2 Temmuz 1993, Sivas katliamı sonrası Alevi toplumsal muhalefetinin kitleselleşmesi, örgütlenmesi, kurumsallaşması ve Alevilerin eşit yurttaşlık talebi ile kamusal alanda görünür olmasına, devlet ve siyasi iktidarlar hazırlıksız yakalandı!

Yüzbinleri harekete geçiren, Alevi örgütlenmesi ve meydanlarda eşit yurttaşlık ve eşit haklar talep eden toplumsal güç haline geleceği beklenmiyordu.

Bugün Alevi örgütlenmesinin çoğulcu yapısı, farklılıklarına rağmen bir arada olabiliyor, ortak tutum ve refleks geliştirebiliyor. Örneğin 720 Alevi Kültür Merkezi ve Cemevini kucaklayan 7 Alevi çatı örgütü, ortak eylem, ortak tutum belirleme ve ortak talepler konusundan yan yana gelebiliyor.

Bu aynı zamanda Alevi toplumun sivil siyasallaşmasına ve devletin Alevi politikaları ve stratejisine karşı, siyasal ve hukuksal mücadeleyi içeren hegemonya kurmasına da zemin sağlıyor.

Devletin geleneksel Alevi algısı ve stratejisi bu durum karşısında, eskinin vurdumduymaz argümanları ve inkar refleksleriyle hareket etmesini peyderpey zorluyordu.

Geleneksel Alevi inkâr politikası ve Alevi taleplerini dikkate almayan iktidar tutumu son yıllarda ciddi bir sıkışma yaşıyor. Çünkü Alevilerin siyasi taleplerinin artık duymazdan gelinemeyeceğini fark ediyorlar ve yeni stratejilere ve çözüm süreçlerine yöneliyorlar. Bunun nedenler var;

Bir; Alevi hareketinin kamusal alanda artan görünürlüğü, yüzbinlerce insanın katıldığı mitingler, kitlesel Alevi kurultayları, Alevi medyasının sürekliliği, Akademik alanın önemli tez konuları arasına girmesi, vs.

İki; küresel ölçekte ve uluslararası ilişkilerde, ulus ötesi bir hareket olarak, Alevilerin gündem yaratan gücünün daha da görünür olması.

Üç; Türkiye kırsallarında 1500-2000, şehir merkezleri ve ilçelerde sayıları 750’ye ulaşan Alevi Kültür Merkezleri ve Cemevlerinin örgütlülüğünün yarattığı toplumsal muhalefet gücünün kimlik ekseninde buluşması.

Dört; Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’na bağlı, Almanya, Britanya, Danimarka, Avusturya, İsveç ve İsviçre’deki Alevi federasyonlarının, bulundukları ülkelerde sürdürdükleri hak temelli mücadelelerin sonucu Alevi taleplerinin hukuksal olarak kabul görmesi ve Aleviliğin kendine özgü bir inanç olarak tanınması. Alevilik eğitiminin okullarda isteğe bağlı dersler arasında yer alması ve diğer din ve inançlarla eşit düzeye kavuşmasına dair kazanımlardır. Örneğin Milli Görüş, DİTİB 50 yıldır Almanya’da “Kamu Tüzel Kişiliği Hakkı” elde edemez iken, Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun bu hakkı elde edecek şartları ve kurumsallaşmasını tamamlaması.

Beş; Uluslararası insan hakları, din ve inanç özgürlükleri ve AB İlerleme raporlarında Alevilerin karşı karşıya olduğu sorunların ve Alevi taleplerinin Türkiye hükümetince karşılanmadığına dair, düzenli şekilde yer verilmesi.

Altı; Ulusal ve Uluslararası mahkemelerde (AİHM) Cemevleri ve zorunlu din dersleri gibi Alevi davalarının, Alevilerin lehine sonuçlanmasının ve bu kararları uygulamayan AKP hükümetine yönelik AB Bakanlar Kurulu Konseyi’nin yaptırım kararları alacağına dair yarattığı baskılar.

Yedi; Alevilerin siyasi ve inanç eksenli örgütlenmesi ve toplumsallaşması, siyasal tercihlerini yaparken artık inançsal kimliğine yönelik siyasi ayrımcılık tutumlarını göz önünde bulundurması karşısında, siyasi partilerin Alevi politikalarını gözden geçirmesi.

