Ernest Hemingway bir grup yazarla yemekte iken iddia üzerine yalnızca altı kelimeden oluşan kısa bir öykü yazdığı söylenir. Söylentiye göre o sırada yanında bulunan yazarlar da bunun yazılamayacağı görüşündedir. Hemingway onlara masanın ortasına on dolar koymalarını ve başaramazsa hepsine fazladan onar dolar ödeyeceğini söyler. Bir peçeteye hızlıca altı sözcük yazar ve iddiayı kazanır. Yazarlar arasında değerlendirme açısından ne baz alındı bilemem, ama öyküde giriş, gelişme ve sonuç var. İşte öykü: “Satılık. Bebek ayakkabıları. Hiç giyilmemiş.”

Roman, öykü, sinema ve fotoğraf üzerinden hikâye anlatabilmenin olanaklarına değinen Arjantinli öykücü Julio Cortázar, 'Kısa Hikâyenin Bazı Yönleri' başlıklı yazısında şöyle der;

“Sinemada da tıpkı romandaki gibi, çok geniş ve çok biçimli bir gerçekliğin elde edilmesi, eseri doruk noktasına götüren bir sentezi dışlamadan süreç içinde bir araya getirilen dağınık bileşenlerin gelişimi aracılığıyla başarılırken, kaliteli bir fotoğrafta ya da öyküde tam tersi bir yol izlenir; yani fotoğrafçı ya da öykücü anlamlı bir olay ya da görünüm seçmek ve onunla yetinmek zorundadır, ancak bunlar sadece kendi içlerinde bir değeri olan görünümler değil, seyirci ya da okuyucuda zekâyı ve duyarlılığı fotoğraf yahut öyküdeki yazınsal içeriğin ya da görsel anekdotun çok daha ötesine taşıyan bir tür zihinsel açılıma ya da mayalanmaya neden olabilecek nitelikte olaylar ve görünümler olmalıdır.”

...Mesela romanın kağıt üzerinde geliştiği, bu nedenle de romanda ele alınan malzemeden başka bir sınır tanımaksızın okuma zamanı içinde dilediğince geliştiğine vurgu yapılır; oysa öyküde, öykünün sınır çizgileridir hareket noktası, ilk olarak fiziksel bir kısıtlılıktır söz konusu olan, öyle ki Fransa’da bir öykü yirmi sayfayı geçerse artık adı novella olur; öyküyle adamakıllı tanımlanmış roman arasında bir türe dönüşür.

Bu anlamda, roman ve öykü örnekleme olarak sinema ve fotoğrafla karşılaştırılmaya uygundurlar, bir film öncelikle roman tarzında ‘açık bir sıralama’ iken, bir fotoğraf önceden tasarlanmış tutumlu bir sınırlamayı gerektirir; bu kısmen kameranın kapsadığı kısıtlı alan yüzünden böyledir, kısmen de fotoğrafçının bu kısıtlılığı estetik olarak kullanma biçiminden.

... Cartier-Bresson ya da Brasai kalitesindeki fotoğrafçılar sanatlarını aleni bir paradoks olarak tanımlarlar: Gerçeğin içinden bir fragmanı kesmek, onu belli sınırlara hapsetmek ama bunu öyle bir şekilde yapmak ki, bu kesilen parça kanat kanat açılarak çok daha geniş bir gerçekliğe nüfuz eden bir patlamaya dönüşsün, kameranın kapsadığı alanı ruhsal olarak aşan dinamik bir bakış açısı olarak hareket etsin.

Cortázar, seyirci yahut okurda zekâyı ve duyarlılığı fotoğraf yahut öyküdeki görsel anekdotun ya da yazınsal içeriğin çok daha ötesine taşıyan bir tür zihinsel açılımı sağlayan nitelikler olmalıdır derken haklı, sanırım bunu öyküden farklı olarak izleyicinin herhangi bir fotoğraf hakkında önbilgisi yoksa o fotoğraf hakkında güvenilir bir yoruma ulaşılmasının zorluğunu da düşündüğü için söylüyordur. Örnek vereyim:

Sokaklarda dolaşmayı ve bistrolarda oturup zaman geçirmeyi seven Fransız fotoğrafçı Robert Doisneau bir gün, Seine Sokağı’nda bulunan küçük bir barda, şarap içen bir kız görür. Kızın yanında yaşı biraz daha büyük bir adam vardır. Doisneau, ikisiyle konuşarak fotoğraflarını çekmek istediğini söyler. Kabul ederler. Fotoğraf, “le Point”dergisinde, Doisneau’nun fotoğraflarının yer aldığı, bistrolara ayrılmış özel bir sayıda yayımlanır. Daha sonra Doisneau, bu fotoğrafı da diğerleriyle birlikte ajansına teslim eder.

Bir süre sonra fotoğraf, Doisneau’nun ve resimdeki adamla kadının rızası olmadan Fransa'da bir derneğin dergisinde alkollü içeceklerin kötü etkilerini anlatan bir yazıyla birlikte yayımlanır. Fotoğraf, Doisneau’nun ajansı tarafından satılmıştır. Resim öğretmeni olan fotoğraftaki kişi bu durumdan rahatsızlık duyar.

Bir süre geçtikten sonra fotoğraf skandallarıyla ünlü bir dergide “le Point” dergisinden kopyalanarak ajans ve fotoğrafçıdan izin alınmadan şu altyazıyla yayımlanır: “Champ-Elysees’de Fahişelik.” Resim öğretmeni bunun üzerine çılgına döner ve dergiye, ajansa ve fotoğrafçıya dava açar. Mahkeme, dergiyi ve ajansı cezalandırılır. Fotoğrafçıya ise 'sorumluluğu olmayan bir sanatçı' olduğunu belirtir ve ceza vermez. Ancak Güney Fransa’daki yerel gazetelerden biri fotoğrafçıyı perde arkasına saklanarak skandallar yaratan fotoğraflar çekmeye çalışan biri olmakla suçlar.

Fotoğraf daha sonradan John Szarkowski’nin “Fotoğraflara Bakmak: Modern Sanat Müzesi’nin Koleksiyonundan 100 Resim” kitabında bir makalede yer alır. Swarkowski bu fotoğrafı 'sıradan insanların gizli küçük günahları'olarak yorumlar.