Mehmet Metiner köşesinde, “Alevilerin yemeği yenmez!” demek ne kadar sorunluysa, bu hastalıklı zihnin kalıpları içinde ‘Alevilerin yemeği yenir!’ cevabını vermek de bir o kadar sorunlu” diye yazmış. Sonra da, “’Biz’in içinde hepimiz varız! ‘Öteki’miz yok bizim!” diyerek “Alevilerin öteki” olmadığı hükmüne varmış. Saray ve siyasal İslam merkezli söylemin dışında kalıp, Alevilere yönelik ayrımcılık ve nefret söylemini köşesinde dile getirenleri ise, “Alevici anlayış” olarak kategorilendirmiş. Metiner, Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Bizim Sünnilik-Şiilik/Alevilik diye bir dinimiz yok. Biz aynı dinin mensuplarıyız!” sözünü “yeni zihnin inşası için gerekli yapı taşı niteliğinde” olduğuna bağlamış. Sonra da Alevilere yönelik ayrımcılığı dile getirenlere, eşit haklar ve eşit yurttaşlık talep edenlere, aba altından sopa gösterip, “Herkes bilsin ki bizi birbirimize düşürüp yemek için pusuda bekleyen alçakların oyununa gelmeyiz. Gerisi lafü güzaftan ibarettir, vesselam” demiş.

Mehmet Metiner, Alevilerin bu ülkede uğradığı ayrımcılığın en soğuk yüzünü ve vicdansızlığı görmezden gelebilir. Devletin ve siyasal İslamcılığın dini yapıları, din bürokrasisi ve ulemalarının Alevi inancını asimilasyona tabi tuttuğu gerçeğini de inkâr edebilir. Saray güzellemesine hizmet etmek için, bu ülkede Alevilerin öteki olduğunu ve sistematik ötekileştirme politikalarını inkâr da edebilir. Ama gerçek şudur: Türkiye ötekiler ülkesidir. AKP, bu ötekileştirmeleri daha da artıran, toplumsal çeşitliliğin fay hatları üzerinden, kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı ve mezhepçi siyasetin merkezi haline gelmiştir. Yine gerçek şudur ki; Türkiye’de Alevi olmak kolay değildir. Aleviler bu ülkede ötekilerin de ötekisi haline getirilmiştir. Aleviler toplumsal ve kamusal yaşamdaki Sünnilik inşasının mağduriyeti ile karşı karşıyadır. Devlet ve iktidarın Sünni kimliğin kollanması, kayrılması ve Aleviliğin inkârı üzerindeki olumsuzlanmasını yaşamaktadırlar.

Aleviler kamusal hizmetlerde yaşanan eşitsiz, dışlayıcı ve izole edici davranışların mağdurudur. Alevilere yönelik nefret söylemi, iftira ve hakaretler ve bunu yapan tek bir kişi ya da kurum hakkında dava açılmamıştır. Alevi olmak kolay değil… Alevilerin kamu ve özel iş hayatında ayrımcılığa maruz kaldığı ve her iktidar döneminde fişlendiği de sır değildir. Alevi evlerinin işaretlenmesi, tehdit içeren bildirilerin bırakılması, yaşadıkları katliamlar tarihinin izlerini, bugün yaşanmış gibi halen yüreklerinde hissederler.

AKP iktidarı döneminde; Alevileri terör ve darbe ile ilişkilendiren argümanlar, yargıyı Alevilerin ele geçirdiğine ilişkin yalanlar, Alevileri “mezhebi bölücüler”, cemevlerini “terörist yuvası” diyerek, kamuoyunda oluşturulmaya çalışılan itibarsızlaştırma politikaları orta yerde duruyor. Alevi olmak zor: Yasaklı inanç! Tanınmıyor ama tanımlanmaya maruz bırakılıyor. Devlet, Aleviliği kendine göre tanımlıyor ve Sünnileştirmek için camiye davet ediyor. Hatta mezarlıkta dahi ayrımcılığa maruz kalınıyor! Aleviler “eşit”miş ve “öteki” değilmiş. Oysa Alevilerin asırlardır tek ibadet saydıkları cem, ibadet ve onun cemevi ibadet yeri olarak görülmüyor ve tanınmıyor. Hükümet ve Diyanet, “Alevilik diye bir inanç ya da din yoktur. Sosyo-kültürel yapıdır. Diyanet herkesi kucaklıyor” demeye devam ediyor. Darbe ürünü mezhepçi ve zorunlu din derslerinde asimilasyona tabi tutuluyorlar. AİHM davalarında kazandıkları kararları dahi uygulayan yok! Halen Alevi köylerine zorla cami yapımı devam ediyor. Alevilere ait Dergâhlar ve kutsal mekânlar devlet tarafından işgal edilmiş ve talan ediliyor.

Aleviler “eşit”miş ve “öteki değil”miş! Öyle mi? Öyle ise Alevi talepleri neden karşılanmıyor? Madem eşitler ve öteki değiller, AKP; neden “Alevi açılımı” ve “Alevi çalıştayları” yapma gereği hissetti? Aleviler eşit haklara sahip değiller, hatta eşit yurttaş bile görülmüyorlar. Bu ülkenin ötekileştirdiği yasaklı kimliktir. Vergileri zorla alınıp, Diyanet üzerinden Sünni-Hanefi inancının hizmetine aktarılıyor. Dersim, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi gibi katliamlara maruz kalıyorlar ve sorumluları açığa çıkarılmıyor. Alevilere yönelik inkâr, ayrımcılık ve nefret söylemi sistematik şekilde sürerken, Alevi kimliğine yönelik ayrımcılık ve aşağılayıcı yayınlar, demeçler, fetvalar, hurafeler ortalığı kaplamışken, Metiner’in “Aleviler öteki değil” sözü, devletin din, vicdan ve inanç özgürlüğü konusundaki karnesindeki kırık notların üstünü örtmek ve laiklik karşıtı yaklaşımdır.

Yani mesele Alevilerin eşit haklara kavuşması ve eşit yurttaş olarak kabul görmesidir. “Gerisi lafü güzaftan ibarettir, vesselam”