bir efsaneydi. Kariyerinin en iyi albümlerinden birine imza atarak perdeyi kapatan devrimci bir rock stardı.