Futbolda çok yetenekli bir çocuk vardı, kesin star olur diyorduk. Ama olmadı, şansı yaver gitmedi, kulüplere alındı ama barınamadı. “Acaba niye başaramadı?” diye sorgulayınca bir arkadaş dedi ki: “Alevi olduğun için abi, Alevi olduğundan önünü kestiler bizim aslanın.” Bir sessizlik oldu. “Nereden çıkardın şimdi bunu? Böyle bir şey mi duydun?” dedik. “Sadece tahmin ettim, başka ne sebep olabilir ki?” diye yanıt verdi.

Kılıçdaroğlu ile ilgili Alevilik tartışmasını duydukça aklıma hep bu örnek gelir. Ortada açıklanamaz bir başarısızlık varsa, bunu tahminler üzerinden yorumlamak eski bir alışkanlıktır. Türkiye’de öne çıkmış binlerce Alevi insan var; Alevi şarkıcılar, oyuncular, mühendisler, iş insanları, belediye başkanları ve siyasetçiler var. Kimse bunların Alevi veya Sünni olduğunu bilmez, kimse de sorgulamaz. Ama ortada anlaşılamaz bir sorun varsa, gerekçe borsası açılır.

***

Futbolcu genci yakından tanıyan bir arkadaşımız, aynı zamanda gencin babasının da arkadaşıydı. “Evet, bu ülkede bir Alevi ayrımcılığı var ama futbol dünyasında, parlak bir gencin kariyerini belirlerken böyle bir ayrımcılık asla yapılmaz. Bunca yeteneğine rağmen başarısız olmasının nedeni öz babasının iletişim hatası. Bu çocuk tamamen ters reklamdan kaybetti.”

“Hoppala, ne alakası var iletişimin?” filan dedik. Gencin babasını tanıyoruz, kendi dünyasında çok önemli bir spor insanı, yaşı ileri. Bizim gencin antrenörlerinin çoğundan tecrübeli, sağda solda antrenörler aleyhine atıp tutuyor, oğlumu öveyim derken, çocuğun yöneticilerini yerin dibine batırıyor... Babasının bu kontrolsüz dışavurumları nedeniyle olan çocuğa oluyor. Babanın üslubu delikanlının futbol kariyerini bitiyor. Bizim gibi süreci uzaktan izleyenler, somut başarısızlığı gerekçelendiremedikleri için faturayı delikanlının mezhebine kesiyor.

***

Türkiye’de Aydın Doğan dönemi gazetecileri diye bir insan kümesi var. Herkes değil, Hasan Cemal kitabını yazmıştı “Biz Kırk Kişiyiz, Birbirimizi Biliriz” diye, işte o “kırk”ın hayatta kalanlarından beş kişi, on kişi... Bu insan kümesi doksanlarda başbakanların, bakanların el pençe divan gelip patronlarına hesap vermesine tanık olmuş; yazdıkları iki satırla hükümetleri devirebilmek bu kişilerin kibir katsayısını öyle yükseltmiş ki, kibir karakterleri haline gelmiş. Ortak özellikleri sadece bildiklerini okumak, bilmediklerini merak bile etmemek. Bu kişiler devir değişip iktidar medyası her yere hâkim olunca, aynı cahillikleri ve tepeden bakışlarıyla CHP’ye transfer oldular. Dünyanın bildiğim hiçbir ülkesinde bir dönemin gazeteci (veya tüccar, iş takipçisi vs) kitlesinin böyle blok halde bir partide söz sahibi olduğunu görmedim, okumadım.

***

Bu kişiler bir zamanlar ülke yönetiminde sahip oldukları gücü, CHP yönetiminde devam ettiriyorlar. Dilleri futbolcu gencin babasına benziyor. Her seçimde kibir, kavga, ikilik söylemini veya feryat, panik, korku iklimini hep bu insanlar tepeden aşağıya doğru inşa ediyorlar. Bu insanlar yüzünden AKP seçmeni uzun yıllar boyunca “göbeğini kaşıyan adam”, “organize hırsız”, “bidon kafa”, “sıkma baş” gibi aşağılayıcı terimlerle bloklaştırıldı. Bu insanlar yüzünden sosyal demokrat bir parti, “emek”, “dayanışma”, “sol” gibi sözlerden uzaklaştı. Bu insanların yazdığı ve bin baskı yapan kitaplarla hepimiz yoksul çocuklar olduğumuzu unutup, çocukken bale eğitimi almışız havalarına girdik; çıktığımız kabuğu beğenmedik; halkımıza, yoldaşlarımıza, yoksullara sırt çevirdik.

