Cesare Pavase “Halk geçmişin canlılık duygusunu yitirmişse ölür. Yaratıcı canlılık geçmişin birikiminden doğar. Halkların gençliği zengin yaşlılıktır” der. Devlet aklı her daim Alevilerin “kendisi” ve “iyi yaratıcı” olmasını engellemiştir. Çareyi de Alevi-Bektaşi öğretilerini yok etmek, arşivlerinde gizlemek ve asimilasyon politikalarıyla başkalaştırmakta bulmuştur. Hacı Bektaşi Veli öğretileri ve dergâhı tam da bu nedenle devlet baskısı, zulmü […]

Cesare Pavase “Halk geçmişin canlılık duygusunu yitirmişse ölür. Yaratıcı canlılık geçmişin birikiminden doğar. Halkların gençliği zengin yaşlılıktır” der.

Devlet aklı her daim Alevilerin “kendisi” ve “iyi yaratıcı” olmasını engellemiştir. Çareyi de Alevi-Bektaşi öğretilerini yok etmek, arşivlerinde gizlemek ve asimilasyon politikalarıyla başkalaştırmakta bulmuştur. Hacı Bektaşi Veli öğretileri ve dergâhı tam da bu nedenle devlet baskısı, zulmü ve kuşatmasına maruz kalmıştır.

Çünkü HBV Dergâhı Alevilerin okuludur. Hakk mektebidir. İnsanlığın inançsal, sosyal, kültürel, muhabbet ve eğitim merkezidir. Bu inanışın tek ölçüsü vardır; İnsan. Her şey onunla başlar, onunla biter. Özgürleşme, çağdaşlaşma ve insanlaşmanın ve aklın Anadolu’daki okuludur. Eğrilerin doğrulduğu, karanlığın aydınlandığı, dogma ve hurafelerin bilim ve akıl ile düzeltildiği mekanın adıdır; HBV Dergâhı.

13. Yüzyıldan itibaren 500 yıl boyunca aklın kerametini ilke edinmiş, HBV Dergâhında, Aleviler cem oldular, semah döndüler, muhabbet ettiler, eğitim aldılar, dayanışmanın, sosyal ve toplumcu paylaşımın eşitlikçi öğretisini yaymaya çalıştılar.

Osmanlı’nın medrese merkezli ve vahiy temelli dinselleştirme politikalarına aykırı görülen HBV Dergâhı, 1826 yılında II. Mahmut tarafından işgal edilip, binlerce Bektaşi öldürülüp ve sürgün edildi.

Aleviler açısından HBV Dergâhının işgal edilip, önce Nakşibendi medresesine ve sonra 1964 yılında Müzeye çevrilmesi, köy enstitülerinin kapatılıp imam hatiplere dönüştürülmesiyle aynı şeydir.

1925 yılında, Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Kanunu ile asıl Alevi Dergâhları ağır darbeler almıştır. Sünnilere ait tekke ve zaviyeler, tarikatlar ve cemaatlerce kullanılmaktadır. Hatta siyasal ve dinsel örgütlenmelerini devlet ve siyaset iktidarların desteği ile camiler, diyanet ve hatta kurdukları vakıflar üzerinden sürdürmekteler.

HBV Dergâhındaki Alevi-Bektaşi izleri, “restorasyon” adı altında silinmekte ve tahrip edilmektedir. 1934 yılında içine yapılan cami ile birlikte günümüze kadar “namaz kılan, abdest alan, hacca giden”, kucağındaki arslan ile ceylanın yerine, “eline Kuranı Kerim” tutuşturulan, duvarlarına Arapça yazıldığı, diyanetin arzuladığı yeni bir Sünni Hacı Bektaşi Veli figürü ile Dergâh yerine bir tür medrese yaratılmıştır.

Hacı Bektaşi Veli’nin halkçı, toplumcu, insan merkezli felsefi düşüncesi, devlet ve Sünni ilahiyat çevrelerince dar ve gerici kalıplara hapsedilmeye, Türk İslam Sentezi içinde eritilmeye, değiştirilmeye ve dönüştürülmeye çalışılmıştır.

Alevi-Bektaşilik gibi akıl ile gör inancından, dogmaların kör inancı yaratılmaya çalışılmıştır.

Alevilerin HBV Dergâhını ziyaret edip, ibadet ve muhabbet etmesi izne tabi tutulmuştur. İşgal altındaki Alevi ve Bektaşi dergâhlarında her şey izne tabi! 4 Temmuz’da HBV Dergâhında cem olup, deyişlerimiz eşliğinde semah dönünce, kamu görevlileri “burası müzedir, bakanlıktan izin almadan burada cem yapamazsınız” diyebiliyor. Kültür ve Turizm Bakanlığına başvurup, “193 yıldır işgal ettiğiniz HBV Dergâhımızda Cem olup, muhabbet etmek, semah dönmek ve deyiş söylemek için izin istiyoruz” dememizi ve bunu da ancak kamu görevlilerinin gözetiminde yaşamamızı bekliyorlar. Dergâhta “izinsiz cem yapılamaz“, ne demektir? Dünyanın hangi ülkesinde bir ibadet devlet iznine bağlıdır? “Din, vicdan, inanç ve düşünce özgürlüğü” gibi evrensel bir hakkın kullanımı için, Alevilerden “yazılı izin” talep etmek, bir hak ihlali olmanın ötesinde, aynı zamanda Aleviliğin bu ülkede halen yasaklı bir inanç olduğunun resmi itirafıdır. İşgal edilmiş HBV Dergâhını dönüştürmek amacıyla yapılan camiye gidenlere “namaz için izin” talep etmeyen Kültür ve Turizm Bakanlığı, Alevilerin kendi dergahında cem yapmasını, semah dönmesini ve muhabbet etmesini yasaklıyor ve “ibadet izne bağlı” diyor! Cevap bekleyen sorular var; 21. Yüzyıl dünyasında, vicdanı, inancı ve düşünceyi yasaklamak ne kadar ahlaki ve hukuki?

Türkiye bu utançtan ne zaman kurtulacak ?

Hangi siyaset ve hukuk anlayışı, 193 yıldır süren bu zulme son verecek?