Erdoğan’ın, Hüseyin Gazi Cemevi’ni ziyareti yeni bir dönemin işareti mi? Bu soru, AKP dün kurulmuş gibi, 20 yıldır değil de 20 gündür iktidardaymış gibi, elini kadim bir sorunun altına koymuş da toplumsal barış ve kucaklaşmayı kendine dert edinmiş gibi bir izlenim yaratıyor. Oysa cümle içinde geçen her ‘yeni’, AKP ile yan yana geldiğinde adeta solup küfleniyor. Eskimiş, hatta yer yer çürüyüp dökülmüş bir yapıdan ısrarla ‘yenilik’ beklemek, ancak yerini, pozisyonunu kaybetmek istemeyenlerin hayal dünyasına ait bir dilek olsa gerek. Aksi halde, ‘yeni bir dönemin’ işaretini arayanlar önce 20 yıl boyunca kapısı çalınmamış, derdi dinlenmemiş, kucaklaşmak bir yana, “cemevi, cümbüş evi” gibi sözlerle incitilmiş Alevilere yönelik bu olumsuz yaklaşımların sebepleri üzerine de bir iki kelam ederdi.

***

Erdoğan, cemevlerini ibadethane değil, kültürel etkinliklerin yapıldığı bir merkez olarak gördüğünü, “İbadethanemiz tekdir, camidir, mescittir” sözleriyle oldukça net bir şekilde dile getirmişti. Madımak Katliamı davasının, uluslararası antlaşmalarda belirtildiği üzere, insanlığa karşı işlenmiş suçlarda zaman aşımı uygulanamaz, maddesi gözardı edilerek düşürülmesinden sonra, “Hayırlı olsun” diyen Erdoğan’ın, yerini bulmamış adaletten millet ve ülke için nasıl bir hayır beklediği ise o günden beri muamma. "Madımak Oteli utanç müzesi olsun" talepleri de ısrarla reddedildi. Demek ki devletlilere göre ortada utanç duyulacak bir şey yok. Alevi köylerine cami yaptırmakta da, AİHM kararına rağmen okullarda zorunlu din dersi uygulamasına devam etmekte de bir sakınca görülmüyor. Yetmiyor, tarihin en büyük Alevi katliamını gerçekleştiren Yavuz Sultan Selim’in adı, bütün itirazlara rağmen köprüye ad olarak seçiliyor. Bütün bunlar ortadayken, yeni bir dönem için, 20 yıl sonra bir cemevinde açılan oruçtan misliyle fazlası gerekiyor.

***

Cumhurbaşkanı ziyaretiyle, son dönemde gerçekleşen cemevi saldırılarına karşı toplumsal barış adına önemli bir girişimde bulundu, yorumlarını bütün heyecansızlığı ile bir kenara bırakmak zorundayız zira ülkenin ana muhalefet partisi lideri ve yüksek ihtimalle Erdoğan’ın karşısına cumhurbaşkanı adayı olarak çıkacak olan Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğinin adaylığına bir engel teşkil edip etmeyeceği hâlâ Türkiye’nin gündeminde kendine yer bulabilen bir konu. Erdoğan bu konudaki düşüncesini de yıllar önce bir miting meydanında, her zaman olduğu gibi, açık yüreklilikle göstermişti. Tarih 2011, yer Muş. “Biliyorsunuz Kılıçdaroğlu Alevi.” Meydandakiler; “yuuuuh!” Türkiye’nin kader seçimi olarak adlandırılan güne bir yıldan az zaman kaldı. Alevilerin kolaylıkla çözüme kavuşabilecek sorunları olduğu gibi duruyor. Cemevi ziyaretini seçime yönelik bir hamle olarak okumak için herhangi bilimsel eğitime gerek yok. Erdoğan’ın pragmatist bir lider olarak namı büyük. Ancak eylem ve söylemleriyle toplumda yol açtığı kutuplaşmanın sebep olduğu güvensizlik, bıkkınlık ve yılgınlık da artık gözardı edilemeyecek düzeyde. Dolayısıyla, 20 yıl boyunca kulak vermediği insanlar mecburen görüş açısına girmişe benziyor.

***

Başta inanç olmak üzere fikir, düşünce, yaşam tarzı olarak kendi değerlerini her şeyden üstün tutan, herkesi de zorla aynı çember içine tıkıştıran bir üstten bakış Erdoğan’ın siyasi kimliğinin vazgeçilmezi. Ülkenin rotasının yaralı demokrasiden, tek adam rejimine kayışı da bu tavrın halkın çoğunluğu tarafından sorunlu görülmemesiydi. Ancak bugün, dünkü seçimlerin sonuçları elle tutulur düzeye ulaştı. Bir zamanlar ihmal edilmiş, hatta inançları meydanlarda yuhalatılmış insanlara yüz dönmek yeterli bir strateji olmadığı gibi, toplum farklı inanç ve düşüncelerin devlet-iktidar eliyle ötekileştirilmesinin, dışlanmasının sebep olduğu sosyal, ekonomik ve kültürel yıkımı deneyimlemekte. Erdoğan’ın cemevi ziyaretini yeni bir dönemin işareti olarak değerlendirebilmek için çok zor başka bir şeye ihtiyacımız var; Erdoğan’ın ‘yeni’ olmasına…