Sekiz; Cemevlerine yönelik saldırılar, Aleviler üzerinden yaratılmaya çalışılan gerilimlerin seçim öncesine denk gelmesi, ülke içinde ve dışında kontrol edilemez cihadist karanlık güçlerin gerek Türkiye- Suriye ilişkisindeki yeni adımlara, gerekse farklı hesaplarla Aleviler üzerinden bir kaos ve çatışma yaratma planlarına karşı, AKP’nin “ön alma” güvenlik stratejisinin parçası olarak bakabiliriz.

İşte bu ve benzeri nedenlerle, AKP iktidarı ve devlet sıkışmış ve yeni bir Alevi stratejisine ihtiyaç duymuştur. Yani geçmişte Alevileri ve Aleviliği görmezden gelen, inkâr eden, “devlet ve diyanet Alevilere de eşit hizmet veriyor” ezberi artık kimseyi ikna etmiyor ve Alevileri görmezden gelme rahatlığını da sunmuyor.

AKP kendini sadece Aleviler tarafından değil, kendi tabanı tarafından da sıkışmış hissediyor. Çünkü bugüne kadar kendi mahallesinde yarattığı Alevi algısı ve Alevi politikasını bugün nasıl içeriklendirecek?

Alevilerin laiklik eksenindeki eşit yurttaşlık talebine göre mi? Yoksa siyasal İslamcı mahallenin ve Diyanetin “sapkınları devlet için asimile edin, Aleviliği Sünnileştirmeli” beklentisine göre mi? AKP bu tamda bu sıkışıklık içinde, Alevilerin taleplerini ve hak mücadelesini kendine dert etmek zorunda kalmıştır.

Elbette bu stratejik değişikliğin Alevilerin lehine olduğunu söylemek saf dillilik olur. AKP iktidarının ideolojik yönelimi ve aklı, demokrasi, laiklik, hukukun evrensel değer ve ilkelerine göre çalışmadığı için, mezhepçiliğin gölgesinde şark usulü kurnazlıkla soruna yaklaşıyor. Aleviliğin ve Alevilerin sorun olduğundan hareket ederek, Aleviliğin sorununu siyasal İslamcı ve Sünnilik referanslarla teolojik zemine çekerek, orada çözmeyi hedefliyor.

Özetle ifade edecek olursak, AKP Alevilerin hukuksal, demokratik ve hukuksal zeminde çözüm aradığı, eşit yurttaşlık ve eşit haklar kapısını ve bakış penceresini kapatacaktır.

Dikkat edilecek olursa, “dedelere maaş, cemevlerinin elektrik ve su parasının karşılanması, devlet içine çekilmesi” dışında, AKP hiçbir platformda Alevilerin gerçek talepleri olan eşit yurttaşlık ve eşit haklar meselesini, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın konumunu, zorunlu din derslerinin, eğitimin mezhepçilik ekseninde kurumsallaşmasını, Sivas katliamının yaşandığı Madımak otelinin utanç müze olmasını, Alevi köylerine cami yapılmasını, kamu hizmetlerinden ve kamuda istihdamda Alevilerin uğradığı ayrımcılıkları hiç mi hiç konuşmuyor, konuşturmuyor ve sorun dahi görmüyor!

Dünyevi olan meseleye uhrevi, siyasal olan talebe teolojik yaklaşıyor. AKP Uleması önce Aleviliği tanımlayarak tanıyacak. Bu Aleviliğin otoriter mezhepçi rejim bünyesinde “ehlileştirmek” standardize edilmesidir. Alevilik devlet içine girerse, devletin makbul dini ve resmî ideolojisinin genetik kodlarını ve renklerini alır. Ona benzer ve kendisi olmaktan çıkar! Çünkü dinler tarihi göstermiştir ki, hangi din ya da inanç bir devletin, siyasetin, paranın ve bir kastın eline düşmüşse, o din ve inanç artık eline düştüğü gücün kural ve buyruklarının kölesi olmuştur. Oysa Aleviler devletin tüm dinlere, inançlara ve inanmayanlara eşit uzaklıkta durmasını ve söz konusu inançsal hayat ise “devlet gölge etmesin başka ihsan istemez” diyorlar.

Çünkü bu strateji hem Alevilerin iç hayatındaki hane içi tartışmalara, kendi aralarındaki farklılıkları daha çok ayrışmalara ve bölünmelere yol açması arzu edilerek sürdürülüyor.

Bu durumda Alevilerin çatı kurumları tutumlarını ve pozisyonlarını bu değerlendirmeler ışığında ele alarak, AKP’nin, Aleviliği devlet içinde yok etme hamlesini boşa çıkaracaktır. Çünkü Alevilik devletin içine girerse ona benzer ve onun kölesi olur.