Maç öncesi atmosferiyle, boş tribünleriyle, ülke futbolunun durumuyla kimsenin izlemeye motivasyonunun olmadığı derbi, beklendiği gibi bitecekken, sahada dolaşan küçük bir adam neden “büyük” olduğunu ispatladı.

“Derbilerin sonucu belli olmaz” ezberlenmiş bir laf bizde. Bu seferki sonucu çok önceden belli bir derbiydi ama. Kimse iyi futbol, heyecan verici bir atmosfer ve ağızlarda hoş tat bırakan bir derbi beklemiyordu. 88 dakika da öyle gitti maç zaten. Hatta Bruno Alves’in kırmızı kartı da, ne oyun planı ne de bireysel performansları vasata dahi ulaşmayan Galatasaray’ı, Fenerbahçe karşısında oyunda tuttu. Daha doğrusu Galatasaray’ın, yapay bir baskıyla rakip sahaya yüklenmesini beraberinde getirdi ve kırmızı karttan, gollere kadar geçen sürede maçta nerede ise hiçbir şey olmadı. Olduysa da bunu yaratan Fenerbahçe ve Kadlec’ti. Ama işte ezber bozmak böyle bir şey. Sneijder, nerede ise maç boyunca Tarık Çamdal’ın soldan yaptığı etkisiz bindirmeleri 15 defa denemiş ve hiçbir sonuç alamamıştı. Bu sefer kendi soluna değil rakibin soluna dönmeye karar verdi ve maçın kaderini değiştirdi. Ülke futbolu dibe vurmuşken, en yüksek yeri 320 metre yüksekliğinde olan bir ülkenin adamı dahi çok uzun boylu görünebiliyor bazen.

Tabii, bu güzel goller bazı şeyleri tespit etmemizi engellememeli. Hem Fenerbahçe hem Galatasaray yaratıcılık anlamında oldukça fakir kadrolar ve hocalarla ligde mücadele ediyorlar. İsmail Kartal, Emmenike kenara gelirken oyuna Hasan Ali Kaldırım’ı aldığında, mücadele gücü yüksek Kuijt’ı oyundan tutmak ve forvetsiz oyuna dönmek yerine onunla da Sow’u veya Webo’yu değiştirebilir ve 3 hafta önce Danny Welbeck’e teslim olmuş, 2 kanat beki facia durumdaki Galatasaray defansını 10 kişiyle dahi zorlayabilirdi. Kadlec’in kafası da ona bir mesajdı, ama o maçı 0-0 olarak bitirmeyi hedefliyordu açıkça. Prandelli için ise durum daha kötü. Günü kurtardı bile diyemiyoruz kendisi için, zira kazanan takımın hocası olarak dahi kariyerinin en formsuz dönemlerinden birini geçirdiğini kabul etmeli.