Seçimler her toplumsal kesim açısından önemlidir. Mağdur olan her toplumsal kesim, kendi taleplerinin sahici bir siyasi sahiplenmeyle ifade edilmesini ve gereğinin yapılmasını bekler. Bu beklenti içinde olanlar, siyasetin öznesiyse şanslıdır. Nesnesi olanlar ise şansızlarıdır. Birinde iradenin kendisi olunurken, diğerinde iradeye teslim olunur.

‘’Alevilerin hak ve talepleri hangi mücadele yöntemi ve araçlarıyla toplumsallaşarak başarıya ulaşır’’, sorusu bu açıdan önemlidir. 7 Haziran seçimlerinde birçok Alevi kurum yöneticisi aday olmak ya da seçilebilir yerden “adaylık” yarışının içinde.  Bu “yarışta” Alevilerin eşit haklar ve eşit yurttaşlık eksenindeki hak ve taleplerine dair politikalar daha da önem kazanmalıdır.

Zira Alevi hareketi siyasal alanın öznesi olma becerisini gösteremeyince, özne olanların genel politik çerçevesine sıkışmış halleri, kendi taleplerinin toplumsallaşmasını zayıflatabilir ya da değişmesine sebep olabilir.

Alevi hareketi 12 Eylül zihniyetinin ürünü AKP’nin Sünnilik ekseninde inşa ettiği rejime karşı mücadele hattını bu seçimlerde nasıl ifade edeceği önemlidir.

Hırsızlık, yolsuzluk, hukuksuzluk ve mezhepçilik ekseninde hegemonya ve baskı kuran AKP devletinin, Alevi karşıtlığı üzerinden ürettiği Sünni rejim karşısında, nasıl bir seçim siyaseti örgütleyeceği de görev ve sorumlulukları arasındadır. Sadece destek verdikleri siyasi adreslerin seçim politikalarına sıkışmış, siyasal mücadele hattı eksiktir ve Alevilerin tüm taleplerini kucaklamaz.

Örneğin, AKP’nin mezhepçi ve dini referanslara göre yeniden içeriklendirdiği rejimine karşı panzehir olacak gerçek laiklik mücadelesi maalesef terk edilmiş ve mücadele azmiyle doldurulması gerek bir alandır. Ve gerçek laiklik talebi ve mücadelesi seçimler sürecinde ve sonrasında ısrarla savunulması gereken politik hatlardan biri olmalıdır.

Laik olmayan bu ülkede çoğunluk mezhebine dayalı siyasal İslamcı bir rejimde, gerçek laiklik mücadelesi sumen altı edilerek demokrasi mücadelesi de verilemez.

AKP’nin yarattığı mezhepçi atmosfere teslim olmadan, bu rejimin yarattığı tahribatlara ve devlet dinciliğine karşı gerçek laiklik mücadelesi öne çıkarılmalıdır.

AKP’nin gerçek laik yaşam tarzı karşısında, Sünnileri birleştirmeye, yolsuzluk ve hırsızlık rejimini mezhepçilikle örtmeye dönük yüzünü ve dini referanslara dayalı devlet İslamcılığını/mezhepçiliğini dayatarak sürdürdüğü din sömürüsü gerçeği deşifre edilmelidir.

İdeolojik ve teolojik varlığını laiklik düşmanlığı üzerinden inşa eden AKP’nin mevcut “laiklik kurumlarına ve uygulamalarına” yönelik eleştirileri karşısında, “Türkiye laiktir, laik kalacaktır” gibi saçma ve mesnetsiz bir slogan yerine, yaşanmamış gerçek laiklik anlayışını topluma en yalın haliyle anlatılmalıdır.

AKP’nin siyasal İslamcı ve laiklik karşıtı seçim kampanyası karşısında, İslamcı ve uhrevi bir siyaset söylemiyle ve adaylarla çıkmak muhalif bir tutum değildir. İnadına ve ısrarla gerçek laiklik talebi ve laik yaşam tarzı savunulmalıdır. Bu savunmanın içeriği ve argümanları ise bugün dahi “Cumhuriyetin kazanımları” olarak gösterilen Diyanet İşleri Başkanlığını ısrarla savunarak ya da Alevilerin de laiklik karşıtı bu kurumda temsil edilmesini isteyen CHP politikalarıyla da savunulamaz!

Geçmişten bugüne yaşanmış “laiklik” tecrübeleri ve kurumları, gerçek anlamda din, vicdan ve inanç özgürlüğünü sağlayan demokratik yaklaşımı içermemiştir.

Devleti etnik ve dinsel kimlik üzerinden kültürel kodlarla tanımlayan, “imam” ve “cami” üzerinden inşa edilmiş geleneksel “laiklik” zihniyetini tekrar dirilterek gerçek laiklik mücadelesi tarif edilemez. Devleti, siyaseti, ekonomiyi, hukuku ve sosyal politikaları dinsel referanslardan ayıklanarak, inanma ve inanmama hakkını, din, vicdan ve inanç özgürlüğünü hukukun evrensel ilkeleri ve kazanımları ile savunulmalıdır.

O nedenle  din ve dindar üreten, dini denetlemek amacıyla devletleştiren “Türk tipi” çakma laiklik karşısında gerçek laiklik mücadelesi temel alınmalıdır.

Unutulmamalı ki AKP’ye karşı barikatları, AKP’nin saldırdığı zeminler üzerinde kuranlar kazanır.

***

Alevi kurumların gerçek laiklik ekseninde şu talepleri en geniş ittifakları sağlayarak, seçim öncesi ve sonrasında dile getirmesi yerinde olur.

-Diyanet kaldırılmalıdır.
-Eğitimin dinselleştirilmesine son verilmeli, zorunlu, seçmeli Sünni dersler ve kamu din okulları kapatılmalıdır. Her inanç grubu kendi ihtiyacını kendi örgütlemelidir.
-Cemevlerine ve diğer inanç merkezlerine yönelik ayrımcılıklara ve inkâra son verilmelidir.
-Tüm kamu kurumlarındaki “din hizmetlerine” ya da “din görevlisi” istihdamına son verilmelidir.
-Dinin kamu bütçesiyle finansmanı durdurulmalıdır.
-Siyasetin ve hukukun uhrevileştirilmesine yönelik tanımlara, yasalara ve yapılanmalara son verilmelidir.
-Din, vicdan ve inanç özgürlüğü herkesi (inananları ve inanmayanları) eşit şekilde kucaklamalı ve bu hakkın kullanımı güvence altına alınmalıdır.