Bilinir, alçaklığın en büyüğü, alçaklık yapmak değil yapılmasına göz yummak, önünü açmaktır.

İnsan bilinen evrende alçaklık yapabilen tek canlı türü. Yaptığının kötülük olduğunu bile bile kötülük yapmayı, ahlaksızlığın ne olduğunu bilse de ahlaksız olmayı tanımlıyor. Vicdanla dolaysızca bağlantılı ama asıl olarak yargılama gücüyle. İyi, doğru olanla kötü, yanlış olanı birbirinden ayırabilenin bile isteyerek yaptığı kötülük, alçaklık. Çocuklar alçaklık yapamazlar örneğin; yaptıkları çok kötü bir eylem olsa bile. Beş yaşındaki bir çocuk, çok ama çok kıskandığı henüz yürüyemeyen kardeşinin boğazını sıkarken, eyleminin alçakça olduğunu kavrayamaz. Kötülüğü yaptığının kötülük olduğunu bile bile yapan, onursuz olduğunu da biliyor demektir.

En büyük alçaklar ise insanların alçaklık yapabilme becerilerinin önünü açıp, onları teşvik edenler. Büyük alçaklar görünürde önemsiz, sıradan, öylesine aldıkları bir kararın, yaptıkları bir davranışın aslında başka insanların alçaklık yapmasının önünü açtığını içten içe bilirler. Ama alçaklık ortaya çıktığında hiçbir şekilde sorumluluk kabul etmezler. Çoğu zaman alçaklığa onların da çok şaşırdığını, hatta üzüldüklerini, sorumluların gereken cezayı alması için olayı sonuna kadar takip edeceklerini vs vs… Yüzlerinde ve ne de ruhlarında en ufak bir suçluluk duygusu olmadan kendilerini sütten çıkmış ak kaşık gibi hissederler. Vicdanları yoktur çünkü.

Ebu Garip hapishanesindeki alçaklıkları çoğu insan hemen hatırlar. İnsanlık dışı işkenceler ortaya çıktığında ABD Ordusu ve hükümetinin nasıl da kınadıklarını, işkencecileri nasıl da uzun uzun yargıladıklarını da, değil mi. Peki bu alçaklıkların yapılabilmesini ABD asker alma yönetmeliğinde Afganistan ve Irak işgali öncesi yapılan “küçük” bir değişikliğin, sağladığını bilen kaç kişidir? O küçük değişiklikle daha önce kesinlikle askere alınmayan, suç işlemiş, sabıkalı, madde bağımlısı hatta ağır kişilik bozukluğu sorunları olanların da askere alınıp kısa bir eğitim sonrası Afganistan ve Irak’ a gönderildiklerini! Bu yolla “bir taşla iki kuşun vurulduğunu!” Hem “dışlanmış, zararlı, suça bulaşmış” “çöplerden” kurtul, hem de işgal edilen yerlerde yapılacak alçaklıklar için ellerini kirletmemiş ol! Şimdi bir düşünün hangisi daha büyük alçaklık sorusunun yanıtını…

Örneği Ebu Garip ve ABD Ordusu’ndan vermem, büyük alçaklıkların bu topraklara özgü olmamasından. Bize özgü değil ama bu coğrafyanın tarihi büyük alçaklıklardan ve büyük alçaklardan da geçilmez. Mamak, Diyarbakır hapishaneleri değil sadece. 1955 Eylülü’nde İstanbul’da gayri müslimlere yönelik yağma ve kıyımda ön sıralardaki yağmacılar mı, onları buna teşvik edenler mi daha alçaktılar. Maraş, Çorum, Madımak bir bakıma büyük alçakların en alçakça “kıyımları” da değil mi!

Errkek, hem de dini bütün ve şüphesiz milliyetçi, haberi alır almaz atlamış traktörüne, basmış mezarlığı. Kısa sürede kendisi gibi onlarcası da mevzilenmiş. Bu güruhun nasıl olup da defnedilecek olanın kim olduğunu bildiği muamma! Mezarlıkta acılı insanlar var. Annesine son kez veda etmek isteyen kızını bekliyorlar. Kadını tutanlar, en çok da dindar olmalarıyla övünüyorlar. Ama her ne hikmetse inandıkları dinin kurallarına göre güneş batmadan defnedilmesi gereken cenazeye kadının yetişebilmesi için sorumluluk hissetmemişler.

Errkek ve dahil olduğu güruhun yaptıkları, şüphesiz alçaklık. Hem de öyle böyle değil. Ne gelenek ne inanç, ne insanlık ne vicdan! Topraklarımıza gömdürmeyiz, gidin kendi toprağınıza gömün, diye böğürmüşler. İstediklerini de yaptırmışlar. Hem de bu “bölücü” isteklerini İçişleri Bakanı ve Vali ve Emniyet Müdürü’nün gözetim ve denetimi altında gerçekleştirme imkânı bulmuşlar.

Bu üç kudretli ve haşmetli makam sahibi, siz ne dediğinizin farkında mısınız, diye sorma gereği bile duymamışlar. Ölen bir insana ve yakınlarına saygı duyma gibi en sıradan insani gereklilik hakkında bir beklentiye girilmeyecek kişiler olduklarını geçelim zaten. Sonra da gönül rahatlığıyla, ne de olsa “mahalle eşrafı”ndan oldukları için hatıra fotoğrafı çektirmekte sakınca da görmemişler. Errkek de haklı olarak fotoğrafı sosyal medyadan paylaşarak övünmekten kaçınmamış.

Makam sahiplerine biraz daha yakından baktığımızda her üçünün de doğma büyüme siyasal İslamcı olmadıkları hemen anlaşılıyor. Dahası en makamlısının siyasal hayatı reisine karşıtlıkla, en ağır eleştirilerle başlamış. Demem o ki, öyle politik bir bilinç, tutarlı bir siyaset anlayışı, ilkelerine sadık bir politika geçmişi olduğunu söylemek biraz güç. Daha çok siyasal İslamcı çizgide ikbal bulmuş, o çizgi tarafından teşvik edilmiş olduğu söylenebilir.

Evet insan, kapasitesi varsa ve olanak verilirse alçak olabilen tek canlı türü. Aynı zamanda içinde yatan alçak olma potansiyeli kışkırtılabilen tek canlı. Bu yüzden alçaklık bir tür zincirleme reaksiyon ve alçaklığa karşı çıkmak isteniyorsa zincirin en ucundakiyle mücadele yürütmek zorunlu. Ama hiçbir zaman alçaklığa başvurmadan onurlu bir mücadele…