***

Bunca zamanda bir bebek bile bunu öğrenebilirdi: Türkiye’nin mevcut siyasal tablosunda merkezdeki ana muhalefetin siyasal iletişimi öncelikle “siyasetsiz seçmen”e odaklanmalı, çünkü sadece siyasetsiz seçmenler oy kararını değiştirebiliyor. Türkiye’de siyasetsiz seçmenler neredeyse blok halde AKP’ye oy veriyor. Bu seçmenler Erdoğan’a fanatik gibi bağlı değil, hatta tepkili. Ama muhalefet “Hesap sormaya geleceğiz, geliyor gelmekte olan, az kaldı, hepsini hapse atacağız” diye iletişim yapınca, CHP seçmenini (belki) memnun eden bu söylem, siyasetsiz seçmen tarafından şöyle okunuyor: “Demek bunların amacı bağcıyı dövmek. Bunlar gelirse dolar 50 lira, benzin 100 lira olur ve biz de komple batarız”... Böyle düşündükleri için de, AKP’ye ne kadar tepkili olurlarsa olsunlar, son turda “ehveni şer” diyerek yine Erdoğan’a oy veriyorlar.

***

Siyasetsiz seçmenlerin oyu yüzde 25 civarı. Bu insanlar kararsız değil, siyasetsiz. Kararlı biçimde AKP’ye oy veriyorlar ama bunun nedeni siyasi aidiyet değil. AKP’ye oy vermelerinin nedeni hiçbir muhalif partinin “Biz gelince ekonomi düzelecek” dememesi, dese bile bu iddiasını kanıtlayamaması.

Birileri aday “Alevi” olduğu için oy vermeyecekse, o kişiler zaten siyasidir ve zaten hiçbir şekilde oy kararlarını değiştirmezler. Siyasetsiz seçmen ise mezhebe bakmaz, “Bu aday sorunları çözer” kanaatine ulaşırsa oy kararını anında değiştirir. Anahtar bu nedenle, burada.

ABD’de bir siyahın başkan olması, Türkiye’de Demirtaş’ın başkan olması kadar imkânsız görünen bir iş. Obama bunu başardı. “Benden öncekilerden hesap soracağız” dediği için değil, tek bir sözü öne çıkardığı için kazandı: “Umut”. Demirtaş prangalara bağlı olmasa, bu ülkenin yüzde 80’ini ikna edebilecek mayaya sahip. Demek ki konu köken değil, üslup. Obama veya Demirtaş’ta bu potansiyel varsa, Kılıçdaroğlu’nda veya diğer adaylarda neden olmasın?

***

Kılıçdaroğlu rövanşist söyleme tamamen teslim olduğu 2014 yerel seçiminde en büyük yenilgiyi almıştı. Hâkim ve savcı rolüne soyunduğunda siyasetsiz seçmen o şartlarda bile AKP’de kümelendi. 2019 yerel seçimi buna taban tabana zıttı, CHP “radikal sevgi” stratejisini kullandı. Rakip ne kadar kışkırtsa da dilini değiştirmedi. 2009’da Akaydın’ın yaptığı gibi 2019’da İmamoğlu da aday olur olmaz Topbaş’ı ve Erdoğan’ı ziyaret etti; Yavaş iftiralar karşısında kan kustu kızılcık şerbeti içtim dedi; kimse AKP’ye MHP’ye laf çakmadı, bir tek başkan adayı bile kendinden öncekileri yargılayacağını söylemedi; halka gulyabani sözleriyle değil bahar şarkılarıyla seslenildi ve CHP 1977’den beri ilk kez bir seçim zaferi yaşadı.

Her şey ortadayken, Kılıçdaroğlu da tüm bunları iyi biliyorken şu anda neden agresif, rövanşist, tribüne oynayan ergen iletişimi yapılıyor? Bu hatalar yüzünden bir kez daha seçim kaybedilirse, esas sorumlular yine görünmez mi olacak ve “Ne yapalım, adam Alevi” mi denecek?

Muhalefet ittifakı seçimleri açık ara farkla kazanabilir. Cumhurbaşkanı adayı kim olursa olsun, başarısı veya başarısızlığı etnik kökeni, dini inanışı veya mezhebiyle ilgili olmayacak. Aday seçimi diliyle kazanacak veya diliyle kaybedecek. Gerisi bahane.